Gönderen Konu: Antik Şehir DİDYMA (Didim)  (Okunma sayısı 3416 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ilker

  • İlker ÖZTÜRK
  • Administrator
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 8.589
  • Karizma Puanı: 1882
    • GorselSanatlar.NET
Antik Şehir DİDYMA (Didim)
« : 05 Aralık 2007, 18:45:16 »

Aydın ilinin Söke bölgesi, Yeni Hisar Köyü sınırları içerisinde yer alan Didyma Apollo Tapınağı (Didymaion), Miletus’a bağlı bir kahinin ikamet yeri ve mabet olarak bilinir. Son kazılardan Didyma’nın sadece bir kahinin ikametgahı değil, aynı zamanda yoğun bir yerleşim yeri olduğu da anlaşılmıştır.
Didyma ve Didymaion isimlerinin orijinalini hakkındaki araştırmalar yıllardır süren bir tartışmanın konusu olmuştur. Diğer çoğu söylencenin yanısıra, “ikiz tapınaklar” ya da “ikizlerin tapınağı” anlamına gelen Didymaion isminin Apollo’nun ikiz kız kardeşi Artemis ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Ancak kesin bir kanıt bulunamadığından bu teori de bir söylence olarak kalmıştır. Son yıllarda, Miletus’u ve Didyma’yı bağlayan Kutsal Yol’da yoğunlaşan araştırma ve kazılarda Artemis kültünün yerinin bulunmasıyla bu tezin aslında doğru olduğu ispatlanmıştır. Biri kız, biri erkek olan, Artemission ve Didymaion adındaki ikiz kardeşler için yapılan tapınak Didyma isminin kaynağını oluşturur.
Apollo ve Artemis Anadolu’da çok önemli yeri olan ana tanrıça Kibele ile yakından bağlantılıdır. Ana tanrıça Kibele’nin yerlere ve kültürlere göre değişik isimleri (Kubaba, İsis, Hepat, Lat gibi) ve sıfatları vardır. Bu isimlerden en yaygın olanı, Dindymus Tepesi’nden gelen ve Didyma ismine benzemesinden dolayı en dikkat çekici olan Dindymene’dir.
Apollo adının Yunanca olduğu düşünülmemektedir. İsimlerindeki benzerlikten dolayı Hitit yazılı kaynaklarında adı geçen tanrı Apulunas ile özdeşleştirilen Apollo, rasyonel sezgiyi, ılımlı gücü, güzel sanatları ve ışığı temsil ederdi. Apollo ayrıca geleceği önceden tahmin etme yeteneğiyle de bilinirdi ve insanlarla medyumlar ve kahinler aracılığıyla iletişim kurar ve gelecek hakkındaki bilgilerini aktarırdı.
Tanrıların doğayla ve toplumla ilgili tüm fenomen ve olayları kendi istedikleri doğrultuda yönetmek için güç sahibi oldukları görüldükçe toplumların din konusunda bağımlılıkları artmıştır. Din konusundaki bu yükselişin doğal sonucu olarak, olayları ve fenomenleri önceden görebilen tanrıların geleceği tahmin etme gücüne inanç yoğunlaşmıştır.
Arkaik dönemde Apollo’nun kehanetlerinin ünü oldukça büyüktü. Bu dönemde kahinlere ikametgah olarak Anadolu’da yükselen çok sayıda tapınak, tanrılara inancın ne kadar büyük oranlara ulaştığının kanıtıdır. Apollo’ya adanan en önemli tapınaklar, Yunanistan Delphi’deki Apollo ve Anadoluda’ki Didymaion Tapınaklarıdır. Bu iki yer birbirleri ile sürekli rekabet halinde olmuştur. Bu rekabetin en güzel örneği Delphi’nin kahininin aşağıdaki mısralarında açıkça görülebilir:
“ Ve o gün, Miletus, o günde
Sen, kötü örgütlenen şehir,
Düşmana bereketli av olacaksın
Sürülere ve insan sürülerine kurulmuş bir şenlik masası,
Kadının ayaklarını yıkayacak
Uzun saçlı ve sakallı savaşçıların
Ve yabancılar, Ah Didyma,
Tapınağın üzerine ellerini uzat diyecek”.
M.Ö. 7. yüzyılın ortalarında , Apollo’nun kehanetlerinde, tanrıya yılda bir kez resmi meseleler için danışılabilirdi ve yöneltilen sorulara alınan cevaplar “evet” ya da “hayır” şeklinde olurdu. Özel meselelerle ilgili olarak da tanrıya danışmanın bir gelenek haline geldiği daha sonraki yıllarda ve bu tür danışmalar yavaş yavaş daha yaygınlaşmıştır. Bunun sonucu olarak Apollo’nun kahinleri giderek zenginleşti, ünleri ve etkileri geniş alanlara yayıldı. Yaşadıkları devlet kadar güçlendiler ve insanların ve toplumların kaderlerini belirlemede etkili oldular ve özellikle çok önemli rol oynadıkları politika alanında sık sık yanlış kararlar alınmasına sebep oldular.
Yunan seyyah, coğrafyacı ve yazar Pausanias, Didyma’daki Apollo Tapınağı’nın Yunan kolonileşmesinden (M.Ö. 10. yüzyıl) önce inşa edildiğini yazmıştır. Bunun ışığında, tıpkı Miletus ve Priene gibi Didyma’nın da varoluşunun M.Ö. ikinci bin yıla kadar uzandığına inanılır. Ancak bugüne kadar yürütülen araştırma ve kazı çalışmalarının sonuçlarına göre en eski tapınak kalıntıları M.Ö. 8. yüzyılın sonlarına işaret eder.
