TÜRK RESMİNİN SORUNLARI ÜZERİNE BİR DENEME
GİRİŞ
Resmin, Türk Kültür ve sanat ortamına girmesiyle birlikte; batıya ayak uydurma çabalarına bağlı olarak kimi yenilik hareketleri yanı sıra toplumsal hayatta da bu çabalara bağlı bir canlılık ve hareketlilik kendini göstermeye başlar. Bütüncül olarak Türk Resim Sanatı’na bakıldığında gerek Osmanlı Dönemi ve gerekse Cumhuriyet Dönemi oluşum gerekçeleri ve sorunlarıyla bir devamlılık dizgesi ortaya koyar. Yağlıboya resmin kültür ve sanat dünyamıza girmesiyle Türk resmini konu alan değerlendirmelerin birer ikişer ortaya çıkmaya başladığı görülür. Bu değerlendirmeler ve Türk resminin sorgulanmasına yönelik eleştirel anlayış, yeni koşulların belirlediği dinamiklere bağlı olarak farklılıklar gösterip günümüze kadar süregelmiştir. Ana çizgileriyle Türk resminin kaynak ve sorunlarını irdelemeye ve ortaya koymaya çalışan bu oluşumların sistematik bir yapı gösterdiği de gözden kaçmaz. Türk resmine ilişkin bu değerlendirme, görüş ve yorumları belirli başlıklar altında toplamak mümkündür.
.1.Eğitim Sorunu
Batı ile ilişkilerin büyük bir ivme kazandığı Tanzimatla birlikte Türk Kültür ve Sanat hayatına yağlıboya resmin de girdiği bilinmektedir. Bu dönemde bir yandan kaynağı önceki dönemin geleneksel anlatım biçimlerine dayanan bazı alışkanlıklar ile batı anlayışının birlikte yoğrularak yeni bir sentezin sanat hayatını belirlediği görülür. Başlangıç dönemlerinde Türk resmine ilişkin yapılan değerlendirmeler daha çok ressamların içerisinde bulunduğu maddi olanaksızlıkların vurgulanmasına yönelikti.
Osmanlı Devleti’nin çöküşünü engellemek düşüncesiyle Avrupa eksenli hareketler içinde hem askeri hem de eğitim içerikli kimi yenilikleri uygulama çabaları yanında resmi ve sivil okulların programlarına resim dersi de eklenmiştir. Başlangıçta ordunun teknik alandaki gelişimini sağlayacak bir görev üstlenerek Türkiye’ye giren resim daha sonraları ilk ve ortaöğretim düzeyinde okutulan bir ders halini alır. Bu bağlamda resmin okullarda yüzeysel ve basit bir şekilde öğretilmesi yakınma konusu olurken resim ve mimarlık alanında bir okulun açılması ve her yıl resim sergilerinin düzenlenmesi gündeme getirilir.(Karal,. 1969)
Avrupa’ya gönderilen sanatçıların yurda dönmesiyle birlikte sanat hayatında bir hareketlilik göze çarpar. Bu dönem değerlendirilirken sanatın bir türlü toplumda arzu edilen ilgiyi görmediği yakınma konusu olurken sanatçıların da “bir adım ileriye gidemeyerek yurda döndükleri gibi kaldıkları ve eserlerini anlayacak bir gözün Türkiye’de henüz bulunmadığı oysa sanatın onu anlayabilen bir çevre ile ilerleyebileceği vurgulanmaktadır.” ( Anonim, 1338/ 1922)
Sanatın ve sanatçıların İstanbul ve Ankara dışına çıkamadıklarını belirten Refik Ahmet SEVENGİL sanatın bu iki şehirde yalnızca belli bir kesime seslendiğini ifade ederken sanatın da geleneğin içinden gelen bir anlayışı temel almasını ve yeni hayatın bu temel üzerine yükseltilmesini istemektedir. ( Sevengil, -1950 )
Sabri Berkel halkı eğiten faaliyetlerin planlanmasına, sanatçının dışarıdan tanıtılma gereğine , sanat eğitimi veren kurumların yetersizliğine işaret ederek bu sorunların bir an önce çözülmesini istemektedir. (Anonim-1958) Aynı konuda devletin belirli bir programı ve politikası olmadığını belirten Nurullah Berk sanat alanında yurt içinde ve dışında ne yapılması gerektiğinin belli olmadığını vurgulamıştır.( Berk,1958) Bu arada Türk resminin en önemli problemlerinden biri hatta en önemlisi olarak resim sanatı hakkında yazıların, kitapların yok denecek kadar az olması ifade edilmektedir.( Turani,1966)
Sanat eğitiminin yalnızca okullarda verilen örgün eğitim olarak görülmemesi gerektiği aksine sanatın yurdun en uzak köşelerine kadar yaygınlaştırılması için tutarlı bir eğitim anlayışı ile işe başlamak gerektiği vurgulanmaktadır.
