ÇAĞDAŞ TÜRK RESİM SANATINI OLUŞTURAN ETKENLERİN IŞIĞINDA BAŞLICA YÖNELİŞLER
--------------------------------------------------------------------------------
Türk resmine çağdaş bir hava getirmek, yeni akımların tazeliğini ve canlılığını getirmek amacını güden “Müstakiller”, “D Grubu”, “Yeniler” gibi grup ressamları batıdan edinilen deneylere, bir de Türk resmini kendi dinamiği içinde oluşturmak, yeni sentezlere ve bakış açılarına yöneltmek amacındaydılar.Çünkü, batının yeni sanat akımlarını doğuran, geliştiren koşullar, o ülkelerin toplumsal ve ekonomik koşullarına bağlı olgular olduğu gibi,Türk sanatını oluştururken, Anadolu’nun kültür geleneğiyle, o geleneğin çağdaş yorumunu içeren, bu kültürün toprağını, insanlarını da görsel sanata kazandıran yönler taşıması gerekirdi.
İşte 1950’lere doğru, Türk resim sanatı, kavramsal çizgide ve pratikte “evrensel” anlamlı çıkışlarla, “yöresel” ya da “ulusal” nitelikli anlayışların bir arada yürüdüğü bir döneme girdi.Bu dönemde Türk resmine katkıda bulunan, kendi kişilikleri doğrultusunda bu katkıyı sürdürmekte olan sanatçılar, genellikle iki kavrama bağlı görünüyorlar.Yöresellik ve Özgünlük.
Bu dönemdeki Türk resmindeki başlıca yönelişler, şu gruplar altında toplanıyor.
1-Genellikle izlenimci bir anlayış doğrultusunda, kazanılmış deneylere bağlı kalarak, çalışmalarını kararlı bir çizgi üzerinde sürdürenler.
2-Eski deneyleri, yeni anlayışlara doğru geliştirenler, biçimci ve inşacı eğilimde yapıt verenler.
3-Yöresel görünümleri ve bizim insanımızı çağdaş anlayışla yorumlayanlar, geleneksel kültürümüzden ve sanatımızdan yararlanma çabası gösterenler.
4-“Naif” ressamlar, ya da resimlerinde belirli ölçülerde “naif” öğelere yer verenler.
5-Eleştirel, toplumsal ya da toplumcu gerçekçiler.
.6-Fantastik gerçekçiler, Türk resmine özgün bir kişilik katmak isteyenler.
7-Not-figüratifler ya da soyutçular.
Bu sanatçılar bir yandan yerel olgulara yer vermeye çalışırken, diğer yandan da çağdaş anlamda batıdan alınan üsluplara da yabancı kalmaya özen gösteriyorlardı.Fakat 1940’lara kadar gelen sanat kuşakları özgünlüğü, genellikle batı akımları paralelinde bir duyarlığın Türkiye’ye aktarılması biçiminde algılamış ve yansıtmışlardır.
Genellikle 1910 kuşağının bıraktığı sanat mirasına sahip çıkan ve”Güzel Sanatlar Birliği’nin” geleneksel yıllık sergileri dışında özel sergi düzenlemekten kaçınan sanatçılar, daha çok izlenimci deneylere bağlı sanatçılardır.Hikmet Onat, Ayetullah Sümer, Vecih Bereketoğlu, Şeref Akdik, Şerif Bursalı, Halit Doral, Cevat Erkul, Celal Uzmen, Selahattin Teoman, Afife ve Nazlı Ecevit, Seyfi Toray, Ziya Keseroğlu, Zahir Güvemli, Nihat Akyunak, Mustafa Turgut, Tok’ad, Adil Doğançay, Maide Arel, Saime Belir, Şükrü Erdiren, Bedia Güleryüz, Saim Niyazi Resnelioğlu, Ömer Hatipoğlu, Sabiha Bozcalı, Naile Akıncı bu grubun üyeleri arasında sayılabilir.Orta kuşağa giren kimi sanatçılar -bu arada Hamza İnanç- izlenimci mirası, temeldeki beğeniye bağlı kalarak daha çağdaş doğrultuda değerlendirme çabası göstermektedir.