Herodotus’tan, M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında Mısır Kralı Necho’nun ve M.Ö. 6. yüzyılda Lidya Kralı Croesus’un bu tapınağa değerli adaklar adadığı öğrenilir.
Arkaik tapınağın yapımına M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında başlanıldığına ve yapımının aynı yüzyılın sonlarında tamamlanıldığına inanılır. M.Ö. 6. yüzyılda, Didymaion, Branchids adında bir rahip kastı tarafından idare edilmiştir. Yaklaşık 100 yıl süren bu dönemde tapınak, büyümüş, gelişmiş ve en parlak dönemini yaşamıştır.
Tapınak Lade Savaşı sırasında Persler tarafından tamamıyla yakılmış ve yağmalanmıştır; tapınağın rahipleri Susa’ya sürülürken Apollo’nun kült heykeli Ecbatana’ya götürülmüştür. Tarihi M.Ö. 500’e kadar uzanan Apollo heykeli, Kanachuslu heykeltıraş Sicyon tarafından yapılmıştır ve Anadolu-Hitit özelliklerini yansıtır.
Helenistik tapınağın yapımına, Büyük İskender’in Perslere karşı elde ettiği zaferden sonra başlanılmıştır. Ancak, kalıntılardan bu Helenistik tapınağın yapımının tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.
Kendisinin tapınağın tanrısı olarak düşünülmesini isteyen İmparator Caligula (M.S. 37-41) ve daha sonra da Hadrian (M.S. 117-138) yönetimi altında devam eden tapınak inşaatı hiçbir zaman tamamlanmamıştır. Yağmalanmaktan korumak amacıyla M.S. 3. yüzyılda yapılan değişiklerle, tapınak bir kale görünümünü almış ve Aurelian’ın (270-275) ve Diocletian’ın (284-305) hükümdarlıkları döneminde gelişmiştir.
Bulgular, İmparator Julian’ın hükümdarlığı sırasında (361-363) tapınakta çalışmalar yapıldığına işaret eder.
M.S. 5. yüzyılın başlarında, İmparator Theodosius kutsal avluda (Adyton-Sekos) bir kilise yaptırmıştır. Üç kanatlı bir bazilika görünümünde olan bu kilise bir depremde yıkılmıştır ve daha sonra bir kanatlı olarak yeniden inşa edilmiştir (M.S. 9. yüzyılda)
M.S. 10. yüzyılda, depo olarak kullanılan iki sütunlu büyük salon (Chresmographeion – kehanet salonu) ve pronaos (tapınağın önündeki sütunlu, revaklı kısım. Üstü örtülü ve alınlığı üçgen biçimlidir) bir yangında oldukça zarar görmüş ve mermerlerin büyük bölümü kirece dönüşmüştür.
Selçukluların ve Moğolların bölgeyi fethinden sonra tapınak tamamen terk edilmiştir.
1446 yılında Didyma’yı ziyaret eden İtalyan bir seyyah bütün tapınağın durduğunu kaydetmiştir ancak tapınak 15. yüzyılın sonundaki bir depremde tamamen yıkılmış ve mermer yığınına dönüşmüştür. Sonraki yıllarda tapınak taş ocağı olarak kullanılmıştır ve mimari elemanları yörenin insanları tarafından evlerin ve diğer binaların yapımında yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
KAZILAR
Didyma’daki ilk kazılar 1858’de İngilizler tarafından Newton’un başkanlığında yapılmıştır. Kazılan alan Kutsal Yoldur.
Tapınakta kazılar ilk olarak 1872 yılında Fransızlar tarafından O. Rayet ve A. Thomas denetiminde yapılmıştır. Kazıda amaç Apollo’nun kült heykelini bulmaktı ancak yaklaşık iki yıl süren çalışmaların sonunda heykel bulunamamıştır. Fakat tapınağın boyutlarını belirlemek ve bulgulardan tapınağın planını çıkarmak mümkün olmuştur.
B. Haussoullier ve E. Pontremoli yönetiminde, yine Fransızlar tarafından 1895-96 arasında yürütülen kazılarda, çalışmalar tapınağın kuzey tarafında yoğunlaşmıştır. Bu kazılar ekonomik sebeplerden dolayı kısa bir süre sonra durdurulmuştur. 1905’te Th. Weigand yönetiminde Berlin’deki müzeler için başlatılan kazılar sistemli temellere dayandırılarak 1937’ye kadar sürdürülmüştür. Bu dönemde tapınağın büyük bir kısmı ortaya çıkmıştır. Bu tarihten sonra kazılara ara verilmiş ve kazı sonuçlarının yayımlanması çalışmasına başlanılmıştır.
Tapınakla ve tapınağın çevresiyle ilgili bazı problemlere çözümler bulabilmek için bu kazılar, 1962’de bu defa Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından R. Nauman denetiminde yeniden başlamıştır. R. Nauman çalışmaları bıraktıktan sonra Didyma’daki kazılar Klaus Tuchelt denetiminde devam etmiştir. Bölgedeki çalışmalar Kutsal Yol’a özel ilgi gösterilerek halen devam etmektedir.
