ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSELERİ PROGRAMLARINA ÇAĞDAŞ BİR YAKLAŞIM
Doç. Dr. Müzeyyen SEVİNÇ - Yrd. Doç. Dr. Oya ABACI
Günümüzde eğitim ve psikoloji alanındaki gelişmelerde bireyin neler yapabildiğinden çok neler yapabileceği yaklaşımı öne çıkmaya başlamıştır. Bu güne kadar zeka unsurları olarak kabul edilen problem çözme, mantıksal düşünme ve eleştirel becerilerin standardize edilmiş zeka testleri ile derecelendirildiği bir eğitim ortamı ağır basmaktadır.
Geçen yüzyılın bu klasik eğitimsel değerleri artık tek başlarına bu yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayacak yeterlilik göstermemektedir. Bilgi çağında oluşumuz ve teknoloji ile bu bilgilere her an ulaşabilmemiz bizde başka yeteneklerin geliştirilmesini gerektirmektedir.
Bu yetenekler nedir sorusuna vereceğimiz yanıt ise geleneksel zeka unsurları dışında bırakılan yaratıcılık ve ıraksak düşünceyi gerektiren sanatsal bakış açısıdır. Bireyin var olan bilgileri özgün bir şekilde ilişkilendirebilmesi, sentezleyebilmesi, metaforik düşünceyi geliştirebilmesi çağdaş insanın özellikleri arasında olmalıdır.
Sanatsal gelişim, toplumsal gelişmeye ve toplumsal yaşamın yapısına doğrudan bağımlıdır. Sanatın modern ve post-modern süreçte yönünün değiştiği göz önüne alınırsa, sanat eğitimi veren Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinin programlarının da bu anlamda geliştirilmesi gerektiği inancındayız.
Bu anlayışın Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri programlarına yerleştirilmesi, öğrencileri günümüz sanat eğitimine değişik yaklaşımlar sunan kişiler olarak yetişmesi, tümdengelimin ve analitik yaklaşımın kısırdöngüsünden kurtulup bireysel ifadelerin zenginliğine ve çok sesliliğine kavuşmaları mümkün olacaktır.
Çağımızın Eğitim Anlayışı
Bilgi depolamaya karşın anlamaya yönelik eğitim:
Eğitimli insan tarifi yeni bilgileri özümleyebilmesi ve olaylar üzerine yorum yapabilmesidir. Böyle olmakla beraber eğitim tartışmaları çoğunlukla, eğitimli çağdaş insanın bu göstergelerine eğilmemektedir. Yeni yöntemler ele alınıp incelenmesine karşın neyin niçin öğretilmesi konusunda açıklık ve fikir birliğine yönelik tartışmalara gereken önem verilmektedir.
Çağdaş eğitim, yaşamımızın farklı kesimlerinin çevresel, fiziksel, biyolojik, sosyal, kişisel daha iyi anlaşılması için bir temel teşkil etmelidir. İnsanın doğasında olan anlam verme, yorumlama özelliği mitoloji, sanat, folklor ve dinleri ortaya çıkarmıştır.
Eğitim sadece teknik öğretim ve bilgi donanımı olmamalıdır. Okur yazarlık temel olguları öğrenmek, temel becerileri kazanmak, disiplin ve belirli alanlarda uzlaşmak eğitimde bir amaç değil sorunları, konu ve ilişkileri anlamaya yönelik araç olarak görülmelidir.
Çağdaş psikoloji anlama olgusunu zihinde ve beyinde gerçekleşen bir olay olarak ele almaktadır. Diğer bir deyişle, bilginin özümsenmesi, bilinç düzeyine erişmesi ve dönüştürülmesinde yaşanılan zihinsel temsil süreçlerinin önemi üzerinde durmaktadır.
Bu durumda anlama, gözlemlenebilen, eleştirebilen ve geliştirilebilen davranışa bağlıdır. Bu formülün işlemediği durumlarda bizim kişinin bulanık sularda yüzdüğünü gördüğümüz halde olumlu eğitimsel katkıda bulunma olanağımız olmamaktadır. İstenilen etkin performans ise farklı durum ve ortamlarda bireyler arasındaki girift bilişsel şemalardan ortaya çıkabilmektedir.
Ancak gözlenebilen, eleştirilebilen, nesnel (objektif) ölçütler çerçevesinde değerlendirme öğrencilerin bildiklerini ve yapabildiklerini ölçmek şeklinde gelişmiştir.
