Gözden kaçmış olasına üzüldüğüm bir yazıyı paylaşmak istedim. Gazetecilerimizin bir kısmının garip yazılarını okumaktan, gerçekten duymak istediklerimizi kaçırabiliryoruz bazen. İşte o yazı.
'' SANAT EĞİTİMİ OKULLARDA SAYGIN BİR ŞEKİLDE İŞLENMEZSE OLACAĞI BUDUR…
[email protected] / 15:27 28 Eylül 2010
Galeri Non’a resim sergisi için gelen davetlilere saldıranların asıl hedefinin Tophane’de artan sanat etkinlikleri olduğu anlaşılıyor. İçki de bahanesi. Davetliler bir sünnet düğünü için gelmiş olsaydılar ve yine ellerinde kadehleriyle dışarıya taşmış olsalardı acaba saldırıya uğrarlar mıydı? Hiç sanmam.
Bir yıl öncesine dönelim ve anımsayalım: Topkapı Sarayı’ndaki İdil Biret konseri de aynı kafadaki kişiler tarafından “içeride şarap içiliyor” gerekçesiyle basılmıştı. Oysa Saray’a ait bir bölümde yıllardır içkili bir lokanta olduğunu herkes biliyordu. Üstelik bu saldırıyı gerçekleştirenlerin hiçbiri Topkapı Sarayı’nda da oturmuyordu! Saldırının gerekçesi “Mahallem elden gidiyor” da değildi. Orada da bahane “İçeride içki içiliyor”du. Anlaşılıyor ki sorun tek başına ne içki içilmesi ne de mahallenin elden gitmesi. Sorun, sanatın bir düşünme biçimi olarak geleneksel düşünme ve davranma kalıplarını zorluyor olmasıdır.
Muhafazakârlık Türkiye’ye özgü bir şey değil; dünyanın her yerinde dini muhafazakâr topluluklar var. Fakat bizdekine benzer saldırılar sanat eğitimi ve sanat kültürü almış ülkelerde olmuyor. Çünkü sanat alternatif düşünme yollarını işaret eder, hoşgörü kazandırır.
SANAT EĞİTİMİ HAK ETTİĞİ İLGİYİ GÖRMEDİ
Peki, bu çocuklar sanata, sanatçıya neden tahammül edemiyorlar. Neden farklı düşünme /davranma yollarını kullanamıyor, hoşgörüsüz ve tahammülsüzler. Biraz bunun üzerinde düşünmek gerek: Bence bunun önemli nedenlerinden birisi sanat eğitiminin okullarda yeterli ve saygın bir şekilde ele alınmıyor olmasıdır.
Türkiye’de sanat eğitimi hiçbir zaman hak ettiği ilgiyi görmedi. Liselerde resim dersinin 1987’de seçmeli dersler arasına alınıp ancak 2010 yılında tekrar zorunlu dersler arasına girmesi bu konudaki devlet politikasını anlayabilmek için yeterlidir. Elbette Resim, müzik, edebiyat vb. sanatların zorunlu olup olmamasından öte bu derslerin eğitiminin hangi ortamlarda nasıl ve kimler tarafından verildiği daha da büyük önem taşıyor. Bu yönleriyle değerlendirildiğinde şu anda Türkiye’de ilköğretimden üniversiteye kadar hiçbir eğitim kurumunda sanat kültürü kazandıracak eğitim verildiğini söylemek olanaklı değildir.
ŞARAP KADEHİNİN RESMİNE DAYANAMAYAN ASLINA TAHAMMÜL EDEBİLİR Mİ?
Türkiye’de sanat eğitiminin gereği gibi yapılmıyor olması bir yana, sanat, nefret aracı olarak bile kullanılabiliyor. Birkaç yıl önce ilköğretim okullarının fen bilgisi ders kitabında “Gürültü Kirliliği” konusunun anlatıldığı bölümde, bir caz orkestrası resminin gürültü kirliliğine örnek olarak kullanıldığından söz etmiştim. Resmin kullanılış amacı, çağdaş bir müzik türünü aşağılamak, öğrencilerin Batı kültürüne nefret duymasını sağlamaktı. Bunu yapan da Milli Eğitim Bakanlığı adına Talim ve Terbiye Kuruluydu. Yani devletti.