KUTSAL YOL
Delphinion, Miletus ve Didyma’yı bağlayan Kutsal Yol’un başlangıç noktası olarak kabul edilir. Miletus’un Kutsal Kapısı’dan Panarmos Limanı (Akköy’ün yukarısında) kıyısı yönünde güneye giden ve limandan güneydoğuya dönen yol, Didymaion’a çıkardı. Yenihisar sınırları içinde Kutsal Yol, asfalt ana yolun kenarına yakın olarak, yol boyunca uzanır. Kazılarda Kutsal Yol’un bir kısmı ortaya çıkmıştır ve son yıllarda araştırma çukurları kazılmıştır. Yine de, belirli bir takım bürokratik engeller nedeniyle, Kutsal Yol’un tapınakla olan bağlantısını ortaya çıkarmak henüz mümkün olmamıştır. Yolun her iki tarafında, yola etkileyici bir görüntü veren, Branchidlerin (tapınağa bağlı rahip ve rahibelerin) ve oturan aslanların heykelleri ve sfenksler vardır. Önemli kişilere ait anıt mezarlar ve lahitler de yol boyunca yayılmıştır. 1858’de Kutsal Yol’da Newton tarafından yürütülen çalışmalarda ortaya çıkartılan Branchidlerin heykelleri İngiltere Müzesi’ne götürülmüştür. Heykellere ait bazı parçalar Didyma’da (Didim) kazı evindeki depoda tutulmaktadır. Hitit etkisinin gözle görünür olduğu ve tarihi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanan Branchid heykellerinden dört tanesi Miletus’taki (Milet’teki) müzede sergilenmektedir. M.S. 100 ve 101 yıllarında İmparator Trajan Kutsal Yol’u restore etmiştir. Yolun çöken bölümleri doldurularak yükseltilmiştir ve diğer bölümleri de onarılmıştır. Yazıtlar restorasyon işinin çok kısa bir süre içinde tamamlandığını belirtir.
Kazılarda ortaya çıkartılan bir kilometre taşından, yolun 16.6 km. uzunluğunda olduğu anlaşılmıştır. Meydana çıkartılan parçalara göre taş bloklardan yapılan yolun genişliği beş metre ve yedi metre arasında değişmektedir. Yolun her iki tarafında sıra sıra dükkanlar, sebiller, anıt mezarlar, hamamlar ve Artemis kültü için alan vardır. Bulgular bu bölgede yoğun bir yerleşimin olduğunu gösterir. Her ilkbaharda Didymaion’da düzenlenen yıllık kutlamalara ve festivallere katılmak için Miletus’tan yola çıkan insan grupları uzun bir yürüyüşten sonra tapınağa ulaşırlardı. Bu yüzden, Kutsal Yol’un kenarında dinlenme alanları bulunmaktadır. 1985’te Akköy’ün 4 km. güneyinde yapılan kazılarda bulunan Sfenksli Taraça’nın dinlenme amaçlı inşa edilen bir dinlenme yeri olduğu anlaşılmıştır.
ARKAİK DIDYMAION (Didim Apollon Tapınağı)
Pausianias’a göre M.Ö. 10. Yüzyıldan önce varolan Didyma (Didim) Apollo Tapınağı’nı araştırmak için Helenistik tapınağın sekos’unda (kutsal avlu) 1962’de Alman arkeologlar tarafından yapılan kazılarda Geç Geometrik dönem temellerinin kalıntıları bulunmuştur. Kuzey ve güney bölgelerde ortaya çıkarılan sekos duvarlarının temellerine göre tapınak, 10.20 metre genişliğinde, 24 metre uzunluğundadır ve doğuya doğru yavaşça daralır ve M.Ö. 8. yüzyılın sonlarında inşa edilmiştir. Küçük ve sade olan bu tapınak bir sekos, bir sunak, kutsal bir kaynak ve Apollo’nun bir kült heykeli ile onun sembollerinden oluşur. Geç Geometrik döneme ait tapınakta naiscos (küçük tapınak) yoktur, naiscos’un kült heykeli korumak için M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Tapınağın kuzey-batısında yapılan araştırma kazıları, 15.50 metre uzunluğunda ve 3.60 metre genişliğinde olan sütunlu bir yapıyı ortaya çıkarmıştır. Kalıntılar ve seramik bulguların tarihi M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına kadar uzanır.
M.Ö. 494’te (Lade Savaşı’nda) yakılıp yıkıldığından ve yağmalandığından Arkaik Didymaion’dan günümüze çok fazla kalıntı kalmamıştır. Bunun yanı sıra Helenistik tapınağın Arkaik dönemdeki yapının temelleri üzerine inşa edilmiş olmasından dolayı Arkaik Didymaion ile ilgili olan bulgular sınırlıdır. Yine de sondajlarda ve kazılarda bulunan mimari parçaların ve heykel parçalarının yanı sıra eski yazarlar tarafından yapının planının çeşitli örneklerinin verilmesi de, planın ortaya çıkarılmasını mümkün kılmıştır.
M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında tüm İyon şehirleri ve özellikle Miletus en parlak dönemlerini yaşarken Didymaion gerçekten önem kazanmıştır. Tapınak daha büyük oranlarla M.Ö. 560-550 arasında yeniden inşa edilmiştir. Ephesus’taki Artemis ve Samos’taki Hera Tapınaklarının etkileri Arkaik Didymaion’da açıkça görülür.
8.75 metre uzunluğunda ve 40.89 metre genişliğinde olan dipteral planlı (her tarafında çift sıra sütunlar olan) yapı, iki basamaklı crepis (platform) üzerinde bulunmaktadır. Uzun kenarlarının her birinde 21, doğu kenarında 8 ve batı kenarında 9 sütun bulunur iken pronoas’ta iki sırada sekiz sütun vardır. Peristasis’te (çevredeki holde) bulunan sütunlarla birlikte toplam sütun sayısı 112’ye kadar çıkar.
Tapınağın dışarıdan görülebilen kısımları mermerden yapılırken, dışarıdan görülemeyen kısımları yerel malzeme süngertaşından yapılmıştır. Mermerler, Toşoz Adası’ndaki mermer ocaklarından ve Bafa Gölü kıyısındaki Pınarcık Köyü’nün yukarısındaki tepelerden temin edilirdi. Pınarcık’taki taşocaklarında kabaca hazırlanmış sütun gövdeleri hala görülebilir. Mermer ocağından Latmos Limanına getirilen işlenmiş mermer deniz yoluyla Panarmos Limanı’na ulaşır ve oradan da tapınağa taşınırdı.