Sanatın gelişimine ilişkin düşüncelerini açıklarken; Devlet Resim ve Heykel Sergisi yönetmeliğinin değiştirilmesi, başkentte bir akademi ve ulusal galerinin kurulması ile uluslararası sergilerin düzenlenmesinin güzel sanatlar müdürlüğüne önerildiği görülür. ( İslimyeli, 1970)
1980’li yıllara gelindiğinde sanat eğitimcisi yetiştirme sistematiğinin bir türlü oturmadığı, hala resim yapmayı röprodüksiyonlara bakarak öğrenen kuşakların yetiştirilmeye devam edildiği yakınma konusu olur. (Koçak,1983). Aynı konuda “yaratıcılığın gelişmesinin akademik bir sorun olmaktan çok sosyal hareketliliğe ve sosyal psikolojik verilere bağlayan Jale Erzen ‘ne bireyin ne de çevrenin değeri hakkında bilinçlenmemiş bir kültürde bütün sanat dallarının bocalayacağını’ ifade etmektedir. (Erzen,1983) . Türkiye’de, aile anlayışı ve görgüsü çocukta yaratıcı gücü ortaya çıkarmaktan uzaktır. Çocuk ilk ve orta öğretim kurumlarında ders programlarından usanmakta, eğitim salt sanat eğitimi yapan yükseköğretim kurumları içeriğinde gerçekleştirilmektedir. Yaygın halk eğitimi ile okul sonrası eğitim anlayışı ise bireylere katı sağlayacak kadar gelişmemiştir. (Atagök,1983) Süleyman Saim Tekcan’a göre sanatçı probleminin halledilmesi için sanatçı yetiştirme sistematiğinin devletçe ele alınıp memur sanatçı, hoca sanatçı yerine özgün sanatçı yetiştirilmesi gerekmektedir. (Tekcan,1983)
Farklı dönemlerdeki sanatçı ve sanat eğitimcilerinin görüşleri incelendiğinde Türk Resmindeki eğitim sorununun gerekli yasal düzenlemelerin yapılmayışı, çeşitli eğitim kademelerinin programlarında ve uygulamalarında sanat eğitimine gereken önemin verilmediği ve toplumda sanatın gereken ilgi ve desteği bulamadığı görüşünün ağırlık kazandığı görülmektedir. Bu sorunların günümüz Türkiye’sinde de koşulların ve eğitim sisteminin değişmiş olmasına rağmen hala devam ettiği söylenebilir.
2.Müze-Galeri Eksikliği
Resim sanatı Cumhuriyet öncesi dönemde Tepebaşı Belediye Bahçesi’nde, Tarabya Rum Okulu’nda, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde ve Galatasaray Lisesi’nde düzenlenen sergiler gibi sınırlı sayıdaki mekanda halkla buluşurken, eser sergilemede karşılaşılan güçlükler sıklıkla yakınma konusu olmuştur. Türkiye’de resmin anlaşılamamasında ve plastik sanatların bir türlü kök salamamasında müze ve galeri eksikliği önemli bir etken olarak sayılmaktadır.(Berk, 1943)
Türkiye’de resim zevkinin de bir türlü oluşmayışını sergi yokluğuna bağlayan görüşlere de rastlanmaktadır. (Eyüboğlu,1946) Aynı problemin yüz yıl önce bilinmesine rağmen dönemin maddi olanaksızlıkları nedeniyle bir türlü çözülemediğini vurgulaya Refik Epikman sergi evlerinin eksikliğine değinmektedir.( Epikman,1947)
Adnan Turani’ye göre; özel galerilerin her görüşten eseri bir arada veya ayrı ayrı sergiledikleri için inandırıcı olamadıkları, oysa batı ülkelerindeki gibi her galerinin bir sanat görüşünü temsil etmesi, her galerinin eleştirmenler temin etmesi, farklı görüşlerin tartışılacağı ortam yaratacak ve satış olanağı doğuracaktır. Sanatın korunması için devlete yakınmanın anlamı yoktur. Çünkü sanatın yaşama ortamı devlet eliyle değil özel galerilerin çoğalmasıyla olacaktır.(Turani, 1966)
