Gönderen Konu: Ey Sevgili...  (Okunma sayısı 675280 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ALAGÖZ

  • Yeni Üye
  • İleti: 9
  • Karizma Puanı: 0
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3230 : 18 Ekim 2012, 17:28:48 »

Seversen yalnız kalırsın, sevilirsen çok mutlu.
seveni kaybedip sen seversen hüzün..
Güzel bir gün,

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3231 : 20 Ekim 2012, 22:24:10 »
Senden selam gelmeyen sabah, ne karanlık bir sabahtır.
 Senin tatlı sözlerini işitmediğim gün ne acı bir gündür.
 
Hz.Mevlana..

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3232 : 20 Ekim 2012, 22:26:10 »
sagol alagöz paylasımdan ötürü

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3233 : 29 Ekim 2012, 18:48:28 »
Sen daha fazla yorma beni. Ben fazlasıyla ödedim
 senin uğruna kaybettiklerimin bedelini...
 
Cemal Süreya

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3234 : 30 Ekim 2012, 17:49:51 »
Git demek kolay ama gittikten sonra üzüleceksin.
Eğer git diyebilecek kadar güçlüysen, hoşçakal deyip susmasını da bileceksin.

 Can Yücel

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3235 : 30 Ekim 2012, 17:52:29 »
"gitmek" sadece bir eylemdir
"unutmak" ise kocaman bir devrim...

NAZIM HİKMET

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3236 : 30 Ekim 2012, 18:05:27 »
benim kelime hazinem çok geniştir.
derdim.
senin bir kelimene yetemedim;git (gidiyorum),ne demekti sevgilim? N.H.

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3237 : 30 Ekim 2012, 18:09:44 »

