Gönderen Konu: Büyük Ata  (Okunma sayısı 3051 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sungurhan

  • Aktif Üye
  • **
  • İleti: 123
  • Karizma Puanı: 9
    • www.Kalpten.hareketforum.com
Büyük Ata
« : 14 Nisan 2008, 23:02:07 »

MEKTEP HAYATINDA O DAİMA ÇALIŞMASINI BİLEN
VE KENDİ KENDİNİ YETİŞTİREN BİR TALEBE OLMUŞTU

   Büyük Ata´nın Selanik Mülkiye İdadisinde nasıl Kaymak Hafız tarafından dayak yemesi üzerine Kadri Bey isminde bir komşusunun delaletiyle Askerî Rüşdiyeye geçtiği ve orada nasıl hocası Mustafa Bey tarafından Kemal adını aldığını bilmiyen yoktur. O´nun orta tahsil hayatına, ait az kişinin bildiği bir hikâyeyi de biz nakledelim.

   Mustafa Kemal 1895 yılında, Rüştiyeyi bitirerek Manastır Askerî İdadisine geçti. O vakitler henüz on dört yaşlarında idi. İdadi de tesadüf, Hürriyet devrinin meşhur hatibi olan Ömer Naci ile onu arkadaş etti..Mustafa Kemal de Ömer Naci de okumak meraklısı idiler.Bir gün iki arkadaş kitaplarını ortaya dökerek karşılaştırırlar Mustafa Kemalin romandan Ahmet Mithat Efendinin ilk yazılarına kadar karma karışık kütüphanesi ile Ömer Nacinin klâsikleri karşılaşınca Mustafa Kemal şaşırır Ömer Naci benim kitaplarıma o kadar istihfafla baktı ki mahcubiyetten kıpkırmızı oldum. Bana:
-Öyle şeyler okumak ayıptır, dedi, tarih oku ve güzel söz söylemeye alış"
Türkçe´de istediğiniz klâsikleri bulmak hemen hemen imkânsızdı. Fransızca öğrenmiye o vakit azmettim. Tatilde Selânikteki Frere´ler mektebinin ikmal sınıfına devam ettim. Ders senesi başında okuduğumu anlar bir Fransızca ile idadiye döndüm. Fakat bir yeni kitabet hocası gelmişti. Bizim Ömer Naci ile edebiyat ve hitabet uğraştığımızı anlayınca:
- Siz asker olacaksınız, edebiyat ve hitabet size göre değildir, diye bizim yolumuzu tenkid etti Bundan sonra Ömer Naci ile biz tatil günleri gizli bir yere gider birbirimize karşılıklı nutuklar irat ederdik.

   Birçok arkadaşlarının, menfalara sürülmesine, mektebi dolduran hafiye gruplarına rağmen bu üç arkadaş "Muzır" denen neşriyatı takip etmekten geri kalmazlardı.
"Bir gün üç arkadaş boş olan Baytar (Veteriner) sınıfına girmiş Paris´ten yeni gelmiş gazeteleri okuyorduk. Birden kapı açıldı. İçeri mektep müdürü Rıza Paşa girdi. Biz hemen ayağa kalktık. Önümüzmeki gazeteleri toplıyacak zamanımız dahi yoktu. Paşa, bir el işareti ile yanındakileri olduğu yere mıhladı bize yaklaştı. Gazeteleri karıştırdı:
- Sizin dersiniz yok mu? Neden böyle havaî şeylerle uğraşırsınız?
Sonra döndü Nöbetçi zabitine bunlara birer izinsiz veriniz, dedi

   Herkesi kendisini takibe mecbur ederek sınıftan çıktı. Biz bu vartayı bu kadar kolay atlattığımıza memnun olarak gazeteleri arkadaşlara dağıttık. Cumartesi günü Rıza Paşa beni çağırttı:
- Oğlum, dedi, geçen gün mekâtibi askerîye müfettişi İsmail Paşa beni Padişahın huzurunda tahtie etti. Güya bu mektepte ahrarane neşriyat almış yürümüş. Ben böyle bir şeyin vücudunu külliyen inkâr ettim. Sizler de mektep dahilinde kitaplarınızdan başkasının görünmemesine mukayyed olun.
Ben;
- Emredersiniz, bir daha böyle şeyleri kimse görmez, dedim döndüm.
Dışarı çıkmaya hazırlanırken Paşa seslendi.
- Geçen günkü izinsizinizi affediyorum."
Bu hikayeyi nakleden Atatürk: "İnkılâpları yapanlar, kendilerini hazırlıyan isimsiz kahramanları inkâr ederlerse bîr gün gelir, nesiller de onları İnkâr edebilirler."


1.Ağız Kişi
Ahmet Halit
Münir Hayri EGELİ
Atatürk´ün Bilinmiyen Hatıraları
Söz Konusu Vatansa
                          Gerisi Teferruattır