Rengin ve lekenin yerine çizgiyi, yapı sağlamlığını, “inşa” gücünü hakim kılmak isteyen ikinci grup sanatçılar, genellikle batının Kübist ve Konstrüktivist akımlarından esinlenmişlerdi.Ama içlerinde bu anlayışla Türk resmine yöresel bir hava, geleneksel bir şeyler katmak isteyenler ağır basmaktaydı.Resmin bir yapı gibi yoktan var edildiğini, bir anıt gibi örüldüğünü savunan “inşacı” sanatçılar, resim sanatımızda bir gerçeğin ilk kez farkına varmış kişilerdi.Zeki Kocamemi ve Ali Avni Çelebibi kuşağın aşında gelir.
Gerek Avni Çelebi, gerekse Zeki Kocamemi Almanya’da Hofmann’n yanında çalışmışlardı.Konstrüktivist eğilimlerin kaynağı bu atölyeye dayanır.Yenileşme akımını Türkiye’ye ilk getiren sanatçılardan biridir Kocamemi.
Bu sanatçılarla aynı kuşağı paylaşan Cemal Tollu, Refik Epikman, Cevat Dereli, Halil Dikmen, Sabri Berkel, İlhami Demirci, ve Haşmet Akal batıdan aldıkları kübist eğilimlere kendi yorumlarını da katmışlardır. Mesela Cemal Tollu kübist anlayışla yaptığı resimlerinde, etkisinde kaldığı Hitit figürleri etkileri çağdaş bir “arkaizm” havası vardır.
1928’deki “Müstakiller” grubunun kurucu üyelerinden Refik Epikman, son yıllarında soyut eğilimlere kaçmış olsa bile aslıda biçimci, inşacı bir sanatçıdır.
Cevat Dereli, modernizmden uzak durmuş, kendi tarzına sadık kalmış, Ulusal kavramını en iyi biçimde uygulayanlardan biri sayılır.
Halil Dikmen, anıtsal kompozisyon türünün resim sanatımızdaki ilk öncülerinden biri sayılır. Daha çok grafik türüne yatkın yapıtları olan Sabri Berkel, anatomik figür etütleri ve otoportreleri , gibi çalışmalar yapmış, konularıyla izlenimcileri anımsatan İlhami Demirci, tekniği ve yorumuyla kübizmin erken döneminden hareket etmiştir.
Haşmet Akal, “Yeniler” grubuyla liman sergilerine katılmış, yöresel sanatımızın temsilcileri arasında yer alır.
İnşacı anlayışı, akademik düzeyde uygulayan sanatçılar arasında Ali ve İvan Karsan geliyor.
Geleneksel Türk kültüründen ve sanatından yararlanarak, konu dışında üsluba bağlı anlayışları geliştiren “Ulusal” kökenli çağdaş Türk resmine öncülük etmiş Turgut Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk ve Abidin Elderoğlu gibi sanatçılarımızın yanında, çizginin süslemeci biçimlerine önem veren Salih Uralli ile Abidin ve Aarif Dino, orta kuşak sanatçılarımızdan Nedim Günsürü ve genç kuşaktan Ömer Uluç ile Oya Katoğlu’nu “Ulusal” kökenli Türk resminin temsilcileri arasında sayılır. Ayrıca çizgisel yüzey duyarlığını geleneksel Türk resminden aldığı esinlerle çağdaş doğrultuda değerlendiren Devrim Erbil’i de bu gruba katmak gerekir.
Nedim Günsür’ün, Zonguldak maden işçilerini konu alan toplumsal gerçekçi döneminden sonra çizgiyi incelttiği ve daha titiz çalıştığı özgün dönemi gelir.Ulusal nitelikli bir resim anlayışıyla “naif” bir karakterde taşır.
Ömer Uluç, geleneksel “hat” sanatımızdan esinlenerek, figürlerle soyutlamaya giderek kendine özgü çağdaş bir tarz yaratmıştır.
Oya Katoğlu, babası Turgut Zaim’e çok yakın bir tarza sahip olmakla birlikte, Türk toplumunun geleneksel yaşama biçimleri, eski kent mimarisinin zengin görünümü içinde verirken, resimlerinde “naif” çizgi, gerçekçi figür biçimlerine eşlik eder.
1960’tan sonra oluşan bir grup sanatçı, Orhan Peker, Turan Erol, İhsan Cemal Karaburçak, bir yandan Anadolu bozkır görüntüsünün bodur ağaçları, kerpiç, düz damlı evleri, toprak yapıları, insanlarıyla birlikte lekeci ve şiirsel bir üslupla verirken, öte yandan gerçekliğin önüne yönelen, toplumsal içeriğin kişisel açıdan yorumuna öncelik verdiler.