1970’ler gelindiğinde Resim ve heykel Müzesi’nin kurtarılacağı yolundaki haberlerin büyük bir heyecan yarattığı ifade edilirken Ankara’da Ulusal Galeri’nin kurularak uluslararası sergilerin açılması gündeme getirilmiştir. ( İslimyeli,1970)
Türk resmindeki sorunlardan biri olarak görülen müze ve galerilerin eksikliği konusunun geçmişten günümüze doğru değişerek geldiği görülür.Başlangıçta yok denecek kadar az olan sergi salonlarının ve özel galerilerin sayısı günümüzde büyük kentlerin ara sokaklarına yayılacak kadar sayısal bir fazlalığa ulaşmıştır. Ancak bu galerilerin büyük bir bölümünün çeşitli olanaksızlıklar nedeniyle yaşama şansı kalmamış ancak belli başlı galeriler uzun ömürlü olabilmiştir. Sanatın Anadolu’da yaygınlaşmasında önemli bir görev üstlenen Güzel Sanatlar galerileri ve bu galerilerin işleyişindeki yasal değişiklikler hala tartışma konusu olmakla birlikte nitelikli sergilerin büyük kentlerin dışına taşmadığı önemli bir eksiklik olarak vurgulanabilir. Değişen dünya şartları , küreselleşme ve Avrupa Birliği’ne uyum kapsamındaki değişiklikler sanatta da heyecan verici gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda özel sermayenin sanata desteği anlamlı görülmektedir. Özel müzeciliğin az sayıda olsa da önemli bir ivme sağladığı söylenebilir. Özellikle İstanbul’da Modern Sanatlar Müzesi’nin açılması gecikmiş bir uygulama olsa da, kayda değer bir gelişmenin başlangıcı olarak önemli görülmektedir.
3.Ulusal-Yerel Değerler ve Gelenekten Yararlanma Sorunu
Türk resminin bir türlü arzu edilen düzeyde ve kimlikte kendini gösterememesinin gerekçesi olarak gelenekten yararlanamadığı kendi kültür, mitoloji ve ulusal birikimlerini resme aktaramadığı gösterilmektedir. Gerçekten de yerel olan ile ulusal olanın ne olduğu henüz kavram olarak bile herkesin hemfikir olduğu bir tanıma kavuşamamıştır . Bu durumda sanatçının yapıt üretirken besleneceği kaynaklar doğal olarak batıda denenmiş örnekler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu durum her ne kadar eleştiri konusu olsa da batı kaynaklarının tıpkısı biçiminde bir adaptasyon olarak algılanması da haksızlıktır. Kabul edilmelidir ki Türk resmi batı sanatının yaşadığı çok yönlü akımlar karmaşasına benzer bir macerayı hiçbir zaman için yaşamamıştır. Zira bir taraftan kendi kültürel ve sanatsal referanslarının niteliği öte yandan bu durumun belirlediği bakış ve değerlendirme açıları böyle bir benzerliğe izin vermemiştir. Ancak Türkiye’de hemen her alanda ısrarla gerçekleştirilmek istenen çağdaş gelişmelerin çözümü belli olmayan sorunlarla dolu bulunması ve bunlara çözüm arayışı batı ile olan ilişkilerin hız kazanmasına ve kimilerine göre de Türk resminde itiraf etmek gerekir ki belirleyici olmasına neden olmuştur.