15.45 metre yüksekliğindeki sütunların altlıkları ve başları Ephesus’taki Artemis tapınağının özelliklerini taşır. Altlık tori’den (dışbükey pervaz) ve çift trochilli’den (içbükey pervaz) oluşur, İyon tarzı sütun başlarının büyük kıvrımları ve sütun gövdelerinin 36’şar yivi vardır. Batı cephesinde ön sıradaki sütunların alt kısımları rölyeflerle süslenmiştir. Bu rölyeflerden bir kadın başı (Kore) Berlin’deki Charlottenburg Müzesi’nde sergilenmektedir. Tüm bu öğelerin özellikleri, onların M.Ö. 550 yılında yapıldığına işaret eder ki; bu da Arkaik Didymanion’un ilk yapım tarihiyle aynı zamana rastlar.
Pronaos’taki çift sıralı sütunlar, pronaos’un çatısı olduğunu gösterir. Arşitrav (sütunların üzerindeki kiriş) oldukça dardır. Köşelerde kanatlı gorgon (kendisine her bakanın taş kesildiğine inanılan yılan saçlı, kanatlı üç kızkardeş) rölyefleri ve bunların arkasında da oturan aslan figürleri vardır. Aslan figürlerinin yanında bazı vahşi hayvan figürlerinin de bulunduğuna inanılmaktadır. Bu tür süslemelere, tapınak saçaklarında oldukça az rastlanır. Tarihleri M.Ö. 6. yüzyılın sonlarına kadar uzanabilen bu eser parçaları, muhtemelen o zamanki restorasyon çalışmaları sırasında yapılmıştır. Arşitravın üzerinde sırasıyla, yumurta – temren (ok başı) süslemeli pervaz, sık aralıklarla dikdörtgen süslemeler, gene bir grup yumurta – temren süsleme, bir saçak silmesi ve bir çatı vardır. Secos’un (kutsal avlu) duvarlarının içi yarım sütunlarla sağlamlaştırılmış, bu yarım sütunlarla uzun ve yüksek duvarlara bir renklilik sağlanmıştır. 50.25 metre uzunluğunda ve 17.45 metre genişliğinde olan secos’un duvarlarının yüksekliği 17.5 metreye kadar ulaşır. Duvarlarının bu yükseklikte olması secos’un çatısı olduğu izlenimini verse de, sekosun duvarlarındaki plasterler arasındaki mesafenin fazla olması bu teoriyi çürütür.
Sekosun içerisinde Apollo’nun heykelinin saklandığı naiscos (küçük tapınak) vardır. Yine de bu binaya ait çok fazla bulgu yoktur. Helenistik naiscos’taki sondajlar sırasında daha küçük bir yapıya ait olan temel kalıntıları bulunmuştur. Bu temel kalıntılarının Arkaik naiscos’a ait olduğuna inanılmaktadır. Bronz kült heykel “Apollo Philesius” olarak bilinir ve Apollo’nun geyik yakalamasını betimler.
Tapınağın önünde (doğuda) ve aynı eksen üzerinde dairesel bir sunak durur. Dış çapı 8 metre, iç çapı 5.5 metre olan bu sunağın iki kapısı vardır. Kapı eşiklerinde, menteşe delikleri hala görülebilir. İçi oldukça iyi korunan sunak, Arkaik dönem ve aynı şekilde Helenistik ve Roma dönemleri tapınaklarında, adanan adaklar için hayvanların yakıldığı kutsal yer olarak kullanılmıştır. Kazılar sırasında harabenin içinde bulunan fazla miktarda kül, adakların burada yakıldığının kanıtıdır. Eski dönemlerde, gökyüzü tanrılarına sunulan hayvanlar bu tip sunaklarda yakılırdı ve kutsal tanrılara sunulan bu hayvanların kanlarıyla yer altında yıkanılarak insanlar kutsandıklarına inanırlardı. Sunağın kuzeyinde kutsal kaynak bulunmaktadır. Dairesel olan bu kaynağın alt bölümlerinin duvar işçiliği Arkaik dönemin özelliklerini yansıtır.
3.5 metre yüksekliğindeki koruyucu duvarlar tapınağın ön kısmını çevreler. Bu duvarlar, tapınağın önünde bulunan geniş alandaki seviye farkını azaltmak için yapılmış olmalıdır. Koruyucu duvarların ortaya çıkartıldığı bu bölümde, her biri 2.5 metre genişliğinde olan merdivenli beş çıkış vardır. Ana merdivenler, aynı eksen üzerinde, sunağın tam karşısında bulunur. Bu merdivenler, üzerinde adanan adakların ve tanrıların heykellerinin bulunduğu taraçaya çıkar. Taraçanın üst kısımlarını süslemek için kullanılan yumurta ve temren kabartmalı pervazların tarzı, aynı zamanda duvar ve merdivenlerdeki işçilik, Arkaik dönemin özelliklerini taşır.
Bu taraçada, kireç taşlarından inşa edilmiş iki uzun yapının da kalıntılarına rastlanabilir. 34.5 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindeki yapılar, ziyaretçilerin bir süreliğine konakladığı ya da alışveriş yaptığı dükkanlar olmalıdır. Aynı zamanda bu yapılar da Arkaik dönemin özelliklerini yansıtır.
Merdivenin yanında tapınağın güneydoğu yönünde uzanan taraçanın duvarı boyunca, oturma sıraları vardır. Tapınak merdivenlerine paralel uzanan bu bankların ve tapınağın güneyinde bulunan stadyum için yapılan oturma sıralarının Helenistik dönemde inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Her dört yılda bir yapılan ve “Megala Didymenia” (“Büyük Didymenia”) olarak bilinen festivaller ve müzik gösterileri burada yapılır, meşale gösterileri ve yarışmalar düzenlenirdi. Ortalarında yarışların başlama noktalarını işaret eden delikler bulunan temeller, stadyumun doğu ucunda görülebilirler. Bu temeller sunakla aynı eksende uzanır.
