Gönderen Konu: *DüNYaNıN En BüYüK BaŞYaPıTLaRı*  (Okunma sayısı 4849 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı RøDiN_H@CKèR

  • _İLYaS DeNiZ GöKÇe_
  • Onursal
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.155
  • Karizma Puanı: 2448
  • SaNaTÇı oLaCaK iNSaN DoĞuŞTaN BeLLi oLuR...
    • http://deniz_art.sitemynet.com
*DüNYaNıN En BüYüK BaŞYaPıTLaRı*
« : 25 Haziran 2007, 04:10:35 »

ebu simbel tapınağı
Eski Mısır firavunlarından Ramses II (M.Ö. 1301-1235) devrine ait en önemli eser olan Abu Simbel Tapınakları; Nil Nehri kıyısında, Nübya Çölü kenarındaki Abu Simbel Dağı'nın kayaları oyularak yapılmış biri büyük, diğeri daha küçük olan yeraltı tapınaklarıdır.
Büyük tapınak, 55 metre kaya içine uzanır. Eski Mısır'ın üç büyük tanrısı Ra, Amon, Harakhkes'e ve firavunun kendisine sunulmuştur. Tapınak girişindeki kapının iki yanında, yükseklikleri 20 metre olan dört heykel vardır. Kaideleriyle birlikte yükseklikleri 33 metreyi bulur. Firavunu, firavunun annesini, eşi Nefertari'yi temsil eder. Ayrıca, firavunun çocuklarını temsil eden küçük heykeller de bulunmaktadır. Tapınağın girişinde 18 metre genişlikte büyük bir yeraltı salonu bulunmaktadır. Tavanı tutan sütunlara sırtını dayamış, hepsi de Ramses II'yi temsil eden ve tanrı Osiris'e benzetilerek yapılmış 8 adet heykel vardır. Büyük salondan hemen sonra daha küçük olan ikinci salona geçilir. Bu salonun en dibinde en büyük Mısır tanrısı ile karşılaşılır.
Angkor Wat

Kamboçya'nın kuzeybatısında bulunan ve Güneydoğu Asya'nın en önemli anıtı olan Angkor Wat, muazzam bir tapınak, türbe ve saraydır. Tapınağın tamamı 3 kilometrekarelik alanı kaplamaktadır. Eskiden bu bölgede hüküm süren Khmer krallarından Suryavarman II (1131-1150) tarafından, Hindu tanrısı Vishnu (Vişnu) adına yaptırılmıştır.
Eski Khmer İmparatorluğu'nun başkenti olan ve Jayavarman VII tarafından kurulan Angkor-Thom'un yakınındaki bu tapınağın, içiçe kareler şeklinde üç büyük avlusu vardır. Her avlu yüksek ve kalın duvarlarla çevrilmiştir. Orta avluda yüksek bir piramit ve köşelerde daha küçük piramitler yeralmaktadır. Avlularda yapay göller de bulunmaktadır.

81 hektarlık bir alanı kaplayan tapınağın duvarları Khmer ve Hindu sanatının en güzel eserleriyle doludur. Duvarlar, piramitler ve dehlizler heykellerle, kabartmalarla ve Vişnu, Şiva ve Brahma'nın efsanelerini anlatan yazılarla süslüdür.

Angkor-Thom ve tapınak, 3 asır sonra bilinmeyen bir sebeple terkedildi. Zamanla şehir yıkılıp yokoldu, tapınak ise gür ormanlar arasında kayboldu. Tapınak, 1858'de Fransız doğa bilimcisi Henry Mouhot tarafından tesadüfen bulunmuş ve böylece Khmer medeniyetinin ve Güneydoğu Asya'nın en önemli şaheseri meydana çıkarılmıştır. 1992 yılında tapınakla birlikte tüm Angkor şehri, UNESCO tarafından dünya mirası kabul edilmiştir
Küçük tapınak, diğerinin yakınındadır. Tanrıça Hathor ve Kraliçe Nefertari'ye sunulmuştur. Cephede firavunu ve kraliçeyi temsil eden 6 büyük heykel vardır. Ayrıca Ramses II'yi at üstünde gösteren 10 metre yüksekliğinde bir heykel daha vardır.

Her iki tapınağın duvarlarında ve heykellerin kaidelerinde, Ramses II'nin zaferlerini ve meziyetlerini anlatan hiyeroglif yazıları yazılıdır.