Türk resminin en önemli sorunlarından biri ressamların milli bir gayeden mahrum olmalarında gören Mustafa Şekip Tunç gibi Türk resminin esas problemini milli karakteristik meselesinde gören anlayışlara da rastlanılmaktadır.( Dranas, 1940) Bu arada Türk resmi ve heykeli üzerine kimi görüşler sergilenirken geleneğin içinden gelen bir sanatın temel alınmasının ve gelecekteki hayatın ve ruhun bu temeller üzerinde yükseltilmesini isteyen anlayışlara rastlanılmaktadır. Türkiye’de büyük idealler ve düşüncelerde yükselen bir sanat biçimi desteklenirken, Türk toplumunun mitolojisinden ve bu toplumun sanatsal yaratıcılığından izler taşımayan resimlerin ödüllendirilmesi eleştirilmekte ve bu sorunun önemli boyutlara ulaştığı ifade edilmektedir. ( Genç,1983)
Her sanat türünün kendi geçmişinden, birikiminden yararlanmasıyla, geçmişi yaşaması , taklit etmesinin ayrı ayrı şeyler olduğunu belirten Turgay Gönenç sorunu şekliden çok içerikte, içeriğin yeniliğinde bulmakta ve bu yolun geçmişi yadsımaktan değil, iyi özümlemekten geçtiğini vurgulamaktadır. ( Gönenç ,1983)
Sanatta hayal edilen düzeyin gerçekleşmesini; kuşaktan kuşağa kopuksuz geçişlerin olmasına, çok yönlü gelişmelere açık, evrensel ölçütlerle, özgün, çağdaş bir resim sanatının yakın gelecekte çiçeklenmesine akılcı destek sürekliliği olan tutarlı beslenmelerle, milli kültür politikasından soyutlanmaksızın ve gereken önemi vermekle mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Bu bağlamda “elli milyonu aşkın dinç bir insan kaynağı var. Üzerinde yaşadığın topraklar tarihsel boyutuyla insanlık tarihinin derinliklerine uzanır. Sayısı bilinmez uygarlıkların beşik ve mezarını bağrında saklar. Halk biliminden söz açsak akıl almaz bir çeşitlilik ve zenginlik kamaştırır gözlerimi. Tüm bunların sahibi olarak çağdaş evrende daha gür çıkmalı sesim” diyen Ali Teoman Germaner, bütüncül açıdan kültürün sanat için önemli bir kaynak olduğunun vurgulamaktadır.
4.Sanatta Özgünlük-İçerik Yeniliği- Sorunu
Türk resminin karşı karşıya olduğu sorunlarından biri olan özgünlük M.Zahit Büyükişleyen’e göre yaşadığımız çağ birbiriden farklı etkin geleneklerin, sanatın ortaklaşa kavram potasında kişi özgürlüğüne göre şekillenmekte ve elde edilen ürünün hangi kaynağa dayanırsa dayansın çağın sanatı olma anlamını taşımaktadır. Sanatta esas problemin kişilik olduğunu belirten Büyükişleyen, sanatta özentiye yer verilmemesi gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır.(Büyükişleyen, 1983 ) Aynı görüşleri benimseyen Mustafa Aslıer ise resim sanatının temel sorununun her çağda ve her ülkede, çağına yakışan özgün yapıtı yaratabilmek olarak kabul etmektedir.(Aslıer, 1983 )
Çalışmanın başarısı, alanında ilk, tek, özdeşsiz olmasında gizlidir. Yapılan çalışmalar tamamıyla yeni bir içerik olarak sunulmadığı , özgün bir eser yaratılmadığı sürece sanatçı kendini kandırmanın ötesine geçemez. Bu tür çalışmalar eskiyi tekrar etmekten öteye varmadığından sanatta değişme ve gelişmeden de söz etmek olası değildir.
5.Ressamların Öznel Tutumları
Ressamların kendilerini aşmaları ve eserleriyle gurur duymaları haklı bir sevinç kaynağı olarak görülürken kimi ressamlarında sadece sanatçılıkta geçirmiş oldukları yıllarla kendilerini kanıtlamaya çalışmaları sanatın gelişiminde bir engel olarak ortaya çıkmaktadır. Hiç şüphesiz yıllarını sanata vermek önemli bir unsurdur ancak sadece bu yılların arkasına saklanılarak değişme ve yenileşmeye gözlerini kapamak, kendini gerçekleştirme boyutunda ressamların ve resim sanatının bir sorunu olarak göze çarpmaktadır. Cumhuriyetten günümüze yerli sanatçılarımızın birdenbire hem ressam, hem öğretmen hem sanat eleştiricisi hem de danışman olduğunu belirten Altınok bu karşıt görevlerin bir kişide toplanmasını ya da belli kişilerin tekelinde bulunmasını sakıncalı görmektedir (Altınok,1979) Öte yandan Cengiz Çekil’de sanatçıların kendilerine güvenmemelerini temel sorun olarak gördüğünü ifade etmektedir. Kendine güvenen sanatçıların resmin her türünde eşsiz eserler verebileceğine işaret etmektedir.( Çekil,1983)
6.Sanatın Anlaşılamaması Sorunu
Ülkemizde uzun yıllar sanatın ve sanatçıların İstanbul ve Ankara’ dışına çıkmamış olmaları ve bu şehirler dışında yaşayan halkın sanatla karşı karşıya gelmemesi sanattan anlayan bilinçli bir toplumun yetişmesini de engellemiştir. Öte yandan sanatçıların da anlaşılamama korkusuyla bu şehirlerin dışına çıkamamış olması da resmin gelişmesinde ve yaygınlaşmasında önemli bir sorun olmuştur.