HELENİSTİK DİDYMAİON
Yüzyıllar boyunca meydana gelen depremlerden, yangınlardan, yıkımlardan ve yağmalardan sonra, günümüze kadar gelen tapınağa ait kalıntılar çoğunlukla Helenistik döneme aittir. Tapınağın belli kısımlarında tanık olunan Roma dönemi özellikleri, Roma döneminde inşa edilmeye devam edilen tapınağın günümüze kadar ulaşan parçalarıdır.
Helenistik tapınağın yapımına M.Ö. 313 de başlanmıştır ve bu tapınak, M.Ö. 494’de yıkılan ve yakılan Arkaik tapınağın üzerine dikilmiştir. Büyük İskender’ın ve Suriye Kralı I. Seleucus’un bağışlarının Didymaion’un yeniden inşa edilmesinde katkısı büyüktür. Dahası, I. Seleucus Apollo’nun kült heykelini almış ve Ecbatana’dan geri getirtmiştir (M.Ö. 300) ve tapınaktaki yerine geri koymuştur.
Tapınağın planı Ephesuslu Paionius ve Miletuslu Daphnis tarafından yapılmıştır. Bu iki tanınmış mimar, Helenistik dönemin en büyük ve en muhteşem tapınakları olarak kabul edilen Ephesus’taki Artemision’un (dünyanın yedi harikasından biri) ve Samos’taki Heraion’un yapımında da çalışmışlarıdır. Bu iki tapınaktan sonra Didymaion, Helenistik dönemin üçüncü en büyük yapısı olarak karşımıza çıkar.
Plan, kültün gerektirdiği biçimde, Kutsal Çeşme, Sunak ve Apollo’nun kutsal ağacı olarak bilinen Defne Ağacı bahçesi için açık bir alan ve kült heykel için de bir korunak sağlamak zorundadır. Tüm bu unsurlar, kapalı alanları bozmayacak şekilde düzenlenmelidir. Mimarlar, farklı seviyelerdeki boşlukları ve kahin kültünün yerel özelliklerini mükemmel şekilde kullanarak, mimarinin en gösterişli örneklerinden birini inşa etmişlerdir. Bu tapınak, normal tapınak planlarından bir kahinin makamı olarak da kullanılmasından dolayı farklıdır. Bu gösterişli yapı, tamamı aynı eksen üzerinde fakat farklı yer seviyelerinde yerleştirilmiş uzun bir pronaos, ortasında iki sütun bulunan dikdörtgen bir salon (kehanet salonu - Cresmographeion), yüksek duvarlarla örülü kutsal avlu (Secos - Adyton) ve bu avlunun içerisinde Apollo’nun kült heykelinin korunduğu küçük bir tapınaktan (naiscos) oluşur.
Arkaik olanın üzerinde bulunan ve daha büyük olan tapınaklar, alışılmadık yüksek alt yapıları zorunlu kılmıştır. Tapınak, 3,5 metre yüksekliğinde ve yedi basamaklı bir platformun (crepis) üzerinde durur ve ön cephenin ortasında her iki tarafı sınırlı olan 14 basamaklı bir merdiven vardır. Bu merdivenlerin genişliği, tapınak merdivenlerinin genişliğine eşittir. Bu özellik Klasik Artemision’da da görülebilir. 109,34 metre uzunluğunda ve 51,13 metre genişliğinde olan tapınak, dipteral (tüm çevresinde çift sıra sütunlar bulunan) plan üzerine kurulmuştur. Uzun kenarlarının her birinde 21, kısa kenarlarının her birinde 10 sütun vardır. Peristasis’in içerisindeki, pronoas’taki ve cresmographeion’daki sütunlarla birlikte toplam sütun sayısı 122’ye çıkmaktadır. Bugün sadece üç tanesinin ayakta olan sütunların maliyeti çok yüksekti. Kazılarda, tapınağın inşaatı sırasında hazırlanan yapım maliyetlerini gösteren çok sayıda yazıt ortaya çıkmıştır. Bu dokümanlardan, o günlerde bir işçinin günlük ücreti sadece 2 drahmiyken bu sütunlardan bir tanesinin maliyetinin 40.000 drahmi olduğu anlaşılır. Bu da, bir işçinin bir sütunu yerine koyabilmek için 20.000 işgünü çalışması demektir ya da günümüze uyarlayacak olursak, bir taş işçisinin günlük ücretinin en az 10.000 TL olduğunu farz edecek olursak bir sütunun yapım maliyeti 200 milyon TL olarak hesaplanabilir. Ayrıca, M.Ö. 250’den sonra tapınak için 8 mimarın ve 20 inşaat şirketinin çalıştığı da bilinmektedir.
Bu kadar büyük ve maliyeti bu kadar yüksek olan bir yapı, tabi ki de kısa sürede bitirilemez. Bu binanın yapımının M.Ö. ikinci ve üçüncü yıllarda da devam ettiği ve bir bölümünün Roma döneminde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sütunların büyük bir bölümü tamamlanmış ve yerlerine konulmuşsa da peristasis’deki dış sıra sütunlar ve özellikle arka cephede olanlar hiçbir zaman tamamlanmamıştır.
Sütunların yüksekliği, ilk olarak 1873’de A. Thomas tarafından 19,71 metre olarak saptanmıştır. Bu ölçümün doğruluğu yapılan son araştırmalarla da kanıtlanmıştır.