Orhan Peker’de çizgi, soyutla somutun kesiştiği yerdedir.Ele aldığı konunun dış çizgilerini gerçeğe uydurur, fakat bu sınırlar içinde soyut bir ressam gibi davranır. Yaptığı hayvan figürleriyle bir bozkır yaşam biçimini düşündürür.Bu yönüyle içe dönük bir Anadolu temasını barındırır içinde.
Konularını yaşadığı çevreden alan diğer bir sanatçı da Turan Erol’dur. Bodrum, Milas’lı olduğu için daha çok resimlerinde Bodrum’dan yapılar konu alan Turan Erol, lekeci bir duyarlılıkla, yalınlığın , içtenliğin, şiirsel alanın peşindedir.
İhsan Cemal Karaburçak, tam bir doğa sevdalısıdır. Kendine özgü çizgileriyle, morun egemen olduğu resimlerinde Ankara’nın akşam saatlerini, bulvarlarını, apartmanlarını, kırlarını anlatır.
Başkentin bulvarlarını konu alan, izlenimci anlayışla başladığı resim dünyasına kısa zamanda içtenliğin derin boyutlarını katmasını bilen bir başka sanatçıda Eşref Üren’dir
Herhangi bir sanat eğitimi görmemiş olmasına rağmen, naif bir duyarlılıkla halk kaynaklarından esinlenen İbrahim Balaban, yöresel yaşam karakterini başarıyla temsil etmiştir.
Karadeniz gelin alaylarında ağırlık kazanan yöresel yaklaşımın bir başka ressamı, özgün figür istiflerine yönelen resimleriyle Kayıhan Keskinok’tur.
Göçmen Kuşları, soyut bir biçim tadıyla işleyen Salih Acar, Devrim Erbil, geleneksel tasvir duyarlılığıyla soyut çizgi istiflerini bağdaştıran Duran Karaca, Ali Demir, Hüseyin Bilişik, Mustafa Plevneli, Agop Arad ve Ruzin Gerçin’i andıktan sonra naif ressamlara geçebiliriz.
Türkiye’de naif resmin, çağdaş Türk resminde yöreselleşme ve hatta ulusallaşma süreçleriyle yakından ilgili olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Batı etkilerinden uzaklaşmanın, kendi kaynaklarına dönmenin temel koşullarından biri olarak alınmıştır, naif resim uzun süre.
Naif ressamların başında, yaşamı ve kişiliğiyle naif kategorinin tüm boyutlarını içermiş olan Hüseyin Yüce gelir. Yaşadığı yer olan Kütahya ve çevresinin peyzajı, kiremit çatlı evleriyle, ağaçlarıyla, naiflere özgü bir işçilikle resmeder. Resme geç yaşlarda başlayan Fahir Aksoy’da naif bir duyarlığın bir başka temsilcisidir.
1940’larda “Yeniler” ya da “Liman Ressamları” ile başlayan eleştiriler, toplumsal ya da toplumcu gerçekçi eğilimler 1950’de “yeniler” grubunun dağılmasından sonra, toplumcu içerikli eğilimler 1960’lara kadar kapalı bir dönem geçirdiği söylenebilir. 1960’ların başında kısa bir süre geçerli olan “Yeni Dal”cılar, bu eğilimi canlandırmaya çalıştılarsa da üyelerinin resim planında uzun süreli varlık göstermemiş olmaları, bu konudaki etkinliğin gruplaşma dışında tek tek bazı sanatçıların kişisel çabasına bağlı kalması sonucunu doğurdu.Neşet Günal, bu bakımdan toplumsal içerikli yöresel resmin öncülerinden biri saymak gerekir.Doğup büyüdüğü yörenin, Nevşehir’in insanlarını, yaşam özelliklerini işleyen resimleri, Anadolu yaşantısına ilişkin gerçekçi izlenimlerdir.Sanattaki gerçeğin insan ve toplum gerçeği olduğuna inanmış, bu yüzden resimlerinde insanı temel öğe olarak almıştır.
“On”lar grubunun kimi üyelerinde, özellikle Mehmet Pesen, Fikret Otyam, Nuri İyem’in toplumsal içerikli portrelerinde, Nedim Günsür’ün “Gurbetçiler” dizisinde, Cihat Burak, Balaban ve Seniye Fenmen’de aynı davranışın değişik çözümlerini görebiliriz.
