ANADOLU-TÜRK SANATI
Anadolu Selçukluları
Anadolu'da iki yüzyıla yakın bir süreci kapsayan ve Orta Asya kökenli Türk göçebe sanatının izlerini taşıyan Anadolu Türk sanatı, mimarlıktan bezemeye ve el sanatlarına kadar damgasını vurmuştur. Doğudan getirilen unsurlarla Anadolu'nun yerel gereçleri ve geleneksel teknikleri birleşerek, yeni bir bireşime ulaşılmaya çalışılmış; ancak, kesin bireşim Osmanlı sanatıyla gerçekleşmiştir.
XIII. yy.'dan başlayarak Anadolu mimarlığında söz sahibi olan Anadolu Selçukluları; cami, medrese, türbe, tekke-zaviye, kervansaray, han, hamam, köşk, saray ve köprü gibi değişik işlevlerde bir çok yapı üretmişlerdir. Bu yapıların çoğu devletin merkezi olan Konya ve çevresinde bulunmaktadır.
1. Mimarî
a) Camiler
XIII. yy.'ın Selçuklu camilerinin çoğunda, kimi küçük ayrılıklarla, örtü düzeni, çok ayağa oturan şema uygulanmıştır. Dönemin ilk önemli yapısı XII. yy.'ın ortalarından kalma Konya Alâaddin Camii, iki ana bölüme sahip bir eser olarak karşımıza çıkar. Doğu yöndeki çok ayaklı düz damın aksine, batı yöndeki yine düz çatılı olan kısma geçmeden önce, mihrap önü kubbesinin arkasında bulunan bir eyvan (veya eyvana benzer bölüm), ile İran-Türk mimarisi ilişkileri öne çıkar. Abanoz minber, çini mozaik süslemeli kubbe ve mihrap, caminin mimari açıdan en ilgi çeken bölümleridir.
1233 tarihli Niğde Alâaddin Camii, bütünüyle kesme taşın kullanıldığı mihrap duvarına paralel üç nef'den oluşur. Yapının merkezi kısmı, üzeri açık bir avlu niteliği taşır. Taçkapı ve mihrap, yıldızlar, geometrik geçmeler, rozetler, zincir ve örgü motifleriyle zengin bir biçimde bezenmiştir. Sekizgen kaide üzerinde yükselen kalın, silindirik gövdeli ve damalı minaresi, daha sonra ilk Osmanlı yapılarında da kullanılmıştır.
Kayseri'deki Huand Hatun Külliyesi (1235-1238), Anadolu Selçukluları'nın cami, medrese, kümbet ve hamamdan oluşan ilk yapı topluluğu olması açısından önemlidir. Bu külliyenin camisi, plân ve tasarım açısından Malatya Ulu Camii'ne benzer.
Anadolu Selçuklu camilerinde, örtü düzeni, ağaç direklere oturan camiler de önemli bir grup oluşturur. Anadolu dışı bir geleneği sürdüren bu yapılarda da ana şema fazla bir değişiklik göstermez. Bu tip yapıların en önemlileri, Konya Sahip Ata Camii (1258), Afyon Ulu Camii (1272), Sivrihisar Ulu Camii (XIII. yy. ortası), Ankara Arslanhane Camii (XIII. yy.), Bey- şehir Eşrefoğlu Camii (1299'da tamamlanmıştır) 'dir. Bu yapılar, zengin kalem işleri, çini mo- zaik süslemeleriyle dikkat çekerler.
b) Medreseler
Anadolu Selçuklu mimarlığının en özgün anıtları olarak nitelendirilen medreseler, iki ana şemaya göre gelişmişlerdir; kapalı avlulu ya da kubbeli medreseler ve açık avlulu medreseler. Orta avlunun büyük bir kubbeyle örtüldüğü birinci grup medreseler, hankâh, tekke, zaviye vb. dinsel yapılara örnek olmuştur. Bu grubun en eski tarihlilerinden biri olan Sincanlı Boyalı- köy Medresesi (1210), iki katlı, oldukça simetrik düzendeki dengeli mimarisiyle dikkati çeker.
1251 tarihli Konya Karatay Medresesi (mimarisinin yanısıra, zengin çini mozaik bezemeleriyle de bir baş eserdir), günümüze ancak bir bölümü ulaşabilen ve çifte minareli anıtsal taçkapısıyla dikkati çeken İnce Minareli Medrese (1260-1265), dengeli plânıyla bu iki yapıyı izleyen Çay Medrese (1278), iki renkli taştan taçkapısı, köşe kuleleri ve türbeleriyle farklı bir görünümü olan Kırşehir Caca Bey Medresesi (1272), bu gruba giren belli başlı medreselerdir.
Açık avlulu medreseler revakları, kat ve eyvan sayısına göre kimi farklılıklar gösterirler. Bu gruba giren en eski tarihli medrese Kayseri Çifte Medrese'dir(1250). Medrese ve şifahane olarak düzenlenen dört eyvanlı yapı, Anadolu Türk sanatının en eski hastahanesi olması bakımından da ayrı bir önem taşır. Dönemin diğer açık avlulu medreseleri arasında Huand Hatun Külliyesi'nin Medresesi, Akşehir Taş Medrese (1250), Kayseri Seracettin (1237), Avgunu (XIII . yy. ilk yarısı) ve Sahibiye (1268) medreseleri belirtilebilir.