Sütunların taban yarıçapları 1,96 ve 2 metre arasında değişir. Bu oranlar, İyon nizamı sütunların taban yarıçaplarının, sütunların yüksekliklerinin onda birine eşit olduğu kuralını doğrular.
A von Gerkan , tapınağın 19.71 metre uzunluğundaki sütunları, basamaklı zemin yapısını ve saçakları da içeren toplam yüksekliğini 29.40 metre olarak hesaplamıştır. Bu ölçüm, yıkılmadan önce tapınağın ne kadar görkemli olduğu hakkında bilgi verir.
Tapınağın etrafındaki çift sıra sütunlar, yapıya derinliğin yanı sıra etkileyici bir görünüm verir. Peristasis’teki (peripheral (kenardaki) salon) 108 sütundan yaklaşık 80 tanesi halen orijinal yerlerinde durmaktadır. Sütun gövdelerinin üst ve alt kısımlarında, sütunlar yerlerine yerleştirilirken ortaya çıkabilecek hataları önlemek amacıyla işçiler tarafından yazılan harfler görülür. Bu da sütunların entansisleri (görsel yanlış algılamayı düzeltmek amacıyla sütun gövdelerine verilen şişkinlik) olduğunun göstergesidir. Bugün hala ayakta olan üç Helenistik sütundan ikisinin işçiliği tamdır ve bu sütunlar saçaklar taşımaktadırlar. Bir sütun başlığı taşıyan üçüncü sütunun gövdesinde hiç yiv yoktur. Sütun gövdelerinin özelliklerine göre, sütunlar M.Ö. 2. yüzyılın birinci yarısında inşa edilmiştir.
Peristasis’teki sütunların temelleri farklı özellikler sergiler; bazısı plinthos (İyon sütunlarında üzerine kaidenin oturduğu kare biçimli, bezemesiz taş blok), torus (sütun kaidesinde yer alan dışbükey silme) ve çift trochilus’tan (iki torus arasında kalan içbükey silme) oluşurken, ön cephede dış sıranın ortasındaki sütun tabanları Erken Roma dönemi özelliklerini gösterir. Bu tabanlardan bir tanesi deniz yaratıkları, palmetler ve diğer bitki motifleriyle dekore edilmiş 12 dikdörtgen panele ayrılmıştır. Diğer tabanda çift kıvrım ve palmet motifleri vardır. Bu tabanlar kendini Apollo’yla özdeşleştirmek isteyen İmparator Caligula tarafından M.Ö. 37 – 41 yılları arasında yaptırılmıştır.
Peristasisin dış köşesinde duran ve arşitravın üzerindeki Gorgon başlarının yanı sıra tanrıların ve boğaların büstleriyle süslenen sütun başlıkları, M.S. 2. yüzyılın barok özelliklerini taşır.
Tapınağın kuzey kenarında işçiliği tamamlanmış olan sütunlar hala yerlerinde dururken batı kenarında işçilikleri tamamlanmamış olmasına rağmen yerlerine yerleştirilen ve sonradan depremlerde yıkılan sütunlar da yerde yatmaktadırlar. Güney kenarındaki sütunların çoğu eksiktir ve bundan da bu sütunların hiçbir zaman tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.
Tapınağın önünde çift sıra sütunlardan sonra pronoas vardır. Arkeolojik yazında “12 sütunlu salon” olarak da geçen pronoas’ta her birinde dört sütun olan üç sırada çatıyı (Dodecastylos) taşıyan toplam on iki sütun vardır. Yapıda, Orta Çağ’daki yangından izler görünebilir. Ante duvarlarının (antik tapınaklarda cella duvarlarının giriş cephesinin iki yanından ileri doğru uzanan bölümler) üst kısımlarında Attika tarzı terazi motifleri aynı formda oyulmuştur. Bir örneği Parthenon’da olan bu özellik, İyon tarzı bir tapınakta ilk kez görülmektedir.
Pronaos’un arka duvarında üç kapı vardır. Anıtsal görünümdeki orta kapı 5.63 metre genişliğinde ve 14 metre yüksekliğindedir. Kapı eşiğinin pronoas’ın zemininden 1.46 metre yüksekte olması, buradan kehanet salonuna hiçbir giriş olmadığını gösterir. Apollo’nun kehanetleri bu kapıdan sözcüleri aracılığıyla duyurulurdu. Bundan dolayı bu kapı “Kehanet Kapısı” olarak adlandırılmıştır. Kapının her iki yanındaki 70 ton ağırlığında mermer bloklar eski çağların en ağır parçaları olarak bilinir.
Anıtsal kapının her iki yanında bulunan iki kapının her biri 1.20 metre genişliğinde ve 2.25 metre yüksekliğindedir ve tapınağın iç kısmına girişi sağlar. Bu kapılar tonozlu ve eğimli dar koridorlarla kutsal avluya bağlanır. Adytum’a (halka kapalı olan en kutsal alan – türbe içi) açılan koridorun alt kısımlarında tavanlarında dikdörtgen formunda oymalar bulunan küçük bölmeler vardır. Kapılarda görünen Dor tarzı unsurlar, Atina Akropolisi propylaeum’larından birini anımsatan özelliklerdir. Sadece tapınakta çalışan işçiler ve rahipler tapınağın iç kısmına girebilirlerdi. Bu kişiler, Adytum’a yukarıda belirtilen karanlık ve mistik koridorlardan geçerek ulaşırlardı.