Batı’da Bosch’un öncülüğünü yaptığı fantastik, gerçekçi, çizginin, simgeler ve allegorilerle karışık biçimini Abidin Dino’nun son dönem resimlerinde bulabiliriz. 1940’lardan bu yana Avrupa’ya, özelliklede Paris’e giderek, oraya yerleşen Türk ressamlarının büyük bir bölümü; Utku Varlık, Yüksel Arslan, Gürkan Coşkun(Komet), belli ölçülerde fantezinin çağdaş kalıplarını denemişlerdir. Avni Arbaş ve Adnan Varınca gibi biraz daha eski kuşağa mensup sanatçılar ise, kararlı bir ölçülülük içinde kalmayı daha uygun bulmuşlar.
Burhan Uygur, Ergin İnan, Alaattin Aksoy, Tülin Öztürk ve Mehmet Güleryüz gibi bir grup sanatçı fantastik düşünce biçimlerine, zaman zaman yöresel figürlerde katarak ustaca bir yol tutturmuşlardır.
Toplumsal yergiye ve Anadolu mitosuna açık bir duyarlıktan hareket eden Özer Kabaş ve Nuri Abaç’da aynı yönelişin temsilcileri arasında yer alır.
Son olarak, çağdaş sanatımızda ayrıcalıklı bir yere sahip olan Fikret Mualla, sokakları meyhaneleri, lokantaları, kahveleri, sirkleri ve eğlence yerleriyle Paris yaşamı, onun guaş tekniğiyle oluşturulmuş resimlerinde acı bir melankolinin, mutluluğa özlem duyan bir sanat tutkusunun derin izleri olarak gerçek yerlerini alırlar.
Avni Lifij.Manzara:10x19cm.Tuval üzerine yağlı boya .Özel koleksiyon
Ali Çelebi:İğde ağacı.45x55cm.Tuval üzerine yağlı boya.Özel koleksiyon. Güçlü bir koyu leke oluşturan iğde ağacı resimde diyagonel bir hareket çizmiş, sağa doğru inen hareketi, ağacın gövdesi dengelemiş.Katı fırça izleri kendini belli ediyor.
Bedri Rahmi Eyüboğlu: Desen.22x32cm. Karakalem. Özel koleksiyon. Bedri Rahmi’nin şu sözünü anımsarsak, resimlerini çok daha iyi anlayabiliriz.”arabamızı üç kısrak çekiyor. Biri çizgi, biri benek diğeri de lekedir.Bu desende de çizgi, benek ve leke arasındaki uyum çok güzel verilmiş.
Zeki Kocaemmi: Atatürk’ün naaşının Gülhane parkından Sarayburnuna götürülüşü. 148x230cm.Tuval üzerine yağlı boya.Atatürk müzesi-İstanbul-Şişli. Kompozisyon açısından biraz klasik dönemi andıran bir resim. Koyu ve açık lekeler arasındaki yumuşak geçişle, figürlerdeki belirsizlik, sağ köşeden başlayıp, sol köşeye doğru ilerleyen kafile.Resme gene güçlü diyagonel bir hareket hakim.
Ayetullah Sümer:Bakır kaplar.71x90cm.Tuval üzerine yağlı boya.İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.Durağan bir kompozisyon.Buna tarz olarak koyu leke ilişkisi, cisimler üzerindeki ışık yansımaları, klasik dönemin son dönemlerdeki natürmortları andırıyor.Ortada yatay beyaz ışık hem ton olarak, hem de hareket olarak sert bir etki yaratmış. Her ne kadar onu dengelemek için aşağı inen ışıklarla ve bakır kaplarla dengelenmeye çalışıldıysa da yetersiz kalmış.
Hikmet Onat: Enteriör: 74x92cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim Heykel Müzesi.
Osmanlı yapı mimarisinde bir iç mekanı konu edilmiş.Dikey hareketlerin hakim olduğu resme katı çizgiler ve yapı oluşturan tüm çizgiler, katı bir şekilde her yerde aynı şekilde tamamlanmış, sanki yapıyı tanıtım amacıyla yapılmış gibi. Göze resim üzerinde oynamalar yapması için hiç pay bırakılmamış, bu da resmi bir ölçüde basitleştiriyor.
Nihat Akyunak: Yeşilköyden.46x55cm.Duralit üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
İlk bakışta empresyonist hava seziliyor.Hem kompozisyon açısından çok hem de koyu, orta, açık değerler iyi sonuçlandırılmış.
Şefik Bursalı: Manzara. 33x39cm. Tuval üzerine yağlı boya. Ankara Resim ve Heykel Müzesi.