Oysa teknoloji çağı ve ileriye dönük yaşam gereksinimleri bizleri, mevcut bilgileri yorumlamaya, dönüştürmeye ve yaratıcı düşünmeye ve sorun çözecek performansları ortaya çıkarmaya zorlamaktadır. Gardner’a (1999) göre zeka, yaşanılan kültürde geçerli olacak problem çözme davranışları ve ürün geliştirmedir. Bu görüşe göre önemli olan sadece bilgileri edinmek değil, onları bir context (bağlam) içinde kullanabilmektedir. Bunu sağlayacak olan eğitimsel yöntemler doğrudan öğretmen merkezli bilgi dağılımı olmamalıdır. Grup (proje) çalışmaları, drama, vaka çalışmaları, sunuşlar çağdaş eğitim kapsamına alınmalıdır.
Eğitimde anlamanın karşısına çıkan engeller klasiktir. Öğrenciden beklenen belirli davranış biçimlerini belirli yerlerde kullanmayı öğrenme ve istenilen yerde en etkin şekilde ortaya koymaktır. (Matematikte havuz problemleri formülü sabittir, ancak öğrenciler bu formülü anlamış ve özümsemiş bile değillerdir. Farklı ortamların gerektirdiği şekilde kullanıma dönüştürme becerileri yoktur.) ‘Anlamayı hedefleyen öğretim’ performansa dayanan bir yaklaşımdır.’ Burada eğitimcilerin görevi sınırlı sayıda açık anlam hedef belirtmeleri ve ilgili anlama performanslarını istemeleridir. Eğitimde bu hedef öğrenciler tarafından da paylaşılmalıdır ( Sevinç, 2003 ).
Araştırmalar göstermektedir ki bütün insanların zihinleri aynı şekilde çalışmamakta, güçlü ve zayıf bilişsel yanlar sergilemektedir. Bu gerçek bizim eğitimciler olarak öğrencilere öğretme ve onların öğrendiklerini değerlendirme tarzımızı etkilemek durumundadır. Farklı yeteneklerden oluşan öğrencilere erişebilmek için çeşitli yöntemler ve yaklaşımlar kullanmamız gerekmektedir. Bu anlayışla Howard Gardner (1999) insanların en az 8 görece ayrı bilgi işleme alanına oturtmuştur. Bu kuram farklı yeteklere cevap veren belirli yeteneklere sahip geleneksel eğitim çerçevesinde (sözel, mantıksal, matematik) başarı sağlamasının tek bir zeka değeri olmasına karşı gelmektedir.
Gardner farklı zeka alanlarını şu şekilde belirtmiştir:
Sözel
Mantıksal / Matematiksel
Uzaysal / Mekansal
Bedensel / Kinestetik
Müziksel / Ritmik
Sosyal / Kişiler arası
Bireysel / Kendine dönük
Doğacı (Natüralist)
Bunlara ilaveten Manevi / Mistik (Spiritual) zeka da düşünülmektedir. Hepimiz insan olma durumuyla bu zeka alanlarına az veya çok girmekteyiz. Fakat eşit güçler ve benzer davranışlar göstermemekteyiz.
Biyolojik ve kültürel kalıtımlar, kişisel tarih ve deneyimler bizleri farklı kılar. Bu farklılıkları görmezlikten gelip tek doğrultuda eğitim anlayışı bizleri kısırlaştırır. Kültür zenginliği ve yeniliklere, yaratıcılığa bir engel teşkil eder. İnsanların güçlü zihinsel alanlarına paralel öğrenme ve düşünme tarzları beyin araştırmalarıyla da ortaya konmuştur. İnsanlar bütün beyinleriyle öğrenmelerine rağmen beynin sağ ve sol yarıküresi farklı işlevlerle yükümlüdürler. Erken çocukluktan itibaren çevre ve deneyimler bu iki yarıküre arasındaki dengeyi şekillendirir ve bir çok bireysel davranış farklılıklarını ortaya çıkarır. Araştırmalar her bir yarıkürenin kendine özgü bilgi işleme modüllerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sağ yan küre ana hatları ve bütünü (Gestalt) görür, sol yarıküre ise ayrıntıları mantıksal ve zamansal bağlamda sıraya koyar.