Mısır tarafından yapılan Assuan Barajı'nın suları yükseltmesi sebebiyle, yaklaşık 300.000 ton ağırlığındaki Abu Simbel tapınakları 1970 yılında yerinden sökülerek, suların erişemeyeceği daha yüksek bir yere taşınarak yeniden kurulmuştur.
Baalbek

Baalbek, Lübnan'ın başkenti Beyrut'un 86 kilometre doğusunda bulunmaktadır. Fenikeliler tarafından kurulmuştur. Baal tanrısına tapanların merkezi ve Beka eyaletinin en büyük Fenike şehriydi.
Baalbek daha sonraları Yunanlıların işgaline uğradı. Yunanlılar buraya Heliopolis (Güneş Şehir) adını verdiler. Yunanlılardan sonra şehir, Romalıların eline geçti ve Antonius zamanında çok gelişti. Sonraki asırlarda Baalbek pekçok el değiştirdi ve savaşlar yüzünden harap oldu. Bizans imparatoru Teodosius şehri ele geçirdiğinde Jüpiter tapınağının büyük bir kısmını yıkarak kilise haline getirmiştir.

Baalbek'i yağmalayan ve en fazla tahrip edenler Haçlılar olmuştur. 14. yüzyılda Haçlılar burasını kale haline getirmişlerdir. Timur, Ortadoğu seferinde bu kaleye de hücum etti ve ele geçirdi. Bölge Osmanlı hakimiyetine geçtiği zamanlarda Baalbek kendi haline terkedilmiş ve yarı yarıya toprağa gömülmüş bulunuyordu.

1899'da Türkler, Almanlara burada kazı yapma izni verdiler. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Lübnan, Fransızların eline geçmiş ve buradaki kazılara da Fransızlar devam etmişlerdir. Daha sonra Lübnanlılar bütün kalıntıları ortaya çıkarmışlardır.

Günümüzde Baalbek'te harabe halinde üç adet tapınak vardır. Bunlar Jüpiter, Baküs ve Venüs tapınaklarıdır. Bunlardan en büyüğü Jüpiter tapınağıdır. M.S. 3. yüzyılda yapılan büyük bir giriş kapısı vardı. Kapıdan girilince önce ön avluya, sonra da büyük avluya ulaşılıyordu. Büyük avlunun eni 104,5 metre, genişliği ise 117 metredir. Avludan sonra geniş bir kapıdan girilen tapınağın 84 granit sütunu vardı. Bugün bunlardan sadece 6 tanesi ayaktadır. Diğerlerinin bir kısmı kırılmış, bir kısmı da başka yerlere götürülmüştür.

Baküs tapınağı daha iyi korunmuştur. Bu tapınağın herbiri 18 metre yükseklikte 46 sütunu hala ayaktadır. Giriş kapısının yüksekliği 12 metre, genişliği ise 7 metredir.

Venüs tapınağı da onarılmış durumdadır.
Babİl Kulesİ

Eski çağların yedi harikasından biri sayılan Babil'in Asma Bahçeleri içinde bulunan Babil Kulesi, Tanrı Marduk adına yapılmıştır. Dağlık bölgelerden gelen Sümerliler, yükseklere taparlar ve yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına da inanırlardı. Sümerliler yeri göğe bağlayan bu ağacı temsil eden ve Tanrıdağı dedikleri kuleyi zamanımızdan 5.000 yıl kadar önce yapmışlardır. Tevrat'a göre Babil Kulesi'ni Hz. Nuh'un torunları gökyüzüne ulaşmak, tanrının oturduğu yere varmak için yapmışlardır. Bu sebeple kule, Tevrat'ta insan gururunun utanç kaynağı olarak gösterilir.
Babil Kulesi'nin temelleri 90 metre genişlikteydi. Kule, 90 metre yüksekliğinde ve 7 katlı idi. Birinci katı 33, ikinci katı 18, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı katları 6, en üst katı ise 15 metre yüksekliğindeydi. 85 milyon tuğladan yapılan kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila'ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı. Esagila 20 metre yüksekliğinde, 450 metre eninde ve 550 metre boyundaydı.

Babil'i işgal eden Tikulti-Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal kuleyi yıkmışlardı. Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor ise yeniden yaptılar. Ancak M.Ö. 479'da Babil'i fetheden Pers kralı Xerkes kuleyi yıktıktan sonra tekrar onaran olmadı. Yalnız, Büyük İskender Babil'e geldiğinde harap haldeki kuleye hayran kalmış ve onu eski haline getirmeye karar vermişti. Bu sebeple 10.000 kişiyi iki ay boyunca çalıştırarak molozları temizletti. Fakat Büyük İskender ölünce kulenin onarımından vazgeçildi.