Cemal Tollu: Manisa Yangını. 137x222cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Hitit figürlerinden esinlenen Cemal Tollu’nun bu resminde anıtsal havaya bürünen figürlerine konstrüktif anlayış hakim.
Ali Çelebi:Berber. 45x56cm. Tuval üzerine yağlı boya.İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Cevat Dereli:Manzara.Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Biçimin katı kurallarından kurtulmuş çizgiler. Doğanın ve yöresel yaşamın şiirsel bir havası var. Neredeyse tamamen çizgilerden oluşmuş kompozisyon çizginin güzelliğini, dans edişini görüyoruz adeta.
Nedim Günsür: Balıkçı pazarı. 45x54cm. Tuval üzerine yağlı boya. İş bankası koleksiyonu.
İlk bakışta naif havayı görebiliyoruz. Titiz bir işçilikle yapılmış bu resim Nedim Günsür’ün özgün dönemini yansıtıyor. Genellikle bu tür açık havadan alıyor konularını. Naif bir duyarlılıkla gerçekçi çizmeye çalışmış. Konudan anlaşılacağı gibi yöresel mahalli bir özelliği olduğunu söyleyebiliriz.
Salih Urallı: Natürmort. 38x46cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Kübist biçimlerle oluşturulmuş bir natürmort. Kompozisyonu durağanlıktan kurtarmak için masa hafif diyagonel bir yön çizmiş.
Devrim Erbil: Kuşlar.64x80cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Kuş sürülerinden oluşan tekrarlar çok güzel bir ritim ve doku oluşturuyor.
Ömer Uluç: Eski bir arkadaş. 100x120cm. Özel koleksiyon.
Oya Katoğlu. Bursa’dan. 55x80cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Bursa’dan, eski kent mimarisinden bir örnek. Resmin naif yönü ağır basmakla beraber biran minyatür resimleri çağrıştırır gibi, katı biçimler, şablon gibi ağaçlar baskı resim havası vermiş.
Oya Katoğlu: Karpuz Sergisi. 30x40cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Naif bir resim ama gerçekçi olma çabası seziliyor.
Orhan Peker. Yeşil Güvercin Başı. 7,5x9cm. Pastel. Özel koleksiyon.
Gözü oluşturan koyu lekeyle, gagayı oluşturan açık lekeyi kapattığımızda, neredeyse dümdüz bir alan kalıyor geriye. Orhan Peker’in en güzel yanı az malzemeyle çok şey vermesi. Doğadan biçimler kullanılmasına rağmen, soyut bir tat var resimlerinde.
Orhan Peker: Horozlu Çocuk. 165x200cm. Duralit üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Koyu, açık lekelerin ilişkisi muhteşem. Çocuğun kucağındaki horoz, hem fonla bütünlük sağlamış, hem de çocuğun koyu bir leke olarak, monoton bir şekilde aşağıya kadar devam etmesine engel olmuş, aşağıya devam eden çocuğun gövdesi aşağıdaki koyu lekeyle bütünleşmiş.
Kozalak ve Güvercin. Orhan Peker.
Gene bir Orhan Peker. Gene az malzemeyle çok iyi vermiş. Gene soyut tadında harika bir Güvercin ve Kozalak.
Eşref Üren. Paris’ten. 110x126cm. Tuval üzerine yağlı boya. Ankara Resim ve Heykel Müzesi.
Empresyonist tarzda, kendi kişiliğini de katmış. Son dönem akımları, gelip geçici modalar olarak değerlendirdiği için hep kendi olmayı tercih etti. Genellikle yaptığı gibi parkta dolaşan insanlar, gündelik yaşamdan bir kesit.
Hüseyin Bilişik: Çamaşır Yıkayanlar. 50x70cm. Akrilik. Özel koleksiyon.
Orta Anadolu’da kırsal kesimden seçilmiş, empresyonist bir resim. Gerek kompozisyon, gerekse desenin çok sağlam olduğu ilk bakışta seziliyor.
Hüseyin Bilişik: Çadırda Yaşayanlar. 26x29cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Duran Karaca: Cibinlik. 93x117cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Koyu açık değerlerin ilişkisini çok iyi sonuçlandırılmış bu kompozisyonda, koyu lekenin ağır bastığı resimde, aşağıdaki evin ve sağdaki cibinlik ve yukarıya doğru küçük parçalar şeklinde serpiştirilen açık lekeler çok hoş bir etki vermiş.