Aynı heyet, Edgar Degas’ın İspanyol Dansçı adlı heykeli ile Paul Cezenne’in Soğanlar adlı tablosunun da “pedagojik değil” gerekçesiyle ders kitaplarına girmesini engelledi. Gördüğünüz gibi heykel çıplak, tabloda ise şarap kadehi gözüküyor. (Bu haberi ileride daha ayrıntılı bir şekilde ele alacağım). İnanmayacaksınız ama bunları ders kitaplarından çıkartanlar hâlâ sanatın hattatlık olduğunu sanıyorlar.
Heykeli cinsel obje olarak gören, şarap kadehinin resmine tahammül edemeyen bir zihniyetin tasarladığı eğitimden geçen gençlerin elbette kadehin aslına tahammül göstermesi beklenemez. Ne ekersen misliyle biçersin. Bu bakımdan “halkımızın hassasiyeti” aslında devletimizin hassasiyetidir.
Yeri değil ama belirtmeden geçemeyeceğim: AKP’yi değişimin siyasi ayağı, Başbakanı değişimin lideri görenlere, yani liberallere, yukarıdan gelen telin edici açıklamalar yerine onların yetkilendirdiği kişilerin aşağıda neler yaptığına bakmalarını öneririm.
---------------------------------
Ders kitaplarında görsellik
Konu sanattan açılmışken bu yıl öğrencilere dağıtılan ders kitaplarının tasarımındaki sanatsızlığa da dikkat çekelim. Ders kitaplarına sanatsal karakteri büyük oranda kitapta kullanılan görsel ögeler verir. Tabi yazı ve resimlerin tasarımı da oldukça önemli… Kimi eğitimciler tasarımın önemine vurgu yapmak için ders kitaplarının mimari bir yapı gibi ele alınması gerektiğini belirtirler.
Ders kitaplarında görsellik (resim, çizim vb.) her zaman önemli olmuştur. Özellikle ilköğretim okullarında algılamayı kolaylaştırması bakımından her konu görsel unsurlarla anlatılmaya çalışılır. Bu, yazılı anlatımı daha anlaşılır kılması bakımından önemlidir. Hatta eğitimciler, küçük sınıflarda resmin yazıyı destekleyen asıl anlatım unsuru olması gerektiğini belirtirler.
Burada sözü edilen resim, kesinlikle fotoğraf değildir. Resim, hayal gücü ile elin ortak yapımı olduğu için sanatsaldır; konuya uygun yapıldığı zaman eksiksiz anlatımı sağlar. Fotoğraf ise sanat eseri değildir. Görüneni yansıtır.
Bu kısa açıklamayı, MEB tarafından hazırlanmış ders kitaplarında yoğun olarak fotoğraf kullanılmasını eleştirmek için yaptım. İnceleme fırsatı bulduğum 4, 5 ve 6. sınıf Türkçe ve sosyal bilgiler ders kitaplarında hiç resim kullanılmamış. Kitapların birinde bir çizime rastladım, o da bir dergiden alıntılanmış. Resmin ve tasarımın önemini dikkate aldığımızda bu vahim bir durum.
MEB’in hazırladığı kitaplarda çizim yerine fotoğraf kullanmayı tercih etmesinin nedeni ne olabilir? Çizer mi yok, zaman mı dar yoksa çizere verecek para mı bulunamadı? Bence hiçbiri değil; asıl neden, ders kitabı politikasını yürütenler arasında fotoğrafla resim arasındaki ayrımı bilen birinin olmaması.
Kim bilir, beklide resim, çocuklarda estetik duygunun gelişmesine, sanatın içselleşmesine neden olur diye bilerek resim kullanmaktan kaçınılıyordur. ''