Bugün, Tevrat ve İncil'de de bahsedilen Babil Kulesi'nden geriye birşey kalmamıştır

Chenonceaux Şatosu
Fransa'nın Turaine bölgesinde, Cher Nehri'nin kıyısında yeralan Chenonceaux Şatosu 1513 yılında maliye bakanı Thomas Bohier tarafından yaptırılmıştır. Fakat şatonun şeklini karısı düşünmüş, kendisi savaşa gittiği için inşaatını da karısı devam ettirmiştir. Bu eser, şatoların saraya dönüşmesini başlatan bir eserdir.
Thomas Bohier, karısının isteğiyle yaptırdığı bu şatonun masrafları yüzünden hazineye borçlanmıştı. Öldüğü zaman, Kral François I, borçlara karşılık şatoya el koymuştur. Kralın oğlu Henri II tahta çıkınca, zamanın en güzel sarayı kabul edilen bu şatoyu, kendisinden yirmi yaş daha büyük olan sevgilisi Diane de Poitiers'e hediye etmiştir. Hazine alacağının tahsili için el konulan bu şatonun kral tarafından bir kadına hediye edilmesini tarihçiler, imparatorluğun çöküşünü başlatan bir olay olarak görürler.

Henri II, bir turnuva sonunda ağır yaralanarak ölünce, Diane de Poitiers şatoyu kralın dul karısı Catherine de Medicis'e terketmek zorunda kaldı. Şatoyu harika haline getiren de Catherine de Medicis'tir. Sanatsever birisi olan de Medicis şatoyu tamir ettirdi ve ilaveler yaptırdı. Cher Nehri üzerine uzanan kemerler üzerine yaptırdığı bir galeri, hem mimari açıdan, hem de içinde barındırdığı şaheser tablolar açısından bir harikadır.

Chenonceaux Şatosu'nun şöhretini arttıran bir özelliği de o devirde Avrupa'nın en büyük maskeli balolarının burada yapılmasıdır. 18. yüzyılda şatonun yeni sahibi olan Bayan Dupin, Fransa'nın en büyük edebiyatçılarını burada toplamıştır. Çocuklarının eğitimcisi olan Jean Jacques Rousseau'nun öncülüğü ile şato, bir kültür hareketinin merkezi olmuştur.

1864 yılında şatoyu satın alan Pelouse adlı kadın, sönük bir dönem geçiren şatoyu tekrar eski ihtişamına kavuşturmuştur. Chenonceaux Şatosu bugün müze olarak kullanılmaya devam etmektedir.

Şato, dikdörtgen şeklindedir. Kuleleri ve şömineleri çok güzeldir. Hatta pek çok sarayın şöminesine örnek olmuştur. 60 metre uzunlukta olan galerisindeki tablo ve heykellerin değeri, şatonun kendi değerinden daha fazladır. Buradaki heykellerin bir kısmı İtalya'dan getirilmştir.
CHITCHEN ITZA (Şişen İtza)
M.Ö. 1000 yıllarında Meksika'nın kuzey kıyılarından Orta Amerika'daki Yucatan yarımadasına gelerek yerleşen Mayalar, burada çok parlak bir medeniyet kurmuşlardır. Yucatan'da bulunan ölü şehir Chitchen Itza, 11.-13. yüzyıllarda Maya-Toltek İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Bu şehir, Kukulkan piramidi, Chac Mol tapınağı gibi büyük anıtların harabeleriyle doludur. Bu şehirde bulunan, gözlemevi ve tapınak olarak kullanılan Kukulkan piramidi 24 metre yüksekliktedir. Tepesindeki sunak yerinde yağmur ilahı Tlaloc için insan kurban edilirdi.
Mayalar, Toltekler ve İnkalar demir medeniyetini bilmiyolardı. Kılıç ve kazmalarını camsı çok sert bir volkanik taştan, obsidiyenden yapıyorlardı. Tekerlekli araçları da yoktu. Buna rağmen, yüksek dağların tepelerine kurdukları tapınakların taşlarını uzaklardan getirmişler ve bunları taştan yaptıkları aletleriyle meydana getirmişlerdir. Bazı Maya eserlerinin harika olarak kabul edilmesinin sebeplerinden biri de budur.
Colosseum (flavium Amfİteatri)
Colosseum, Roma'nın sembolü haline gelmiş bir anfitiyatrodur. Asıl adı Flavium Amfitiyatrosu'dur. Colosseum adı eskiden bu eserin yakınında bulunan Nero'nun çok büyük bir heykelinden dolayı verilmiştir. Colosse "çok büyük" anlamına gelir.
70 yılında imparator Vespanianus tarafından başlatılan inşaa işlemi, 82 yılında Titus tarafından bitirilmiştir.