Beynin Bilgi İşleme Dağılımı
Sol (ayrıştırıcı) Sağ (Bütünleştirici ) Analitik – Ardışık Bütünleştirici – Eş Zamanlı - Uygulamaya yönelik
Ayrıntı Bütünsellik
Duymak – Konuşmak Bakmak – Yapmak
Mantıksal düşünme Sezgisel Mantık
Analiz etme-zamanı kavrama Tasarım – Üç Boyutlu Mekan Tasarımı
Dil:Konuşma, ses, gramer, sözel kavramlar Dil: Sözcük anlama, ses perdeleri,beden dili, sosyal etkileşim metafor, nükte
Hızla değişen motor kalıpları
(Yazmak, piyano çalmak) Elle ilgili yetenekler(Çevreyi elle değiştirme)
Otomatik tekrarlar Yeni davranışlar Kısa süreli sözel bellek Duyusal imge belleği
İşitsel kalıpları kavrar Sezgisel olarak kavrar Sıraya koyma Eş zamanlı ele alır
Sağ beyin yarımküresinin
Güçlü Yanları Zayıf Yanları Büyük kas gerektiren sporlar
(futbol, yüzme) Küçük kalıplı motor sıraları (yazma)
Mekansal ilişkiler
(yelken, teknik çizim) Sözcüklerle ilgili kısa süreli bellek
Görsel yaratıcılık
(sanat, tasarım) Birbirini izleyen yönler, takip etme, derli toplu, dakik olma
Yaparak öğrenme Dilsel ifade, gramer, yüksek sesle düzgün okuma, imla
Bütünü görme Sıraya koyma, matematik denklemlerini çözümleme
İnsanlara ayak uydurma Ödevlerini hatırlama, yerine getirme
Sol beyin yarımküresinin
Güçlü Yanları Zayıf Yanları Ardışık programlama Büyük kas gerektiren sporlar
Gramer, öykülerin ayrıntıları Resmin bütününün kavranması
Matematik, formüller Geometri, haritalar, grafikler
Dakiklik Hayal gücü, yaratıcılık
Sözcük ve sayılarla ilgili işitsel hafıza Sosyal algılama, başkasının bakış açısını anlama
Bu bilgiler doğrultusunda hiçbir normal çevrenin kişiyi sağ veya sol beyin yarıküresi işlevlerine mahkum etmediğini kesinlikle söyleyebiliriz. Ancak kişilerin düşünme becerilerini kullanma tarzındaki farklılıklara kalıtımın ve erken deneyimlerin sebep olduğu da bir gerçektir. Bir öğrenci uyarıları bir kaynaktan diğeri ise başka bir kaynaktan alır. Dolayısıyla diyebiliriz ki çoklu zeka kuramı çerçevesinde insanların öğrenmelerine en uygun güçlü yolu bulacak çeşitli öğretim yöntemlerini bir arada kullanarak güzel sanatlar eğitimin hedefleri arasında olmalıdır. Eğitim programlarındaki amacımız beynin her iki parçasını eşzamanlı kullandırmaya yöneltmektir.
Kaynaklar
Atagök, Tomur. ‘Çağdaş Müzecilik Kavramı Doğrultusunda Türk Sanat Müzelerinin Kültürel Etkinliklerinin Saptanması’. Yeterlilik Tezi, M.S.Ü. İstanbul, 1985
Fischer, Ernst. ‘Sanatın Gerekliliği’, Çeviri: Cevat Çapan, (e yayınları), İstanbul, 1979
Gardner, Howard. ‘Çoklu Zeka’, (Enka Okulları Yayınları), 1999
Gardner, Howard. ‘The Disciplined Mind’ , (Penguin Books), 2000
Healy, M, Jane. ‘Çocuğunuzun Gelişen Aklı’ (Boyner Holding Yayınları), 1998
Russell, Bertrand. ‘Eğitim Üzerine’, Çeviri: Nail Bezel, (SAY yayınları), İstanbul, 1984
Sevinç, Müzeyyen. 'Gardner'ın Çoklu Zeka Kuramı'. Gelişim ve Eğitimde Yeni Yaklaşımlar, Edt. Sevinç, M., S. 67-83. (Morpa Kültür Yayınları), 2003
Tarlow, Terry. ‘Creativity İnside Out’ Addison_Wesley Publishing Company, 1996
Vergo, Peter. ‘The New Museology’ (Reaktion Books), 1997
Williams, Linda Verlee. ‘Teaching for the Two Sided Mind’, (A Touchstone Book), 1986