Gönderen Konu: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)  (Okunma sayısı 89953 defa)

0 Üye ve 10 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #520 : 23 Mart 2011, 21:06:45 »

 460a bilgelik kim ben kim...teşekkür ederimmm 340a 340a 340a
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı asumanvedat

  • asuman
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.334
  • Karizma Puanı: 1069
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #521 : 23 Mart 2011, 21:11:03 »
eee onlar da yaşamdan çıkarımlar ve araştırmalarla bilge  olmuşlar.....sende araştırıp; ferasetle yoğurup paylaşıyorsun alıntıda olsa......ne diyeyim çalışkan diyeyim peki...... 380a 380a 380a

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #522 : 23 Mart 2011, 21:18:33 »
sen ne istersen de canımın içi...
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #523 : 25 Mart 2011, 03:31:56 »
 












Ah Nijad!
Hasret beni cayır cayır yakarken
Bedenimde buzdan bir el yürüyor.
Hayaline çılgın çılgın bakarken
Kapanası gözümü kan bürüyor.

Dağda kırda rasgetirsem bir dere
Gözyaşlarım akıtarak çağlarım.
Yollardaki ufak ufak izlere
Senin sanıp bakar bakar ağlarım.

Güneş güler, kuşlar uçar havada,
Uyanırlar nazlı nazlı çiçekler..
Yalnız mısın o karanlık yuvada?
Yok mu seni bir kayırır, bir bekler?

Can isterken hasret odiyle yansın,
Varlık beni alil alil sürüyor.
Bu kaygıya yürek nasıl dayansın?
Bedenciğin topraklarda çürüyor!

Bu ayrılık bana yaman geldi pek,
Ruhum hasta, kırık kolum kanadım.
Ya gel bana, ya oraya beni çek,
Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad'ım!
 

Recaizade Mahmud Ekrem



Recaizade Mahmut Ekrem' İn ölen oğlu nijad için yazdığı şiirdir.......




Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #524 : 25 Mart 2011, 06:59:01 »
yoldaşım muhteşem bir şiir.teşekkürler...+1 340a 340a
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #525 : 25 Mart 2011, 07:59:36 »
yoldaşım muhteşem bir şiir.teşekkürler...+1 340a 340a