Adytum’un doğusunda, koridorların sonundaki kapıların arasında 15.24 metre genişliğinde 24 basamaktan oluşan bir merdiven vardır. Bu basamaklar, 14.01 metre uzunluğunda, 8.74 metre genişliğinde ve 20 metre yüksekliğinde olan üç kapılı ve iki sütunlu salona çıkar. Pronoas’tan girişi olmayan bu salon, pronaosla birlikte tapınağın tamamlanan ilk kısımlarından olan Cresmographeion’dur (kehanet salonu). Sadece rahipler ve medyumlar bu salona girebilirlerdi ve bunlar yukarıda belirtilen bu anıt kapıdan kehanetleri halka iletirlerdi. Bu nedenle, tek ve bağımsız bir yapıyı oluşturan Cresmographeion ve pronaos, Didymaion’un en önemli bölümleri olarak kabul edilir. Kehanet salonunun ortasında bulunan iki sütunda Korinth tarzı sütun başlıkları vardır ve bu sütunlar çatıyı taşırlar. Özelliklerine dayanarak M.Ö. 3. yüzyılın başlarında inşa edildiği anlaşılan bu sütun başlıklarının, Korinth tarzı sütun başlıklarının en eski örneklerinden olduğu kabul edilir.
Cresmographeion’un kuzey ve güney taraflarındaki basamaklı geçitlere açılan kapılar, yazıtlarda Labirentler olarak da geçer. Daha iyi korunan güney koridorlarının tavanlarında kıvrımlı motifler görülebilir. Koronun eşlik ettiği kült törenleri sırasında bu geçitler, akustik açısından önemli rol oynardı. Tapınağın çatısına da bu geçitlerden ulaşılırdı.
21.71 metre genişliğinde ve 53.63 metre uzunluğunda olan Adytum, 25 metre yüksekliğindeki yüksek duvarlarıyla ve gökyüzüne açılan tepesiyle çok çarpıcıdır. Cresmographeion ile aynı seviyede olan Adytum duvarlarının alt kısımları yüksek bir podyum görünümündedir. Tabanı kesitlenmiş ve üst köşeler yumurta - temren süslemeleriyle sonlandırılmıştır. Düz mermer bloklardan yapılan podyum oldukça iyi bir işçiliği gözler önüne serer. Duvarların orta kısımlarında duvara bitişik dikdörtgen planlı yarım sütunlar vardır. Yarım sütunların üzerinde griffinler (mitolojide ön kısmı kartal arka tarafı aslan formunda yaratık) veya kıvrımlı bitki motifleriyle süslenmiş yarım sütun başlıkları, sütun başlıkları arasındaki frizin üzerinde pençeleri arasında Apollo’nun lirini taşıyan kanatlı aslan rölyefleri ve tüm bunların üzerinde de cymatium’da (Antik mimari yapılarda çatı saçağının en dışa uzanan parçası) biten bir korniş vardır. Tüm bu unsurlar uzun ve fazlasıyla yüksek olan duvarlara renk katar. Adytum’un duvarları üzerindeki süslemeler Erken Helenistik dönemin özelliklerini taşır. Bu öğeler Adytum’un M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiğini gösterir. Bulunan bir yazıt da, Adytum’un bu dönemde tamamlandığını kanıtlar.
Son yıllarda Didymaion’da bulunan en önemli bulgulardan biri Adytum duvarlarının alt kısımlarındaki çizimlerdir. Oldukça zor ve sadece belli ışık koşullarında görülebilen bu çizimler, ilk olarak 1979 yılında dikkatleri çekmiştir ve 1980’de bu çizimler üzerinde çalışılmaya başlanmıştır. Araştırmalar, çizimleri ilk gören kişi olan Lother Haselberg tarafından yürütülmektedir. Bu çizimler, çok ince ve keskin uçlarla Adytum’un düz, mermer duvarlarının yüzeyine yarım milimetrelik kesikler yapılarak oluşturulmuştur ve çeşitli bitki öğelerini ve Didymaion’un bölmelerini simgeler. Kesin çizimler elde etmek için ölçü olarak kullanmak üzere düzenli aralıklarla dikey çizgilerle kesilmiş 1.8 – 1.9 santimetre aralıklı yatay çizgilerden oluşan bir grid hazırlanmıştır. Bu grid gerçek çizimlerin elde edilişini kolaylaştırmıştır. Gerçekten fazlasıyla doğru olan bu çizimlerin tapınağın yapımında çalışan mimarlar tarafından çizildiği anlaşılmaktadır.
Planlar 200 metrekarelik bir alanı kaplar, bazı çizimler dikeyken bazı çizimler de yataydır. Genelde, yatay çizimler bire bir ölçeğinde, dikey olanlar ise bire altı ölçeğindedir.
Sütun altları ve sütun gövdeleri gibi elemanların çizimlerinin yanı sıra, Adytum’un arka duvarındaki niscos’un saçağının bir bölümünün çizimleri de bulunmuştur. Tapınağın tüm bölümlerinde bulunduğuna inanılan bu çizimler Didymaion’da çözülmemiş bir çok soruna ışık tutacak, böylelikle çalışmalara yeni boyut kazandıracaktır.
Adytum’un batısında, kült heykeli koruyan naiscos durur. Bugün sadece yapının kalıntılarının görülebildiği tapınak 14.43 metre uzunluğunda ve 8.24 metre genişliğindedir. Bulunan parçalardan yeniden yapılandırılan naiscos’un planı prostyle’dır. Bu tapınak, naos’un iki yan duvarının ve öndeki dört İyon tarzı sütunun çıkıntılarıyla elde edilen antae ile küçük bir yapıdır. Sütunların altları Ephesus (Efes) tarzındadır. İyonik sütun başlıklarının, ante sütun başlıklarının ve saçak işlemelerinin hepsi Erken Helenistik dönem özellikleri taşır. Duvar zeminleri, Adytum duvarları gibi Attika tarzında kesitlendirilmiştir. Priene’deki Zeus Tapınağı’na benzeyen bu büyük yapı, Helenistik dönemde Attika etkisinde inşa edilen ilk Anadolu tapınağıdır. Düz, sade duvarların aksine saçak oldukça süslüdür. Ön toplantı salonunun tavanları sandık içi formunda oymalarla ve arşitravın alt kısımları çok renkli çiçek motifleriyle süslenmiştir. Saçaklardaki süslemelere göre naiscos’un M.Ö. 270’de tamamlandığı ve M.Ö. 300’de Ecbatana’dan getirilen Apollo’nun kült heykelinin naos’ta yerine konduğu kabul edilir.
