AGSL’Lİ OLMAK !..
Atila İNCE*
Ailesi ona çok güveniyordu. Anadolu Lisesi’ni kazanmasını bekliyorlardı ondan… Sınav yaklaştıkça hem kendisinin hem de ailesinin heyecanı kat kat artıyordu.
Ailesinin bu beklentisini boşa çıkarmamak için gecesini gündüzüne katarak var gücü ile çalışıyordu. Okul, dersane ve evde ders derken kendini iyiden iyiye test ve hazırlık kitapları arasında buluyordu. Bu sınavı kazanmalıyım, ailemin benden istediklerini yerine getirmeliyim, diyordu.
İlköğretimin son sınıfında, derslere kendini o kadar kaptırdı ki, hafta sonları sınıf ve mahalle arkadaşları, kuzenleri ile beraber olamıyordu. Okul çantasında test ve hazırlık kitapları vardı. Oysa bu yaşta gençliğini yaşayacak özel eşyaları olmalıydı. Sabah evden çıkıncı, arkadaşları ile ayakları yorulurcasına gezebilmeliydi. Duvar üstlerinde ayaklarını aşağıya sallayarak sohbet edebilmeliydi. Eskiden bu yaşta gençlerin ceplerinde, güzel ve yakışıklı görünmek için ayna ve tarak olurdu… Yüreklerinde sıcak anıları olurdu… Şimdi çantalarında sayfalarca ve kalınca kitaplarda soruları ve şıkları var… Çocuklarımız ve gençlerimiz ömrü hayatlarının bir kısmını dersanelerde ve dersanelere ait mekanlarda geçiriyorlar…
İlköğretim 8. sınıfta bunları yaşıyordu… Zira son 3-4 yılı aşağı yukarı böyle geçmişti. Çocukluğunu ve gençliğini yaşayamıyor ve hayatı erteliyordu… Anne ve babasının, çocuğumuza güveniyoruz, bizi mahcup etmeyecek, kazanmak zorunda sözleri kulağında yankılanıyordu… Ailede, varsa yoksa OKS sınavı konuşuluyor, yapılan maddi harcamalar ve fedakarlıklar dile getiriliyordu… Aile planlarını bile sınava endekslemişlerdi…
Aslında daha önceleri sınavı kazanacağına dair güveni vardı. Ailesinin yoğun beklentisi karşısında iyiden iyiye kaygılanıyor ve stresi artıyordu. Sınav yaklaştıkça heyecanı artıyor, ailesinin beklentisine ne itiraz edecek hali, ne de ya kazanamasam düşüncesini dile getirecek mecali vardı. Çalışıyordu, ancak eskisi gibi kafasına bir şey girmiyordu. Odasına kapanıyor, saatlerce kazanamasam aileme ne diyebilirim sorusuna cevap aramaya çalışıyordu. Bir gün kendi kendine düşündü, ben mi okuyacağım yoksa ailem mi okuyacak? Kazanırsam, ailemi mutlu etmek için mi kazanmalıyım? Karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı, can sıkıntısı, yorgunluk, isteksizlik yaşıyordu… Bu sıkıntılarını çoğu zaman ailesiyle paylaşamıyordu…
Sınav günü sabahı anne ve babası kendisinden önce kalkmış, giyinmiş, kahvaltı hazır, “Haydi evladım, kahvaltını iyi yap, aman bir şey unutma, son kontrollerini yaptın mı?” Sözleri sınav sabahı beyninde deprem gürültüsü gibi zonkluyordu.
Sınava gireceği okula gelindi. İçeri alınırken adeta helalleşilir gibi uğurlandı. Büyük bir yük üzerindeydi. Artık kurtulmak istiyordu bu ağır yükten. Bu arada karın ve baş ağrısı kendini hafiften hafiften göstermeye başladı. Sınav sürecinde iki kez tuvalete gitmek zorunda kaldı, üçüncüsü için izin almaya cesaret edemedi. Karın ve baş ağrısı sınav sürecinde hiç kesilmedi. Bildiği bir çok şeyi unuttu. Bilgiler ve kavramlar kafasında uçuşup durdu da testlere cevap olamadı. Soğuk terlerini silerek sürdü gitti sınav anında…
Sınavı zor bitirdi. Dışarı çıktığında annesi ve babası kendine doğru yöneldiğinde, içinden belli belirsiz bir ses ile “Oh kurtuldum” oldu… Yaşadıklarını paylaşmak istemedi ailesinden… Zaten ailesinin ilk sözü nasılsın, geçmiş olsun demek yerine, "ne kadar soru çözdün?" demek oldu. "Yaptım işte, fena değildi" dedi. Omuzu düşükdü, sesleri titrekti, huzursuz bir eda ile gözlerini boşlukta gezindirdi
Sınav sonucu açıklandığında, ailede bir hüzün, acıklı ve üzüntülü bir hava… Hesaplaşalım mı hesaplaşmayalım mı düşüncesi arasında gidip gelindi… Sınav sonucu ailenin üstüne kara bulut gibi çökmüştü… Ağızlar bıçak kesmiyor… Dumura uğramış akıl ruh hali ile yaşanılanların hesabı yapılıyordu… Sanki evlatları oğulları değilde, anadolu lisesiydi…
Yaşadığı kabusu üzerinden atmaya çalışıyordu, kendi kendisine destek oluyordu, teselli arıyordu… Hiç değilse ağrılardan kurtuldum diyordu. Rahatladığını hissetti, zaman geçtikçe kendini daha iyi hissetmeye başladı.