Amfitiyatro, çevresi 527 metre olan bir elips şeklindedir. 4 katlı olan yapının yüksekliği 50 metredir. En alt katı yerden 4 metre yüksektir. Yapının, imparator için ayrılan ve diğerlerinden daha geniş olan dört ana giriş haricinde 80 adet girişi vardır. Colosseum 50 - 55.000 kişi alabiliyordu. Girişler bu kalabalığı 5 dakikada boşaltabilecek şekilde dizayn edilmiştir.

Yapının dışında traverten, iç kesimindeyse tüf ve tuğla kullanılmıştır. İçerisi üç ana kısma ayrılmıştır. Bunlar; arena, podyum ve mahzen kısımlarıdır.

Roma İmparatorluğu devrinde sirk oyunları, araba yarışları ve gladyatör gösterileri yapılan Colosseum, 19. yüzyıla kadar dünyanın en büyük anfitiyatrosu idi. Günümüzde bile modern stadyumların mimarilerinde örnek olarak alınmaktadır.
KREMLİN SARAYI ve SAINT BASILE KATEDRALİ
Moskova'daki Kızıl Meydan'da bulunan ve Moskova'nın sembolü olan Kremlin Sarayı, Çar Korkunç İvan tarafından 1155'te yaptırılmıştır. Eski bir savunma kalesi olan Kremlin, 19 metre yükseklikte kırmızı bir duvarla çevrilidir. Bu duvarın çevre uzunluğu 2250 metredir. Duvarın giriş yerlerinde ve köşelerinde büyük kuleler vardır. En büyük kule 72 metre yüksekliktedir. Burada ilk yapı 14. yüzyılda yapılmış, daha sonra yeni ilavelerle büyümüştür.
Kremlin'in içinde harika saray ve kiliseler vardır. Fakat bunların hepsi İtalyan ve Alman mimarları tarafından yapılmıştır ve Rus mimarlık sanatını yansıtmazlar.

Kremlin Sarayı'nın hemen yakınında bulunan ve Aziz Basileios adına Korkunç İvan tarafından yaptırılan Saint-Basile Katedrali, yalnız Moskova'nın değil bütün Rusya'nın en orijinal eseridir ve dünyada buna benzeyen başka bir kilise yoktur. Çünkü bu yapı şark stilinde bir kilisedir. Kubbeleri İslami eserlerin kubbelerine benzer.

Katedralin inşaatına 1555'de başlanmış, 1560'da bitirilmiştir. Yapının mimarı Barma adlı bir Rus'tur. 11 bölümü ve 8 kubbesi vardır. Kubbelerin yükseklik, süsleme ve renkleri birbirlerinden farklıdır. Fakat hepsi soğan başı gibi yuvarlak ve sarmal dilimlidir. Düz, gofre veya prizmatik çinilerle kaplanmışlardır. En yüksek kulenin kubbesi altın yaldızlıdır.