teşekkür ederim ... sağolasın arkadaşım

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #526 : 25 Mart 2011, 08:13:07 »
Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama dönemiydi. Padişah IV. Murat
sadrazamını halkın sorunlarıyla ilgilenmesi için Anadolu’ya gönderdi.
Sadrazam günlerce yol kat etti ve birçok köy gezdi. Sonra da Konya’ya vardı. Konya’da
birkaç köy gezdi. Bu köylerdeki halkın sorunlarıyla yakından ilgilendi. Kimi köyler kasabaya
ulaşmak için yol istiyor, kimi köyler su istiyor, kimi köyler de dağlardaki kurtların çokluğundan
yakınıyordu. Sadrazam bu köylerdeki sorunların çözüleceğine dair söz verdi. Sadrazam
Konya’dan ayrılırken kendi köyü olan Ağaçsız Köyü’ne de uğradı. Fakat köye girdiğinde
ortalarda kimsecikler yoktu. Sadrazam köyün neden bu kadar sessiz olduğunu merak ediyordu.
Çünkü şimdiye kadar gittiği tüm köylerde, sadrazam köye girmeden halk köyün girişine diziliyor
ve sadrazamı görebilmek için adeta yırtınıyordu. Fakat kendi köyünde kimse kendisini
karşılamaya çıkmamıştı. Sadrazam adamlarına dönerek bu durumun hemen araştırılmasını
istedi. Bunun üzerine bir grup asker bir eve doğru gitti. Az sonra bu askerler omuzlarında
taşıdıkları beş kadar cesetle geri döndüler. Cesetlerin hiçbirinde bir yara izi yoktu. Sadrazamın
içine bir korku düştü. Bunun üzerine birkaç asker grubuna köydeki evlerin hepsinin
araştırılmasını emretti. Birkaç saatlik bir araştırmadan sonra askerler köydeki herkesin öldüğünü
sadrazama bildirdiler. Fakat ilk evdeki cesetler gibi hiçbir cesedin üzerinde yara izi yoktu.
Sadrazam köydeki insanların zehirlenerek ölmüş olabileceğini düşündü. Bu konu üzerinde biraz
düşündü ve sonra askerlerine dönerek köyün çevresindeki bütün kayaların ve ağaç
kovuklarının, kısacası eşkıyaların barınabileceği her yerin araştırılmasını emretti. Askerler
çevrede gün boyunca arama çalışmalarını sürdürdüler. Fakat hiçbir ize rastlamadılar. Bunun
üzerine sadrazam araştırma çalışmalarının ertesi gün devam ettirilmesi için o gece köyde
kalınmasını emretti. Ancak gece sadrazamın emrindeki askerlerden birbölümü ölmüştü. Bunun
üzerine askerler daha çok korkmaya başladılar. Hatta İstanbul’a geri dönmek isteyenler bile
oldu. Ancak sadrazam köydeki bu ölümlerin sırrı çözülmeden İstanbul’a dönmek istemiyordu.
Üstelik gece ölen askerlerin hepsi de zehirlenerek ölmüştü. Çünkü yarasız cesetler bunu
gösteriyordu. Cinayetlerin sırrının çözülmesine bu kadar yaklaşılmışken İstanbul’a dönmek
olmazdı. Sadrazam kısa bir araştırmadan sonra askerlerin geçen akşam yedikleri yemeklerden
zehirlenmiş olabileceklerini düşündü. Askerlerine dün akşam görev başındaki askerlere verilen
ekmek ve sudan bir miktar getirmelerini emretti. Askerler hemen sadrazamın istediklerini
getirdiler. Sadrazam bu yiyecekleri yanında bulunan bir ata yedirtti. At bir saat sonra çırpınarak
öldü. Bunun üzerine sadrazam askerlerine dönerek yiyeceklerin dün akşam nerede
saklandığını sordu. Askerler de kuyunun yakınındaki geniş ambarda saklandığını söylediler.
Sonra aklına bir fikir geldi. Eğer eşkıyalar, gecen gece, askerleri zehirlemek için ambardaki
yiyeceklerle öldürme yolunu seçmişlerse, sonraki gece de gelebilirlerdi. Sadrazam o gece
ambarın kapısına yakın bir yerde askerlerini pusuya yatırdı. Birkaç saat sonra üç kişi ellerindeki
şişelerle koşar adımlarla ambara girdiler. Askerler hemen ambara hü***** ettiler ve bu üç katili
kıskıvrak yakaladılar. Daha sonra hemen sadrazamın karşısına çıkardılar. Sadrazam bu üç
kişiye, neden köylüyü ve askerlerini öldürdüklerini sordu. Eşkıyalardan biri köylünün sürekli
olarak kendilerini askerlere haber verdiklerini, bu yüzden köylüyü öldürdüklerini söyledi. Köy
halkını öldürmek için, köyün içinde bulunan ve herkesin suyunu içmek için kullandığı kuyuya
zehir atmağa karar verdiklerini söyledi. Sadrazamın askerlerini de, kendilerini tutuklamaya gelen
askerler olduklarını düşündüklerini ve onları da bu yüzden öldürdüklerini söylediler. Ertesi gün
sadrazam adamlarına eşkıyaların derhal kuyunun başındaki tek ağaca asılmasını ve cesetlerinin
kuyuya atılmasını emretti. Askerler sadrazamın emrini yerine getirdiler. Böylece Ağaçsız köyü ve
civar köyler başlarını ağrıtan bu eşkıyalardan kurtulmuş oluyorlardı. Sonra sadrazam kuyunun
yanına yaklaştı ve bir fidan dikti. Askerlerine dönerek herkesin birer fidan dikmesini emretti. Kısa
bir süre sonra bu fidanlar büyüdü ve bu köy yörenin tek ormanlık alanı oldu. Zamanla bu köye,
çevredeki köylerden yerleşenler oldu ve Ağaçsız Köyü’nün adı değiştirildi. Köyün yeni adı
AĞAÇLI KÖYÜ oldu. Ağaçlı Köyü yeniden o eski güzel günlerine kavuştu.


12.10 2001
Vahit
Aras ŞEN


Not: Bu hikaye; ağaç, kuyu ve ölüm sözcükleri üzerine kurulu bir hikaye yazılması
ödevi için, bir lise I öğrencisi tarafından yazılmış, kurgu bir hikayedir.


İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #527 : 26 Mart 2011, 18:36:24 »
Sevginin Gül Rengi
Ne zaman “bayram” dense
Gizli bir körük yelpazelenir yaram üstünde
Tozu gözümü yakar, közü yüreğimi
Bir yerde sevgiler ağlar benimle

Küçücük bir çocuktum o zamanlar. Yedi veya sekiz yaşlarında. Kokusuna
doyamadığım, sıcaklığını doyasıya içime sindiremediğim annemi kaybetmiştim. Saçımı
okşayacak bir anam yoktu artık. Ne de sırtımı örtecek şefkatli bir el. Amansız bir hastalık dediler
adına, çocuk aklım ermedi. Çocuk aklım ermedi anayı yavrusundan ayıran, eti tırnağından
söken, sevgileri linç eden, adına “ölüm” denen bu “göç” ü. Geceler benimle ağladı sessiz
sessiz... Günler benimle... Sabahlar benimle...
Bulutlarda yüzü şekilleniyordu
sanki anamın gökyüzünde, her özlediğimde baktığım. Yağmur yağmur iniyordu elleri yüzümü
okşarcasına. Yağmurun elleri anam kadar sıcaktı... Bir okadar soğuktum ben, bir okadar ürkek,
bir okadar masum ve korunmaya muhtaç. Hani yaprağı titrer ya bir çiçeğin; Bilmez niye... Titrer
ya içi bir çocuğun, hüzün iner gözlerine ... Üzülür, üşür ve koynuna sokar ellerini ısınmak için.
Bir avuç bulamadığından kendine...