7. Sanatçıların Güvenceden Yoksun Oluşu-İlgisizlik ve Olumsuz ortam Sorunu
Sanatın bir türlü kurumsallaşamaması sıkça yakınma konusu olurken, sanatçıların her hangi bir güvenceden mahrum kalmaları önemli bir sorun olarak görülmektedir. Sanat akımları ve uygulamalarının yokluk ve ilgisizlik içinde bir türlü gelişemediği belirtilmekte,bu boşluğu da modası geçmiş örneklerin doldurması ile gerçek sanata ulaşmanın geciktiği vurgulanmaktadır.(Anıl, 1951). Devletin sanatı ve sanatçıyı korumaya yönelik kimi düzenlemeleri yapmasına rağmen henüz arzu edilen bir düzeye ulaşılamadığı görülüyor. Bu bağlamda sosyal güvenceden yoksun sanatçıların emeklilik hakkı alabilmek yapılan yasal düzenlemenin uygulanmasında karşılaşılan güçlükler, sanatçıların onurların kırıldığı boyutlara ulaşmıştır.
Sanatın ve sanatçının karşılaştığı problemler ortak nedenlere dayandığı için bu sorunların Türkiye’de ya da başka ülkelerde farklı olmadığı da gözlemlenmektedir.(Aslıer, 1983)
8. Devlet Sanatçı ilişkileri
Sanatın ve sanatçının yetiştirilmesi ve geliştirilmesinde devletin üzerine düşen görevi yerine getirip getirmediği sıkça ele alınan bir konu olmuştur.Sanatın planlanmasında, sanat eğitiminin geliştirilmesinde devletin öncü olması gerektiği belirtilirken ,devlet – sanatçı ilişkisinde ki kopukluğa dikkat çekilmiştir.Aynı konuda görüşlerini açıklayan Özer Kabaş; devletin desteklediği büyük ustalara dayalı, çağdaş, oturaklı ve yerleşik atölye oluşturma geleneğinin giderek azalması ve Türk resminin bir yandan çoğalarak, diğer yandan amatörleşmesini eleştirmektedir.(Kabaş, 1983). Bu bağlamda devletin sanat ve sanatçıya desteği daha çok soyut bir düzlemde kaldığı, yarışmalar, ödüller, sergiler somut bir gelişmeye zemin hazırlama da yetersiz kaldığı gibi, Devlet sanatçığı kimliği ile güzel sanatlar galerilerinin işleyişi hala tartışma konusu olmaktadır. Bu arada ekonomik yetersizliklerin sonucu kimi hükümetlerin uygulamaya koyduğu tasarruf tedbirleri de kültür ve sanat alanında olumsuz etkiler yaptığı düşünülebilir.
9. Sanatta Tekelleşme Sorunu
Türk resminde öteden beri kimi tekelleşmelerin olduğu dostluk ahbaplık ilişkilerine dayanan bu grupların, yetkililerle bağlantılar kurduğu bir yakınma konusu olmuştur. Özellikle devlet eliyle yürütülen kimi sergilerde ve yarışmalarda kimi jüri üyelerinin objektif davranmadığı yarışmalardan önce hangi sanatçıların ödüle layık görüleceğinin pazarlığının yapıldığı şeklinde ağır eleştiriler yapıldığı görülmüştür. Kişisel çıkarların baş tacı edilerek sanatın öteden beri belirli kimselerin tekelde kalmış olduğu ifade edilmektedir. (Anonim,1966) Benzer konularda ki yakınmaların zaman zaman dile getirildiği gözden kaçırılmamaktadır (Altınok, 1979).
