MİMAR KOCA SİNAN
Osmanlı tarihinin en gelişmiş çağı kabul edilen 16. Yüzyılda, bu çağı adeta özünde toplayan ve öne çıkan dört isim vardır: Kanunî, İstanbul, Süleymaniye ve bunları görsel bir simgeye dönüştüren SİNAN.
Doğum tarihi hakkında çok kesin bilgiler olmamakla beraber bazı kayıtlardan, Hicri 9 Recep 895 / Miladi 28 Mayıs 1490 tarihinde Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğduğu, dedesinin Doğan Yusuf Ağa diye bilindiğini ve babasının da Doğan Yusuf Ağa’nın oğlu Abdulmennan olduğunu öğrenmekteyiz. Ağırnas, bir zamanlar Erciyes dağının püskürttüğü lavların oluşturduğu volkanik tabaka üzerine kurulu bir köydü. Doğal olarak burada yaşayan insanlar da Selçukludan günümüze dek geçimlerini bu volkanik taşlarda taş işçiliği yaparak sağlamışlardır. Kesin kayıtlar olmamakla birlikte Sinan’ında devşirildiği güne kadar bu işle uğraştığı düşünülmekte. Taşlara şekil vermeyi, onlarla konuşmayı çocuk yaştan bildiğine inanılıyor.
Kaynaklara göre Sinan’da, Yavuz Sultan Selim padişah olduktan sonra başlatılan ve Rumeli'de olduğu gibi Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama uyarınca İstanbul'a götürülmüştü. . Neccarlık (marangozluk) mesleğini hayatının bu devresinde öğrendi. Bu şekilde İstanbul’un en meşhur, şöhretli ustalarıyla, mimarlarıyla tanıştı ve onlardan dersler aldı. Bu mimarlar arasında Beyazıd Camiinin ustası mimar Hayreddin de vardı. Acemioğlanlık devresini dokuz yılda tamamlayan Sinan’ın asıl kabiliyetini geliştiren bu dersler değil, yaptığı seyahatler oldu. İlk defa 1514 yılında Çaldıran savaşına gitti. Tebriz’e kadar Anadolu’yu bir baştan öteki ucuna kadar uzun süren bir yaya yolculuğunda ordu ile beraber dolaştı. Üsküdar’dan başlayarak Tebriz’e varıncaya kadar yol uğrağındaki büyük şehirlerde tarih ve Mimarlık bakımından değerli olan yapılar görmüş, Danişmend ve Selçuk oğullarının eserleri ile diğer eski ve yeni devirlere ait Türk Kültürünün izlerini ve tarihi anıtlarını gözden geçirmişti.
Kanunî Sultan Süleyman zamanında ise yeniçeri oldu ve 1521 de yapılan Belgrad seferi ile 1522 de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526 da Mohaç Meydan Muharebesine katıldı. Daha sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığına, kapı yayabaşılığına ve zenberekçibaşılığa yükselerek 1532'de Alman seferine, 1534'de Irakeyn seferine katılarak Tebriz ve Bağdat’ı gördü. Irakeyn seferinde, Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyon inşa edip bunlara top yerleştirerek hizmet verdi ve bundan sonra haseki rütbesine yükseldi. Bu unvanla Korfu, Pulya (1537) ve Kara Boğdan (Moldova) 1538 seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldova (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine on üç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman'ın takdirini kazandı.
Bilinen ve kayıt altına alınmış eserlerini saymaya kalktığımızda, 84 camii, 52 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 suyolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere toplam 365 adet harika yapı önümüze çıkar.
Mimar Sinan, bir büyük imparatorlukta, imparatorluğun yapısına uygun olarak çok yönlülüğü içeren bir sistemin yöneticisidir. Yönetici-mimar-mühendis-kent plancısı-eğitimci olarak, çağın imkânlarını sonuna kadar kullanan, sürekli kendini yenileme ortamı oluşturma yolunda yöntem geliştiren, geçmişi, gününü, geleceği belirli bir süreklilik duygusu içinde dikkate alan bir tasarımcı ve uygulama insanıdır. Hassa Mimarlar Ocağı’nın başında bulunan bir kişi olarak da, imparatorluğun konusu içine giren tüm eylemlerinin sorumlusudur.
Kısacası, çok yönlü bir kimliğe sahip, düşünceyi uygulamaya dönüştürme becerisini aralıksız sürdürebilen, Allah’(c.c)ın yetenek ve beceri özellikleriyle süsleyerek yarattığı kullarından birisidir. Bu büyük dehayı bilmek, tanımak ve anlamak bize çok şey kazandıracaktır.