”Aşk hal işidir,kal işi değildir” SÖZÜ aşkın dile gelmeyen,cümlelere sığmayan,bir yanını vurgular hep..
 kalemler ,kelamlar aşk bahsinde acze düşerler…
 ”Kalem yazarak koşar gider amma, aşk bahsine gelince çatlar aciz kalır
 Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyleyeyim,
 asıl aşka gelince,o sözlerden mahcup olurum
”BEN OLDA BİL!”der…Hz.Mevlana…
 ”Aşk yolunda akılla yürüyenler,güneşi mumla arayanlar gibidir.”
 Diliyle aşk diyenler,bilmezler gerçekte aşkın ne olduğunu…
 Aşka dair sözler,kuru anlatılar ve örneklerden ibarettir…
 Aşkın dili başkadır…
 Aşkı anlatabilmek için yeryüzün de var olan dillerden başka bir dil gereklidir
 ”Aşk sözleri kuş dilidir..ona süleyman gerektir.”
 AŞKIN…hakikatını aşıklar bilebilir ancak….
 Aşk bir incidir,her kulakta salınmaz.
 Aşk bir nurdur,her gözde görünmez,
 Aşk bir huzurdur,her derunda bulunmaz,
 Aşk bir zevktir,onun da başka bir dili var.
 Aşk bir şevktir,onun da ayrı ehli var.
 Aşk bir dalgalanmadır.onun da deryaları var
 AŞK SONSUZLUĞUN BURAĞIDIR
 Aşkın diğer adı acı mıdır... O yüzden mutlu biten hiç bir aşk efsanesi yoktur belkide... Yandıkları için vardır, Mecnun,Ferhat, Kerem , hatta Yunus ,Mevlana ,Pir Sultan Abdal... Ve daha niceleri yandıkları için aşıktır belki... Aşk ,hasrettir vuslatsız ... Bir bülbül misali güle ermeden kanamaktır bir ömür...
 Ateştir yüreği eriten...ilacı yaranın kendisi olan bir sızı... Aşk aklın yüreğe hükmedemediği sınır... Düşünün bütün sevda masalları hüzünlüdür... İçimizi yakar ,ama çoğumuz o masalın kahramanı olmayı geçiririz içimizden...
Aşk acıttıkça aşk sanki... Ne kadar zorsa o kadar büyük ... Kays çöle vurulunca Mecnun, Ferhat dağı delince Ferhat... Yusuf kuyuya atılınca Yusuf... Celaleddin- i Rumi ,döndükçe Mevlana , Şems yandıkça Şems... Aşk yaktığı kadar aşk... Yani aşkın büyüklüğü , uğruna çekilen çileyle doğru orantılı sanki... Düşünün ki birini sevdiniz...Oda sizi sevdi... Ve hiç bir zorluk yaşamdan ,hiç emek harcamadan gelsin istediniz geldi... Kavuştunuz hemen ,hayat sizi hiç sınamadan verdi tüm mutlulukları...
Yanmadınız, kıvranmadınız , adını duaya ,yüreğinizdeki sızıyı kelama dökmediniz , beklemediniz, özlemediniz, kaybetmek korkusu girmedi kanınıza , aklı firar etmediniz...Yani acımadı hiç canınız... Yinede adı aşk olur muydu... Aşkın tadı acıdır,acısı bal. Rengi leyl... Kokusu hasret...
 Vuslat eremedikçe güzeldir belki... Ve aşka en çok hüzün yakışır... Şimdi gözlerimden dökülen ateş ,yıkar mı günahlarımı ve arınır mı yüreğim riyadan...
 saf aşk çıkar mı elmas misali , yıkansa üzerini kaplayan ,nefis çamuru akar mı. Ve bu yürek büyük mü aşkı taşıyacak kadar...
 Hâlden hâle girmesi aşkın doğasındandır. Cennet-mekân bir duygu olmasına rağmen değişken mizacı onun bir dünya bulaşığı taşıdığını da gösterir. Makamdan makama atlar aşk, hâlleri vardır.
 Hayranlık ile başlar aşk, her hayranlık bir hayret doğurur. Nasıl olduğuna, bunun nasıl olup da sizi bulduğuna, üstelik sadece sizi bulduğuna hayret ettiğiniz ihtilâlli bir kamaşma hâli. Evren ile bir bütün olduğunuzu, yaradılışın sadece size mahsus kılındığını hayretle fark edersiniz. Dünya bu kadar güzel miymiş, insanlar bu denli iyi? Bütün şarkılar sizi bütün kelimeler onu anlatmakta; Züleyha "çöre otu" dese de Yusuf'tan bahsetmektedir aslında. Her ilgi aynı merkeze çıkar. Bu, harikulâdedir. Bir yörüngeye bağlanmış, onun etrafında dönmektesinizdir artık. Üstelik mukabelesi de vardır. Sizin, yörüngesine girerek etrafında döndüğünüz parıltılı seyyare de sizin etrafınızda dönmektedir. Orada zaman durur. Âşıkın zamanı cennet zamanıdır çünkü, onun kalbi zamansızdır. Aşkın duygular arasındaki müstesna yeri zamansızlığı yani cennet zamanını daha bu dünyada kalbe tecrübe ettirmesiyle ilgili olmalıdır.
 Hayranlık ve hayreti, "yaratma" izler. Vasf edilse bile bu şehr içre olmayan dilberleri, hiç olmayan kadınları gerçek sanmaya başlarsınız. Duvardaki fotoğraf gerçekteki sevgilinin yerini tutmaya başlar. İmaj gerçeğin yerini işgal eder saygısızca. Sır, sevgilinin kendisinin bile boy ölçüşemeyeceği bir heyulâya dönüşür. Aşkın en ihtişamlı fakat en tehlikeli makamıdır bu. Ama başka yolu yoktur.
 Gün gelir yarattığınız sen ile gerçek sen'in aynı olmadığını fark etmeye başlarsınız. Durup dururken durgun suyun üzerine bir fiske vurulur, bir küçük taş düşer. Su dalgalanmaya mı başlamıştır? Büyünün bozulduğu ilk andır bu. Âşığın kalbinde dünya zamanı bir iki saniye ilerlemiştir. Büyünün bozulmasından çok daha fazlasını, büyünün bozulabileceğini anlarsınız o an. Kendinizi bunun böyle olmadığına ikna etmek için gerekçeleriniz henüz yeteri kadar kuvvetlidir. Her defasında düştüğünüz kuyudan çıkmanız mümkün olur, yine cennet zamanı olur. Ama öyle bir an gelir ki bu kez oradan çıkmanızın artık mümkünü kalmamıştır. Üstelik aşkın gailesi insanı aşk olgusu ile yüz yüze getirmesidir, bir aşkın yıkılması bütünüyle aşka olan inancı yerle bir eder. Bir aşk biterse "aşk"ın bittiği makamdır bu. Kıyamet hâli burada başlar.
 Kıyamet hâlini aşkın enkaz hâli izler. Yarı ölü, soluk alıp vermekte zorlanırsınız ve bildiğiniz tek şey vardır: Bu böyle gitmez. Bu yüzden aşkın inkılâbı elzem, ya sükûnete ya cinnete ya nefrete dönüşmesi kaçınılmazdır.
 Sükûnet makamında her şey bir gölgeye dönüşmüş, sakinleri bu dünyada kalmayı, hiç olmazsa avunmayı başarmışlardır. Görece kazasız geçmişlerdir bu yangın koridorundan.
 Cinnete düşenler dağ gibi dalgaların kıyıyı uğultularla dövdüğü vakitlerde çıkarlar ortaya. Yüzlerinden tanırlar birbirlerini. Bir yarıları inip de tahammül edemedikleri derinde kalmış, vurgun yemişlerdir onlar. Karanlık bir sözcük, kırık bir hıçkırık, yaralı bir gülüş kaplamıştır yüzlerini. Bakarlarsa da görmezler. Bu dünyadan değillerdir artık. Varlıkları ile yoklukları arasında bir fark yoktur. Kırık bir şarkıyı mırıldanırlar biteviye. Onlar dokunulmazlardır.
 Nefret, aşktan boşalan yere dolduracak daha uygun bir duygu bulamayanların hâlidir. Enerjisi aşk kadar yoğun, aşk kadar ateş tek duygu belki nefret olduğundan. O da bir şeyi, tek şeyi, aynı şeyi muhatap aldığından. Aşk kadar yakıcı bir o kadar katıksız. Aşk kadar dengesiz, aşk kadar toz duman.
 Nihayetinde af hâli gelir aşkın eğer gelirse. Nefretin bile son bulduğunu fark ettiğiniz bir sabah af makamında olduğunuzu fark edersiniz. Nefreti besleyen aşk da ortadan kalkmıştır aniden. Hayret! Söndürdüğünüz bütün kandiller bir bir yanar. Kaldırdığınız bütün giysiler yeniden sırtınızdadır artık. Affedersiniz. Af dilersiniz. Zaman yeniden dünya zamanıdır. Ve af, aşkın külliyatı içinde en pahalı makamıdır. Bedeli bizatihi aşkın kendisidir çünkü.
 
Kaynak Ah Bine-l Aşk 2. Serisinden alıntıdır.

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3238 : 30 Ekim 2012, 18:41:43 »
Gelmeyecek bir gideni
Olmayacak bir nedeni
 
Beklediniz mi hic?

Çevrimdışı ...fatoş...

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 2.398
  • Karizma Puanı: 385
Ynt: Ey Sevgili...
« Yanıtla #3239 : 31 Ekim 2012, 15:33:52 »