Bulutlar ve ben hep aynı
yerdeyiz hala. Özlemlerin vuslatında. Kimsesizliğin ayazında...
Bulutlarda bir
resim.
Elimden tutuşunu hatırlıyorum bir gün babamın,”Hadi gel” deyişini.”Köye
gidiyoruz, ninenler bizi bekliyor, seni oraya bırakacağım” Küçücük yüreğimden taşan acılarımla
son bir kez daha bakıp odama selamlıyorum bulutları.
Yeşilin her tonu, göz
alabildiğince, sözleşmişçesine, burada toplanmıştı sanki. Adını bilmediğim dünya kadar böcek
ve kuş. Gökkuşaği bir halı gibi serilmişti çiçek çiçek... Toprağın sesi yükseliyordu çıplak
ayaklarımın altında. Mutluydum...

Bulutlar ve ben hep aynı yerdeyiz
hala...
Yaşamımı renklendiren analı kuzuyu orda tanıdım işte, adını Berfin
koyduğum. Küçücüktü. Simsiyah gözleri, ağzı ve kulaklarıyla bir sevgi yumağıydı sanki.
İçimdeki boşluğu dolduruvermişti bir anda. Hissetmiş miydi ne öksüzlüğümü? Ne zaman dalıp
gitsem dünlere, bitiveriyordu yanı başımda türlü türlü oyunlarla. “Al bu kuzu senin olsun, istediğin
gibi bak ona” dediler. Dünyalar benim olmuştu sanki. Bir kuzum vardı artık. Yalnız değildim.
Ben, kuzum ve de anası...
Sonradan Serfin’ de katıldı aramıza. Serfin: evimizin
haşarı bir o kadar da sevimli köpeği.
Artık, Serfin ve Berfin’in bakımları bana aitti.
Bu sorumluluk altında her sabah erkenden kalkıyor ellerimle onları doyuruyordum. Ne güzeldi
Berfin’in annesinin peşinden koşması! Annesiyle oyunlar oynaması ne güzeldi! Ama, ne yazık
ki uzun sürmedi bu “analı kuzu” mutluluğu. Bir eve bir öksüz yetmezmiş gibi acı bir haber
dağlayıverdi yeni baştan çocuk yüreğimi. Kuzucuğumun anası yediği bir ottan zehirlenerek
ölmüştü.

Ölüm bir kez daha çöreklenmişti kapımıza.

Kuzucuğum öksüz kalmıştı. Daha bir sıkı sarıldım sanki bu olaydan sonra Berfin’e. Ona
yalnızlığını unutturmam lazımdı. Öksüzlüğünü... Serfin olayların farkında gibiydi. Ya da bana öyle
geliyordu. Ne zaman melemeye başlasa Berfin, hemen onun yanıbaşında bitiverip, bir şeyler
yaparak onu neşelendiriyordu.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Biz
üçümüz üç dost, üç kardeş, üç sırdaş gibiydik. Biraz geç uyansam ikisi birden kapımda
bitiveriyordu.

Yemyeşil kırlar bizimdi uçsuz bucaksız.
Bir
de bulutlar vardı
Mavi bulutlar
Beyaz bulutlar

Bulutlarda şekiller vardı
Bulutlarda iki resim
Yağmur daha çok
yağıyordu sanki
Bulutlar ve ben aynı yerdeyiz hala
Bulutlar kuzum
köpeğim ve ben

Bir tatlı koşuşturmaca başladı günlerden bir gün evin
içinde. Bir telaş. Çarşı pazar alışverişleri. “Hadi sana bayramlık alalım” dedi ninem. Hep beraber
şehire gidip bir şeyler aldık. Çizgili beyaz gömleğim, mavi pantolonum ve yeni Trabzon derbey
lastiklerim çok güzeldi. Gül rengi kırmızı kravat ve kurdele de isterim diye tutturdum. Berfin’e,
Serfin’e ve bana. Kırmadılar. Aldılar. “Birazda kına alalım” dedi ninem. “Ellerimize yakarız. Berfin’i
de kınalarız” Sevindim.
hayvan pazarı dedikleri yer çok kalabalıktı. Hiç bu kadar
insanı bir arada görmemiştim. Meydanlar koyun, kuzu ve danalarla doluydu. Kınalanmıştı kimisi,
kimisi renk renk boyanmıştı. Bir anlam veremedim. Çocuk yüreğimin coşkusuyla yarının
heyecanı sarıvermişti içimi. Yarın bayramdı... Kurban bayramı...