Kayıhan Keskinok: Gecekonduda Düğün. 90x100cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Cihat Burak: Dev Yarasa. 30x39cm. Siyah beyaz gravür üzerine suluboya guaj. Özel koleksiyon.
Bu resme fantastik naif bir resim demek gerekiyor. Güneşin dalga dalga yayılan ışığı, bütün kompozisyonu ikinci plana iten devasal boyuttaki yarasa ve aşağıda iç içe geçmiş, modern ve antik şehirler gibi bir çok ayrıntı son derece fantastik.
Cihat Burak: Eğlenenler. 140x140cm. Tuval üzerine yağlı boya. Ankara Resim ve Heykel Müzesi.
Naif bir resim .Resme ikiye bölünmüş havası veren alt bölümde seyirciler, üst bölümde sahnedekileri birleştiren ortadaki pasta ve şarkıcı olmazsa iki ayrı resim gibi algılanacak.
Cihat Burak: Ozanın Ölümü. 100x200cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Üç bölümden oluşmuş bir resim.
Hüseyin Yüce. Ağaçlar. 49x70cm. Duralit üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Naif. bir tarzda yapılmış bir resim.
Fahir Aksoy: Manzara. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Bir naif duyarlılığıyla yapılmış, çok ince bir işçilikle sonuçlandırılmış bir manzara.
Neşet Günal. Kör Hasan’ın Oğlu: 84’5x185cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Resimlerin insanı temel öğe olarak alır hep, Neşet Günal. İnsanın yaşamını, gerçeklerini, bunalımlarını. Bunları sağlam deseniyle birleştirerek, ölçülü kompozisyonlu, anıtsal figürlü resimler verir. Ellerin ve ayakların abartılı çizilmesi, insanı daha çarpıcı hale getirmiştir.
Neşet Günal: Bunalım.(Detay) 144,5x178cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Figürün arkadan görüntüsü, omzuna ceketini koyması, ellerini arkadan birleştirmesi, kılık kıyafetiyle birleştirince, içinde bulunduğu ruhsal durumu çok iyi tanıyoruz.
Neşet Günal: Kapı Önü. 160x17cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Kapı önündeki kadının duruşu, bakışı, sağdaki çocukların hali ve arkadaki evin yıkık döküklüğü tam bir uyum içinde verilmiş, bizi insanların gerçeklerine, dünyasına götürüyor.
Neşet Ğünal: Ana ve Çocuk. 100x171cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Aynı şekilde ayakların abartılı olması, insan faktörünü çok daha çarpıcı hale getirmiştir.Anıtsal bir hava vermiş resme.
Nuri Abaç: Mustafa’nın Kahvesi. 90x90cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Karikatürize edilmiş bir desen niteliğiyle, bizi bir fantezi dünyasına götürüyor bu resim. İnsan kendisini o kahvede gibi hissediyor. Çok az resim bir insanda bu kadar tatlı duygular uyandırabilir. O insanların arasında, şirin bir kahvede, o anı yaşıyor gibi.
Ali Demir: Manzara. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Fikret Mualla: Kompozisyon. 27x34cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Kalın çizgilerle bir çok bölünmelerden oluşan bir kompozisyon. Elinde gitar tutan adam ve kadının yüzünden hüzün okunuyor.
Fikret Mualla: Paris Sokaklarında. 21x30cm. Guaj. Özel koleksiyon.
Konu ve içerik açısından Toulouse-Lautrek’i çağrıştıran bir havası var, Fikret Mualla’nın. Yalnız, çileli bir yaşamın izleri hissediliyor.
Fikret Mualla: Figürler. 18’5x36cm. Tuval üzerine yağlı boya. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.
Yine kalın çizgilerden oluşan, iki figürlü bir kompozisyon.
Asım İşler: Münih-İstanbul Treni. 80x100cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Bir aile fotoğrafı, hatıra fotoğrafı çekilir gibi yan yana dizilmiş, bir dizi Anadolu insanı.
Ruzin Gerçin: Balık Ağları. 175x25cm. Suluboya. Özel koleksiyon.
Ruzin Gerçin: Sonbahar. 35x35’5cm. Suluboya. Özel koleksiyon.
Zeki Kıral:Yapı.46x55cm. Tuval üzerine yağlı boya. Özel koleksiyon.
Duran Karaca Susuzluk 144x146 cm Tuval Üzerine Yağlıboya
alıntıdır:
BURDAN