Gönderen Konu: Kamusal Sanat Kamusal Kültür Yaratır  (Okunma sayısı 7041 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Kamusal Sanat Kamusal Kültür Yaratır
« : 21 Ağustos 2008, 10:49:06 »

Kamusal Sanat Kamusal Kültür Yaratır 
 
 


Kamusal alan kavramı Türkçe’de son zamanlarda çok sık kullanılır oldu. Fakat buna rağmen kamu sözcüğüyle neyi kastettiğimizi yeterince bilmiyoruz. Çünkü, ortalık yerde, topluma dönük olarak yapılan sanata 'kamusal sanat' (public art) diyoruz. Kamusal sanat ani, samimi ve etkileşime açıktır. Kent yaşamının acımasızlığına meydan okuyan renkli bir kutlamadır. Kamusal alanın topluma geri kazandırılmasıdır. Sanatçı ile sokaktaki izleyicinin etkileşmesini sağlarken, izleyicileri etrafında olup bitenleri farkına varmaya teşvik etmesidir. Kamusal sanat kamusal diyaloğu, farkındalığı ve kamusal alanda yapılan sanata verilen değeri ileriye taşımaktır.

 

Şöyle bir mizansen düşünün; insanlar sokaklarda, vitrinlerde ansızın sanat yapıtlarıyla karşılaşıyor. Semte bir heyecan, ruh, kıpırtı gelmiş durumda. Çeşitli sanatçılar 'kamu', halk, toplum, kentliler, mahalle sakinleri için sanat yapıyor. Köşe başında karşıya geçmek için bekleyen penguenler, bir başka köşede ayağa kalkmış bir kol saati, dörtlü bir yol ağzında boyanmış yaya geçitleri, kırmızı giymiş ağaçlar var ortada. İşin ilginç yanını sanatçılardan ve yapıtlardan çok insanlar oluşturması. Çünkü, biraz da kendi iradelerinin dışında, davetsiz ama görmeye zorunlu oldukları bir sergiyi izliyorlar. Gözlerini kapatarak geçemeyeceklerine göre bu sergide yer alan kimi yapıtlar onlarda yaşamayı sürdürecek.

 

Kamusal sanat, yaklaşık son 35 yıldır yaygın olarak kullanılan bir sanatsal üretim alanı. Özellikle 1970'li yıllarda belli bir yaygınlık kazanmıştı. Bunu anlamak çok kolay. Çünkü, 1970'ler dünyanın her yerinde siyasal bilincin, tavrın, atılımın, etkinliğin doruğa çıktığı bir dönemdi. Gerek mekan, gerek sanatçı- izleyici ilişkisi, gerekse sanat yapıtının oluşum süreci açısından kamusal sanat, farklı açılımlar sunan bir yol gibi görünüyor. Görsel sanatın müze, galeri gibi kapalı ortamlar yerine günlük hayatın içinde, herkesin ulaşabileceği mekanlarda, izleyiciyi katılımcıya dönüştürerek deneyimlenmesine olanak veriyor. Amaç, çevremizde olup biten politik yada apolitik olayları, insan ilişkilerini ve çeşitli dinamikleri izleyiciye göstermekten çok, ortak bir üretim süreci içerisinde bunları görmek için gereken farkındalığı oluşturmak.

 

Açık hava heykellerinin çevresiyle ilişkisini, toplu kullanım alanlarındaki sanat ürünlerinin yaşama katkılarını değerlendirerek, heykellerin insana ve kentsel mekanlara etkinleri düşünün. Kent, insanla var olan bir öğeler bütünüdür. Kentsel mekanlar ise, toplumsal ve kişisel yönden bir kültür ürünü, sanatçılar açısından da birer yaratım alanıdır. Heykelin, insanın var oluş serüveninde önemli anlam oluşturma aracıdır. Heykel, Rönesans döneminden itibaren mimari yapıdan koparak kendi bağımsız anlamını tanımlamaya başladığını ve kentsel mekanın odağı haline gelmiştir.

 

Heykel, 20. yüzyılla birlikte köklü değişimler geçirmiştir. Heykelin, müze objesi olmaktan çıkarak yaşamın içine katılması, izleyici ile yeni ilişkiler kurarak edilgen konumdan çıkması, iç mekandan dış mekana dönüşünü güçlendirmiştir. Heykel, müze ve galeri gibi mekanlardan dışarı çıkarak, kent meydanlarına, sokaklara ve alanlara taşınmıştır. Bu noktada sanatçılar, yeni bir çevre yaratılmasında etkin görevler almış, çevrenin değişim ve gelişimleriyle bütünleşmişlerdir. Sanatçıların çevresel çabaları, mekanları daha yaşanabilir duruma getirme ve yeni bir kimlik kazandırma istekleri ile ortaya çıkar. Bu çabalar, sanatı ve sanatçıyı daha geniş çevrelere seslenir duruma getirerek kent içerisinde varlığını duyurmaya ve sanatın sınırlarını genişleterek insanları sanatsal etkinliğe katılamaya kadar uzanır.