Ne zaman
“bayram” dense
Gizli bir körük yelpazelenir yaram üstünde
Tozu
gözümü yakar, közü yüreğimi.
Bir yumruk tıkanır genzime, kelimeler titrer

Titrer yüreğim
Bir yerde sevgiler ağlar benimle.
Bulutlar
ağlar

Kınalar yakıldı ellerime. Berfin’in başına kınalar yakıldı o gece.
Anlayamadığım bir fısıltı vardı evin içinde. Sanki duymamı istemiyorlarmış gibi gizli gizli
konuşmalar. Berfin ve Serfin çoktan uyumuştu. Ben de uyumalıyım. Yarının heyecanı daha
şimdiden sarmıştı içimi. Ayakkabılarımı sildim, ninemin kınalı ellerimi bağladığı bezlerle, parlattım.
Bir daha sildim. Şimdi daha parlak olmuştu. Elbisemi kapının arkasına astım. Gözümün önünde
dursun diye. Uyandıkça bakarım. Kırmızı kravatım, iki tane de kırmızı kurdele duruyordu
başucumda. Biri benim için, biri kuzucuğum, diğerini de köpeğimin boynuna bağlayacağım.

Kınalı ellerimin kokusu karıştı bahar kokulu odama. Gece bir başka güzeldi
sanki. Perdemi araladım, bulutlar yıldızlara bırakmıştı gökyüzünü. Göz kırptı biri, diğeri yer
değiştirdi... Kaydı gitti... Tutamadım..

Boğuk bir ulumayla
uyandım. Köpeğim, kapımın önünde havlıyordu. Önce ellerimin bağını çözdüm kurumuş kınaları
topladım. Kapıyı açar açmaz yatağıma atladı Serfin. Paçamı tutup bir yerlere götürmek
istercesine gözlerimin içine baktı. Acı çektiği her halinden belliydi. Daha yataktan kalkmamıştım
ki kuzucuğumun acı meleyişini duydum. Birden bahçeye attım kendimi. Kınalı kuzumun gözleri
bağlıydı ve sürüklenircesine bir ağacın altına yatırılıyordu. Kocaman bir çukur açılmıştı yanı
başında.
Hani titrer içi bir çocuğun, korkar, üşür, üzülür, ağlar ve koynuna sokar ya
ellerini, tutacak el, sığınacak kucak bulamadığından kendine... Oradayım işte!

Ninemin sesi duyuldu. “Berfin’i kurban ediyoruz. Sana başka bir kuzu daha alırız
sonra. Bugün kurban bayramı”
Toprak kaydı ayaklarımın altından

Bulutlar kaydı ayaklarımın altına
Sesler çığlıklara karıştı
Kızıla
döndü yeşil
Ellerimdeki kına sızladı
Kapının arkasındaki gül rengi
kravatım
Çaresizliğim büyüdü kocaman çocuk gözlerimde
Hiç bir
şey yapamamanın acizliğiyle yandım
Gök yere indi gürültüsüyle

Şimşek şimşek
Yanağımdaki damla utandı
ışıldadı ıslak gözlerim,
ve...

Başımı sokup yorganın altına
Yitip giden sevgilere
ağladım...

Ne zaman “bayram” dense
Gizli bir körük
yelpazelenir yaram üstünde
Tozu gözümü yakar, közü yüreğimi.

Bir yerde sevgiler ağlar benimle.
Bulutlar ağlar

Bulutlar ve
ben hep ayni yerdeyiz hala
Bulutlarda üç resim
Haykırabilseydim
nefreti
Haykırabilseydim sevgiyi
Anlatabilseydim dostluğu

Yapamadım.

Kara bir bulut gibi çöreklendi o bayram sabahı
küçücük yüreğime.
Kimse anlamadı.
Kimseye anlatamadım .
Bayramları neden sevmediğimi...

Nuri CAN
Resim desen yazı deneme öykü masal şiir atölyeleri
www.nuricann.com

İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı asumanvedat

  • asuman
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.334
  • Karizma Puanı: 1069
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #528 : 26 Mart 2011, 19:12:42 »
teşekkürler yoldaş...+1


Çevrimdışı asumanvedat

  • asuman
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.334
  • Karizma Puanı: 1069
Ynt: dbhi...hayatın içinden...(ben,siz ve dünya)
« Yanıtla #529 : 26 Mart 2011, 19:12:58 »
teşekkürler dolunay...+1