10.Eleştiri-Eleştirmen Sorunu
Türk resminin gelişip çiçeklenmesinde yapıcı ve yol gösterici bir görevi üstlenen eleştirinin arzu edilen bir düzeye ulaşmadığı sıkça dile getirilmiştir. Oysa hem sanatın gelişmesi hem de geniş kitlelere ulaştırılması ve toplumda yaygınlık kazanabilmesi tutarlı bir eleştiri anlayışının var olmasıyla mümkündür. Bir elin parmaklarını geçemeyecek eleştirmenlerin anlamlı çabaları önemli bir boşluğu doldurmakla birlikte, ancak yeterli görülmemektedir. Zira henüz sanatı anlayan onu değerlendiren bir gözün olmayışı yada ilgisizlik bir bakıma eleştiri eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda sanat-sanatçı ve toplu ilişkisini kaçınılmaz üçüncüsü olan eleştirmenin köprü fonksiyonunu yerine getirmesi her zaman beklenmektedir (Aksügür,1983).
SONUÇ VE ÖNERİLER
Türk resmi, batıdaki benzer örneklerinin geçirdiği uzun ve tarihsel sürece paralel bir geçmiş yaşamadığı gibi benzer tartışma ve eleştirel geleneğine de sahip olmadığı söylenebilir.
Tazimatla birlikte kültür ve sanat ortamında girmiş olmasına rağmen giderek önemli aşamalar kaydetmiştir. Resmin hemen her anlayışının denediği, bireysel yorum ve anlatımın giderek belirginleştiği özgün örneklerle önemli bir çizgiye geldiği söylenebilir.
Resmin üzerine yapılan eleştiri ve yorumlar incelendiğinde dönemin sosya-ekonomik ve kültürel koşullarına bağlı düzey ve içerikte sorunların dile getirildiği görülür. Bu bağlamda, resim sanatımızın genel gelişimi ile karşılaştığı sorunlar saptanabilmektedir. Dile getirilen söz konusu sorunlar saptanabildiği sürece her sorunun aynı zamanda kendi çözüm önerisini de getireceği düşünülebilir. Sorunların çözümünde aşağıda verilen öneriler bu alandaki çalışmalara ışık tutabilir.
1- Türkiye’de sanat ve sanatçının arzu edilen bir düzeye ulaştırılabilmesi için ilk öğretimden başlayarak orta öğretim kurumlarının program ve içeriklerinin gözden geçirilmesi ve güzel sanatlar liseleri ile sanat eğitimi veren yüksek öğretim kurumlarının yaygılaştırılması önem taşımaktadır.Sanatın sadece eğitim kurumlarında değil aynı zamanda yaşam boyu sürecek bir etkinlik olarak doğumdan ölüme kadar bir alanı kapsaması için proje ve programlar hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır .
2- Plastik sanat yapıtlarının sergileneceği Devlet Güzel Sanatlar Galerileri il ve büyük ilçelerde açılmalı ve nitelikli periyodik sergiler düzenlenmelidir. Özel galeriler teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Mevcut Müzeler geliştirilmeli ve yenilerinin açılması için gereken tedbirler alınmalıdır. Özel koleksiyonculuk özendirilmeli ve hareketli bir sanat ortamı oluşturulmalıdır.
3- Çağdaş Türk resmi bir yandan dünya ölçeğinde olmaya çalışırken öte yandan kendi kültürel kaynaklarından da yararlanabilmelidir.
4- Resim alanında öz ve biçim sorunlarını deneysel araştırmalarla çözüp özgün yorumlara ulaşabilmelidir.
5- Sanatçılar eleştiriye açık yapıcı ve yaratıcı yönden bir tavır ortaya koymalıdır.
6- Sanatın geniş kitleler tarafından benimsenip anlaşılabilmesi için gereken tedbirler alınmalıdır.
7- Sosyal güvenceden yoksun sanatçılar mutlaka yaşamlarını sürdürebilecekleri bir güvenceye mutlaka kavuşturmalı, sanatçıların her türlü sorunu çözülmelidir.
8- Devlet sanatçı ilişkileri sağlam ve sürdürülebilir bir zemine oturtulmalıdır.
9- Tek yargıç özentisinin duygusal ilişkisine dayanan tekelleşme anlayışı mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.
10- Resim sanatının gelişimini,derinleşmesini ve yeni ufuklar kazanmasını sağlayacak eleştirmenlerin teşvik edilerek bu alanda çalışma yapmak isteyenler özendirilmelidir.
DOÇ.DR. ALAYBEY KAROĞLU
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ
RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