Bulunan parçalar bir araya getirerek oluşturulan naiscos’un yeni modeli kazı evindeki depoda saklanmaktadır.
TAPINAĞIN GENEL ÖZELLİKLERİ
Yüzyıllardır önemli bir kehanet merkezi olmasının yanı sıra Didymaion kutsal suyuyla, kutsal defne bahçesiyle, içinde barındırdığı bir çok kutsal unsurla ve zenginliğiyle de bilinir. Tapınak, zenginlik kaynağını farklı biçimlerde yapılan adaklardan ve bağışlardan alır. Mısır Kralı Necho’nun, Lidya Kralı Croesus’un ve Pergamum Kralı II. Seleucus’un çok değerli bağışları Didymaion’a yapılan bağışlar arasında önemli yer tutar. Lysimachus tarafından 1000 adet çeşitli kurbanlık hayvanın ve 12 koçun bağışlanması ilgi çekici adaklardan biridir.
Miletus’un Lade Savaşı’ndan önce tapınağın hazinesiyle bir filo kurmaya kalkışması Didymaion’un ne kadar zengin olduğunu gösterir.
Didymaion’un bir diğer belirleyici özelliği de koruma hakkına sahip olmasıdır. “Sığınma Hakkı” olarak tanımlanan bu hak, tapınağa sığınan insanlara ihlal edilemezlik hakkının tanınmasıdır. Bundan dolayı, bir çok problem çıkmasına neden olan “Sığınma Hakkı” bir çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, sığınma hakkı alanının sınırları yavaş yavaş genişletilmiş ve İmparator Augustus Trajan tarafından daha da genişletilerek 3 kilometreye çıkarılmış ve bu hakkın Kutsal Yol’un başlangıcından itibaren tanınmasını istemiştir.
Yazıtlardan, Didymaion’da her yıl ilkbaharda düzenlenen festival ve törenlerin M.Ö. 494’de Didymaion tamamıyla yıkıldıktan sonra da devam ettiği anlaşılır. Miletus’tan Didymaion’a seyahat deniz yoluyla ya da Kutsal Yol’dan yapılırdı. Miletus’tan yola çıkıp Delphinion’da başlayan törenlerle Apollo tarafından kutsanan ve Delphinler tarafından itilen insanlar, Aslanlar Limanı’ndan Panamos Limanı’na gelirler ve buradan yürüyerek Didymaion’a ulaşırlardı. İlk olarak kurbanlık hayvanlar ve adanan adaklar tanrıya sunulurdu; ardından, müzik ve koro eşliğindeki törenlerden sonra önemli kişiler tapınağa girerdi ve bundan sonra geleceği tahmin gücü olan kahinler, sorulan soruları cevaplandırırlardı. Törenler, Stephanephor’lar tarafından yönetilirdi. Yazıtlardan İmparator Augustus ve Trajan’ın Stephanephor sıfatını aldıkları ve bu görevi yürüttükleri görülür. Roma döneminde, limanlar alüvyonlu çamurlarla dolunca ve deniz yoluyla seyahat olanaksız hale gelince Kutsal Yol önem kazanmıştır.
Oldukça etkileyici ve olağandışı olan bu tapınağın dünyanın yedi harikası içinde yer almamasının nedenini otoriteler, tapınağın tamamlanmamış olmasına bağlar.
Bu sayfalar, Keskin Color A.Ş. tarafından yayımlanan Suzan Bayhan’ın “Priene- Miletus – Didyma” isimli kitabındaki bilgilerden hazırlanmıştır.
Selçuk Üniversitesi - Seramik - 1998
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Resim İş - 2004
Düzce Yunus Emre Ortaokulu


Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.

Çevrimdışı "ArZu"

  • arzu
  • Arkadaş
  • Uzman
  • *
  • İleti: 1.222
  • Karizma Puanı: 209
Antik Şehir DİDYMA (Didim)
« Yanıtla #1 : 05 Aralık 2007, 19:19:26 »
teşekkürler ilker, iki hafta önce milet'e gitmiştim sayende dahada aydınlandım

Çevrimdışı aslîgibi

  • aslî
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 2.304
  • Karizma Puanı: 993
    • asligibi
Antik Şehir DİDYMA (Didim)
« Yanıtla #2 : 05 Aralık 2007, 19:32:53 »
Teşekkürler İlker hocam paylaşım için +1

Çevrimdışı Metin Başpınar

  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 349
  • Karizma Puanı: 225
Antik Şehir DİDYMA (Didim)
« Yanıtla #3 : 28 Ocak 2008, 19:09:16 »
İnsan uyğarlıkılarının katliamı,hazine avcıları nedeniyle tarih tahrip edilmiş,birçok kalıntı yurt dışına dahi kaçırılmıştır..O tarih kokan Ülkemizin her köşesindeki eserlerin taşınamıyanları ise;Kapadokya vadisindeki kiliselerde en bariz örneklerini göreceğimiz şekilde o ikonlar,hatta sütunlar kazınmış ve kırılmıştır..Kalanları korumak da bizlere düşmekte....İlker arkadaşımızın yazmış olduğu "Didim" de bu korumanın başında gelmektedir...Yazı ve hatırlatması nedeniyle teşekkürler ve +1.... 560a