Kremlin sarayı Rus hükümetinin residansı olarak hala kullanılmaktadır. Müze haline getirilmiş olan diğer saraylarda, çarlara ait mücevherler, mobilyalar ve diğer eşyalar sergilenmektedir ve bunlar hem sanat hem de maddi değer bakımından bir hazine sayılmaktadır.
MACHU PICCHU (Maşupikşu)
Machu Picchu, 15. yüzyılın başlarında, büyük İnka imparatoru Pachacutec tarafından yüksek bir dağın tepesindeki düzlüğe kurulmuştur. Bu hayalet şehir Peru'daki Amazon ormanlarının içlerinde, Urubamba Nehri'nin yukarı kesimlerindeki Andes Platosu'nun ortasında bulunmaktadır. Şehrin soylulara ait semtleri, esnaf ve ticaret siteleri ve çok geniş taraçaları vardır. 1535 yılında İspanyollar, İnka İmparatorluğu'nu yıktıklarında bu şehir terkedilmiş ve unutulmuş durumdaydı. Bu kutsal kayıp şehri 1908 yılında, Amerikalı kaşif Hiram Bingham keşfetmiştir.
Bugün Peru sınırları içinde bulunan bu hayalet şehrin harabelerinin bulunduğu yerde hiç taş yoktu. Tekerlekli araç kullanmayan İnkaların bu taşları dağın tepesine nasıl taşıdıkları tam olarak bilinememektedir.
Mont Saint Michel Manastiri
Fransa'da Manş Denizi kıyısında, 50 metre yüksekliğinde ve çevresi 900 metre olan bir kaya tepe üzerinde bulunan bu manastır, Fransa'nın en çok turist çeken yerlerinden birisidir. Denizin gelgit olayı neticesinde Mont Saint Michel adlı bu kayalık bazen bir yarımada, bazen de tam ada şeklini alır.
Etekleri kumsal olan bu kaya tepeye ilk manastır 1017 yılında yapılmıştır. Manastır, 1144 yılında yapılan ilavelerle daha çok büyütülmüştür. Gelen ziyaretçileri ağırlamak için manastırın yanına yeni binalar yapılmış ve zamanla bu küçücük tepe sıkışık bir köy halini almıştır.

1211-1228 yılları arasında yapılan onarımlar ve yeni binalarla burası en güzel gotik eserlerle doldurulmuştur. 14. yüzyılda tepenin kara tarafına büyük surlar yapılmıştır.

Manastır, surların içinde kalan küçük bir köyün ortasında, bütün yapılara tepeden bakar. Uzaktan ve yakından görünüşü çok heybetlidir. Deniz kabardığında tam bir ada halini alan kayalık, sular çekildiğinde bir yarımada halini alır, çevresindeki kum ve çamur düzlükleri ortaya çıkar.

Manastırın en büyük özelliği coğrafi konumudur. Fakat Mont Saint Michel, manastır başta olmak üzere, gotik eserlerin en güzellerine sahip olduğu için de bir harika sayılmaktadır.
Musa Heykelİ

Heykeltıraş olarak Rönesansın en güçlü sanatçısı Michelangelo'dur. Çok yönlü bir sanatçı olan Michelangelo, sanatına en çok titizlik gösteren sanatçı olarak da ünlüdür. Yonttuğu mermerde ince bir damar çıkmış olsa, ağız, burun veya herhangi bir yerde manayı değiştirebilecek bir yontma hatası olsa, cilalarken herhangi bir aşınma olsa veya taşınırken ufak bir çatlak veya bir sıyrık meydana gelse o işin bitmekte olduğuna bakmadan başka bir mermerde aynı figürü yeniden yontmaya başlardı. Aynı heykel üzerinde yıllarca çalıştıktan sonra ufacık bir kaza sonucunda onu olduğu gibi bıraktığı çok görülmüştür.
Michelangelo'nun şaheseri, Roma'da San Pietro in Vincoli bazilikasında, Papa Julius II'nin anıt mezarını süsleyen "Musa Heykeli"dir.

Papa Julius II, kendisi için bir anıt mezar yapılması için Michelangelo'ya başvurmuştu. Bunun üzerine hemen çalışmalarına başlayan Michelangelo, şaheserini oluşturacak heykel için lekesiz bir mermer buabilmek için, Carrara'daki mermer ocaklarında sekiz ay çalışmıştır.

Julius II ölünce yarım kalan anıt mezarın inşaatı daha sonra, daha küçük boyutlara indirilerek tamamlanmıştır. Bu anıt ve bu anıtın bulunduğu San Pietro bazilikası, Hıristiyan mabet ve mezarlarının en büyüğüdür. Michelangelo, bu eseri bazı aralarla tam 40 yılda tamamlayabilmiştir.

Heykelde Musa oturmuş vaziyettedir. Uzun sakalı vardır. Sağ kolunun altında, on emirin bulunduğu levhalar vardır. Heykelin yüzü, Papa Julius II'nin yüzüne benzetilmiştir. Fakat gözleri şimşekler çakan, enerji ve kararlılık ifade eden sert bir yüz ifadesi vardır. Vücudundan sanki kuvvet taşar. Anıt mezarın diğer figürlerinde olduğu gibi, bu heykelde de ışık-gölge oyunları vardır.

