AY IŞIĞINA UMUT EKMEK
“Yeter” diyerek odasından fırlamıştı genç kız.
Aldığı haber onu bu defa onu gerçekten çok üzmüştü. Hatta sadece üzmekle kalmamış, içini kemiren bir acı keder haline dönmüştü. Üzerinde hangi kıyafet olduğunu bile düşünmeden kendini sokağa attı. Zaten sabahın erkeninde az işleyen trafikten kolayca karşıya geçti. Adımlarını atarken tek bir hedefe kilitlenmişti yüreği. Bunu düşünürken köşeden kendisinin hışımlı yürüyüşünden kaçan yavru kediyi bile görmemişti. Görecek durumda da değildi zaten.
Köşeye vardığında o anda geçmekte olan ambulansın acı sireni ile kendine geldi biraz. Ne yapıyorum ben diye düşünür gibi oldu ama son anda, telefondaki haber bomba gibi yine düştü beynindeki en küçük hücreye. Adımlarını hızlandırdığının farkına bile varamıyordu. Köşede trafik ışıklarını beklemek zorunda kaldığında bir an duraladı.
Neydi kendisine bunca yolu teptiren? Neden şimdi içi öfke ile doluydu? Kızgınlık ve içindeki şiddet duygusunu körükleyen neydi? Aldatılış mı? Kandırılış mı? Hala seviyor olmak mı? Ayrılmayı bile hazmedememek mi? Umutlarının yok olması mıydı yoksa?
Bunları düşünürken caddenin karşısına geçtiğini bile fark etmemişti. Her geçişinde günaydın diye seslendiği büfedeki hoş delikanlının, kendisine seslendiğini bile duymamıştı bu defa. Yaklaşmıştı umutlarını ektiği tarlaya. Yaklaştıkça da içindeki serseri fırtınanın etkisi artıyor, kuru bir yaprağın çaresizliği gibi savuruyordu düşüncelerini.
Henüz yeni açılmakta olan pastanenin önüne geldiğinde bu defa eskiden duyduğu heyecanı duymuyordu. İçinde o günlerden kalma güzel bir anı bile kıpraşmıyor, tam aksine daha beter bir öfke seli çağlıyordu. Oysa bir süre öncesine kadar ne kadar mutlu olurdu buradayken. Hatta buraya gelirken bile yürüdüğü bu yol, ona cennete giden yol gibi gelirdi. Kenan’da cennetti sanki. Bazen ölümün ardından gideceği cennetin bile bu kadar güzel bir yer olamayacağını bile düşündüğü olurdu.
Sabahın erkeninde telefonda Kenan’dan duyduğu bu haber kendisini hiç düşünmeden buraya kadar taşımıştı. Ne olmuştu da Kenan’a böyle birden bitirmişti tüm duygularını. Daha bir hafta önce kendisi değil miydi, “Düğün gününü belirleyelim hayatım, artık sensiz dayanamıyorum” diyen. Ne olmuştu da bir haftada her şey bu kadar değişmişti. Tıpkı yazın kar yağması, kışın da güneşin yakması gibi bir durumdu. İnanamıyordu kendisi olanlara. Kenan’ın telefonda “Bu gün bitmeli, gidiyorum uzaklara, beni unutmalısın” anlamını taşıyan sözleri, hiçbir anlam taşımıyordu şimdi kendisinde. Neden bitmeliydi? Neden gidiyordu? Ve neden unutmasını istiyordu?
Pastanenin kapısını araladığında her zaman ki gibi, küçük Ali karşıladı kendisini. Küçük Ali bile bu ikiliye alışmıştı artık, Kenan ve Elif ikilisine. Ali sevinçle seslendi Elif’e “Ablacığım hoş geldin. Kenan ağabeyim de her zaman oturduğunuz bölmede oturuyor. Ama geleceğinizden haberi yok sanırım. Çünkü sizin geleceğinizi bilseydi benden masayı mumla süslememi, bir kaç taze çiçeği ortaya bırakmamı ve en sonda romantik müzik istediğini söylerdi.”
Elif’in gözleri Ali’ye bakıyor görmüyordu, dinliyor ama duymuyordu. Bir an önce Kenan’ın yanına ulaşmak ve neler olup bittiğini öğrenmek istiyordu. Bu düşüncenin gölgesinde bir an bile zaman kaybetmeden direk Kenan’ın olduğu bölmeye gitmeyi düşünüyordu. Bunu düşünürken Küçük Ali’nin söylediği bir kelime ile kendine geldi ve duraladı. Ali “Abla anlayamadığım bir şey var, Kenan ağabeyimin yanında bir misafiri var. Kim olduğunu bilmiyorum fakat Kenan ağabey çok üzgün görünüyordu.”
Elif Ali’nin konuşması bittiğinde iyice meraklanmıştı. Kimdi? Ne konuşuyorlardı? Neydi bu olanlar? Evlilik hayalleri kurarken nerden çıkmıştı bu ani ayrılık? Deli gibi seven Kenan’a neler oluyordu?
Aklına gelen bu soruların ağırlığını daha fazla çekemeyeceğini düşünerek bölmeye doğru yürümüştü bile. Ayaklarının titrediğini nefesinin ise neredeyse ciğerlerini patlatacağını, kalbinin sesinin kulaklarında attığını hissediyordu. Bölmeye yaklaştı, kapısını araladı. Her zaman kendisini görünce boynuna atlamamak için zor duran Kenan, bu defa neden geldin ki der gibi sorgulayan gözlerle kendisine bakıyordu. İyice şaşırıyordu Elif, şaşırmakla da kalmıyor içinde bir yerlerde canını çok yakan bir acı hissediyordu.
“Neler oluyor Kenan” diye, sorduğunu hatırlamıyor ve gelecek olan cevabıda düşünmüyordu. Aklından sadece Kenan’ına sarılmak saatlerce hiç cevap beklemeden öylece kalmak istiyordu. Belki de duyacağı cevaptan korkuyordu. Bu nedenle hiç konuşmamasını da istiyor, bir yandan da aklındakilerin cevaplarını da merak ediyordu…
02.11.2008. / 11:48 / fishman....
(Devamı Haftaya)