İlkokul öğretmeni, ona sen yeteneklisin, seni Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde görmek isterim, diye söylerdi. Öğretmenlerin teşvikiyle ailesini ikna ederek Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne ön kayıt yaptırmıştı. Yetenekli olduğunu ilköğretim okulundaki diğer branş öğretmenleri de söylemişlerdi.
Bir akşam yemeği sonrasında çok mahcup ve masum bir eda ile Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde okuma isteğini ailesine açtığında, hayır sen okuyacaksın, genel liseye devam edeceksin denildi…
Okulun açtığı hazırlık kurslarına bile katılamadı. Yeteneğini geliştirmek, ilgi duyduğu eğitimi almak ve mutlu olmak istediği okulda okumak istiyordu. Ailesini zoraki ikna etti, sınava girmeye… Az bir zaman kalmıştı…
İlköğretim okulundan branş öğretmenini buldu. Sınavda ne sorarlar ve nasıl bir mülakat yapacaklarını kısaca araştırdılar. Zaman çok kısaydı, 3-4 gün kalmıştı… Öğretmeni ile sınav taktiği ve sınav süreci hakkında biraz çalıştılar…
Belki OKS’de böyle doyurucu ve iştahlı bir heyecan yaşamamıştı. Tatlı ve mutluluk veren bir heyecan içindeydi. Kararlı ve inançlıydı, artık kafası karışık değildi… “Ah bir girebilsem” diye içinden geçiriyordu…
Uygulama sınavları iyi geçmiş sayılırdı, o kadar iyi hissediyordu ki kendini ne karın ağrısı vardı ne de baş ağrısı… Son sınav mülakat sınavıydı. Sınav komisyonunun karşısına geçti, kararlı ve güçlü duruşunu gösterdi onlara, ne olmak istediğini ve ne olduğunu güven içinde anlattı.
Sınav sonuçlarının ilan edileceği gün sabah erken okulun bahçesinde, karar anını beklemeye koyuldu. Listenin açıklandığında, sonlarda sınavı kazandığını görünce ayaklarını yerden keserek havaya zıpladı, büyük bir sevinç ve mutluluk nidaları fırlattı havaya… Koşarak, nefes içinde eve koştu, ailesine sarıldı… Büyük bir sevinç yaşadı.
Okulun ilk günüydü, üniformasını giymiş tören saatini bekliyordu, adeta kuş gibi hafifti. Kendini geliştireceği ve bütünleşip kaynaşacağı bir sanat alanına merhaba diyordu. OKS sürecinde ağrıyan bedeninin yorgunluğu gitmiş, kendini yeniden keşfetmenin sevinci içindeydi…
Okulun rehber öğretmeni okulu ve bölümlerini tanıttı, kısaca okul hakkında bilgi verdi. Duvarlarda sanat resimlerini gördü, odalarda müzik enstrümanlarının seslerini duydu, öğretmenleri sanat tevaazusu içinde ilgi gösteriyor, her taraf tertemiz, üst sınıflardaki öğrenciler ağırbaşlı ve saygılılar…
Gün geçtikçe okulunu daha çok sevdi. AGSL’li olmanın gururunu yaşayarak, okuluna devam etti. Hayalleri çoğaldı, yüreği güçlendi, kendini sevdi, yaptığı işten çok zevk aldı, işi ile bütünleşti, her gün eve umutla gitti.
Artık o çok mutlu birisi, AGSL’li olmanın haklı gururunu yaşıyor…
*Aydın Yüksel Yalova Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi
Rehber Öğretmeni