Musa Heykeli, yalnız Rönesans'ın ve İtalya'nın değil, bütün dünyanın ve bütün çağların en güzel eserleri arasında yeralmaktadır.
Neuschwenstein Şatosu

Almanya'nın Bavyera eyaletinde, Alp dağlarının eteğinde yeralan Neuschwenstein (Noyşvanştayn) Şatosu, 2. Ludwig tarafından yaptırılmıştır.
2. Ludwig tahta çıktığında henüz 18 yaşındaydı ve çok seviliyordu. Sanatı sever ve sanatçıları korurdu. Ünlü besteci Richard Wagner'in dostu ve hayranıydı. Fakat, savaşların ve büyük siyasi olayların üstesinden gelebilecek güçte değildi. 1866'da Ruslarla yapılan bir savaşı kazanamayınca içine kapandı ve kendini müziğe verdi. Aynı zamanda şatolar yaptırmaya başladı.

Ormanlarla kaplı bir tepenin üzerinde yeralan Neuschwenstein Şatosu'nun planını mimar değil, bir tiyatro dekoratörü yapmıştır. Onun için, şatonun içi de, dışı da ancak tiyatrolarda, efsanelerde ve peri masallarında görülebilecek kadar güzel bir tarzda yapılmıştır.

Şato, kuleleri ve surları ile olduğu kadar, çevresindeki manzara ile de kusursuz bir güzelliğe sahiptir. Şatodan bakıldığında karlı dağlar, gür ormanlar, yemyeşil çayırlar, berrak bir göl ve pırıl pırıl bir dere görülür. Şato içindeki daireler de kusursuz ve peri masallarını andırır güzellikte süslenmiş ve dekore edilmiştir.

Richard Wagner, kral dostu 2.Ludwig'in bu şatosuna hiç gitmemiş olmasına rağmen bugün Neuschwenstein Şatosu, Wagner Şatosu olarak anılır ve Wagner Müzesi haline getirilmiştir. Şatonun Wagner adlı salonunda, onun Lohengrin adlı operasından bir sahneyi canlandıran bir heykel vardır. Heykel, kuğuların çektiği ve üzerinde Lohengrin bulunan bir arabadır. Şatonun konser salonu da Wagner'in bir başka eseri olan Tannhauser adını taşır. Bu dramatik eser orada sahneye konmuştu. Wagner, bu şatonun yakınında yine aynı kral tarafından yaptırılan Hohenschwangan Şatosu'nda uzun süre kalmıştır.

Neuschwenstein, 19. yüzyılda yapılmış olmasına rağmen, onu ziyaret edenleri çok eski çağlara götürür. Şato, pek çok filme konu olmuş ve masal kitaplarını süslemiştir

Notre Dame Katedralİ

Fransız gotik sanatının (Rönesanstan önceki mimarlık ve heykeltıraşlık akımı) en ünlü eseri olan Notre Dame Katedrali, Paris'in ortasından geçen Seine Nehri'ndeki Cité Adasının üzerinde bulunmaktadır. Başpiskopos Maurice de Sully'nin emriyle 1163'te inşasına başlanan kilisenin ilk taşı Papa 2. Alexandre tarafından konmuştur. Fakat, her ikisi de katedralin tam olarak bitişini görememişlerdir.
Ürpertici bir ihtişama sahip olan Notre Dame Katedrali'nin 70 metre yükseklikte olan kuleleri ancak 18. yüzyılda tamamlanabilmiştir. Fransız İhtilaline kadar ülkenin dini merkezi bu kilise idi. Pierre Abelard ihtilalden kısa bir süre önce burada papazlıktan ayrıldığını ilan ederek Notre Dame Üniversitesi'ni kurmuştur.


Çevrimdışı Tutku

  • tutku
  • Arkadaş
  • Uzman
  • *
  • İleti: 2.265
  • Karizma Puanı: 338
Ynt: *DüNYaNıN En BüYüK BaŞYaPıTLaRı*
« Yanıtla #1 : 08 Ekim 2007, 00:18:31 »
Bu güzel bilgilerden +1 teşekkürler.

Çevrimdışı Metin Başpınar

  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 349
  • Karizma Puanı: 225
*DüNYaNıN En BüYüK BaŞYaPıTLaRı*
« Yanıtla #2 : 07 Ocak 2008, 11:22:11 »
Koca Mimar SİNAN ustamızın eserlerini de unutmıyalım... 440a Emeğiniz için teşekkürler..+1
« Son Düzenleme: 07 Ocak 2008, 11:23:15 Gönderen: Metin Başpınar »