XIII. yy.'ın ikinci yarısında, Moğol istilâsından sonra, daha değişik bir tasarımla karşılaşılmaktadır. Bu yapılar, taçkapı üzerindeki çifte minareleri, zengin bezemeleriyle dikkat çeker. Avlunun ana eksenleri üzerine eyvanlar yerleştirilmiş, girişin karşısındaki ana eyvan tüm iç mekâna hakim olacak biçimde tasarlanmıştır. Bu grubun en önemli iki örneği, Tokat ve Sivas'daki Gök Medrese görkemli ön cepheleri, uyumlu mimarileri, zengin çini ve taş mozaik süslemeleriyle Anadolu Selçuklu sanatının klâsikleri arasında yer alırlar.
c) Türbeler ve kümbetler
Bir külliyeye bağlı olarak tasarlanan ya da bağımsız olan türbe ve kümbetler, çoğunluk- la çok köşeli plânlı, taştan yapılardır. Bunlar genellikle İran'daki Büyük Selçuklu kümbetleri gibi içten kubbe, dıştan piramit ya da konik çatılardır. İran'dakilerden farklı olarak tabana doğru genişleyen bir kaide üzerinde yükselirler; kaideden , yuvarlak ya da çok köşeli gövdeye geçişte üçgen prizmalar kullanılır. Yalnızca silmelerle yetinilen ya da tümüyle bezemesiz örneklerin yanısıra, ince taş işlemeli olanlar da vardır. Bu dönemden günümüze ulaşan en eski tarihli örnek, Konya Alâaddin Camii'nin avlusundaki Kılıçarslan Kümbeti 'dir (XII. yy.).
Tercan'daki Mama Hatun Kümbeti ise (XIII. yy. başı) değişik mimarisi ile Anadolu'da benzeri bulunmayan bir örnektir. Daire biçimi bir duvarla çevrili türbenin silindirik gövdesi ve konik külahı, yuvarlak dilimlidir. Büyük Selçuklular'a özgü tuğla bezemeler, burada taşa uygulanmıştır.
XIII. yy.'da altta oturtmalık, üstte merdivenlerle çıkılan bir eyvandan meydana gelen me- zar yapıları da vardır; Seyitgazi Ümmühan Hatun Türbesi , Afyonkarahisar Boyalıköy Türbesi, Kastamonu Aşık Sultan Türbesi, Konya Gömeç Hatun Türbesi vd.
d) Hanlar ve kervansaraylar
Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu kervansaraylarının ana şemasını sürdüren Anadolu kervansarayları, yazlık denilen açık avlulu, kışlık diye anılan kapalı avlulu ya da bu iki türü birleştiren büyük boyutlu yapılardır. Selçuklu sultanlarınca gerçekleştirilen ve sayıları dokuzu bulan sultanhanları Anadolu taş mimarisinin görkemli örnekleridir. Aksaray-Kayseri yolunda Alay Han (XII. yy.'ın ikinci yarısı), Konya-Aksaray arasındaki Sultan Han (1229), Antalya-İsparta yolundaki Evdir Han (1214-1218), Kayseri-Sivas arasındaki Sultan Han (1232-1236), Alanya yolundaki Alara Han (1232), Kayseri-Malatya arasındaki Karatay Han (1240-1241), Antalya-Alanya arasındaki Şarapsa Han (1236-1245) Konya-Akşehir arasındaki Horozlu Han (1246-1249), Akşehir-Çay yolundaki İshaklı Han (1249), Akşehir- Afyonkarahisar arasındaki Çay Han (1278-1279) Anadolu'daki yüzü aşkın kervansaraylardan birkaçıdır.
Bu kervansaraylar, kulelerle güçlendirilmiş sağlam duvarları, gösterişli taçkapıları, revaklı avluları, avlu ortasında yer alan köşk mescidleri, değişik işlevdeki mekânlarıyla, Anadolu Selçuklu mimarlığının gelişimini en iyi yansıtan yapılardır.
e) Saraylar ve köşkler
Anadolu Selçukluları'nın saray ve köşkleri, Anadolu dışı örnekler kadar görkemli olmasalar da, özellikle bezemeleriyle dikkat çekerler. Bu yapılarda da ana şema, dört eyvanlı avlu tasarımına dayanmaktadır. Genellikle tuğla ya da moloz taştan inşa edildiklerinden günümüze ulaşamayan bu yapılar, kazılarda ortaya çıkarılan buluntulara göre çiniler, alçı kabartmalar, duvar resimleri ve moziklerle süslüydü. Dönemin usta sanatçılarının ürünü olan bu bezemelerdeki, insan, hayvan ve kuş figürlerinin gerçekçi bir anlayışla ele alındığı görülür.
2. Süslemeler
Anadolu Selçukluları'nda özellikle taş, çini, yalancı mermer üzerine işlenmiş birbirini kesen sekizgenlerden, altıgenlerden, yıldızlardan doğan çeşitli geometrik motifler, dörtlü düğümler, gamalı haçlar, mukarnaslar, rozetler, madalyonlar, palmet, lotus, kıvrık dallar, rûmiler, hataîler, Kûfî ve nesih yazılar yaygın biçimde kullanılmıştır. Bunların yanısıra insan, melek ve hayvan figürleriyle sıkça karşılaşılmaktadır. Uygur Turfan resimlerini hatırlatan insan figürleri, yuvarlak yüzlü, çekik gözlü, küçük ağızlı, ince burunlu tiplerdir. Bir elinde mendil ya da kadeh tutan, bağdaş kurmuş biçimde oturan (Türk oturuşu) hükümdar motifine çinilerde, yalancı mermer kabartmalarda ve maden sanatında rastlanmaktadır.