 

Sanat, toplumsal pratikleri belli duyarlıkta destekleyen ve tamamlayan bir gücü vardır ve toplumsal hareketleri mayalandıran, rutin hayata bakış açısı kazandıran bir vazgeçilmezdir. Kamusal alanda sanat, kentin meydanlarında tarihin önemini vurgulayan heykeller olarak karşımıza çıkabilir ya da orada bir performansa dönüşebilir. Sanat, sosyal sınırları kaldırıcı ve dışlanmış insanların katılımını sağlayıcı bir araç da olabilir. Bağlam ve işlevi duyarlı biçimde yansıtılan kamu alanları, ziyaretçilere girdikleri ilişkilerin temelinde konumlanmış bir bağ duygusunu, bir kolektif bilinçaltını aşılar. Bu kolektif bilinçaltının kabul edilmesi, büyük mimari yapıtlara hayat veren manevi öğelerden biridir. Cemaatlerin dini vecibelerini gerçekleştirdikleri camiler, kiliseler, sinagoglar; kültürel etkinlikleri izledikleri müzeler, opera binaları, sinemalar eğitim aldıkları üniversiteler ve kütüphanelerin mimari özellikleri bu bilinci aşılayan anıtsal yapıların inşaasına neden olur. Kamusal kültür yaratmak, hem sosyal etkileşim için kamusal mekan biçimlendirmeyi hem de kentin görsel sunumlarını inşa etmeyi kapsar.

 

Bir şehirde en önemli tasarım öğesinin, içindeki gösterge sistemlerini birleştiren ve onu daha büyük bir toplumdaki global tüketim kültürüyle eklemleyen birleştirici unsurdur. İnsanın varlığını doğru bir şekilde sürdürebilmesi için, dokulanışı açısından şehirlerin doğru politikalar izlemesi gerekiyor. Sanat; yapıtı sergilemekle tanımlanmış kapalı alanın dışına çıkınca, dış mekan sanata zemin oluşturan bir yer halini alıyor. Bu noktada şehir bazen sanatın gösterildiği mekan halini alırken bazen de kendisi sanat yapıtı rolünü oynuyor.

 

Sanat yapıtı, izleyiciye sunulması gereken bir şeydir. Sanat yapıtının varlığı bir izleyici kitlesinin onu 'tüketmesine' muhtaçtır. Kitleyle estetiğin ilişkisi. Kitlenin bir bilinçsiz kalabalıktan çıkıp nitelik kazanması için estetikle bütünleşmesi zorunludur. Kamusal sanatta amaç halkla, kitleyle, toplumla daha demokratik bir ilişki kurmaktır. Bir sanatçı yapıtını oluştururken onun nasıl, hangi ortamda, hangi koşullarda anlamını en iyi vereceğinin hesabını da yapar. Bu sadece yapıtın içinde bulunduğu ortamla ilgili değil, onun boyutlarıyla bile ilgili bir şeydir. Bir yapıtın daha küçük ya da büyük olması anlamını değiştirecektir. Aynı yaklaşımla hareket eden sanatçı bir yapıtın da orada, kamusal bir ortamda bir alanda, bir meydanda, bir sokak içinde, bir vitrinde en olgun düzeyde biçimleneceğini öngörür. Kamusal sanatın ilk aşaması budur. İkincisi, kamusal sanat bir tepkiyi, bir sorgulamayı veya bir cevabı içerir. Sanatçı, bireysel, artistik, toplumsal sorumluluğu etrafında o tepkisini ortaya koyar. Bu bir paylaşma, bir katılım, bir etkileşim ve iletişim sürecidir. Bu nedenledir ki, iktidarların meydanlara taşıdığı sanattan çok farklı olarak, meydanlarda ortaya çıkmış yapıtlar karşısında iktidarlar çoğu kez ürker. Onlara tepki gösterir. 1990'larda, New York'ta Federal Plaza'da ortalık yerde duran, aslında kamusal sanatla da ilgisi olmayan, minimalist sanatçı Richard Serra'nın yapıtı şu veya bu nedenle yetkililer tarafından ortadan kaldırılmak istendiğinde ve kaldırıldığında bu tartışma gene açılmıştı. Kim, hangi yetkiyle yapıtları meydanlara koyabilir, kim onları kaldırabilirdi? Kamusal sanat, sonuna kadar, sonsuza kadar 'orada' duracak bir nesne değil. Bir süre sonra eskiyecek, aşınacak ve yitip gidecek. Kamusal sanat, bir dayatma içermiyor. Bu, onu yönetimlerin kentsel alana kimseye sormadan dikilen havuzlardan, anıtlardan, heykellerden ayırıyor. Toplumsal yaşamda insanlarla doğrudan yüzyüze gelen heykeller kamuya aittir. Kamusal alan heykellerinin izleyicileri o alanda yaşayan tüm insanlardır, ilettikleri görsel mesajın insanlara doğrudan ulaşır.

 

Kamusal sanat, insanı şaşırtan ve mekânla insanın ilişkisini farklılaştıran bir özelliğe sahip olmalıdır. Toplumsal sanat, çevredekileri sanat aktivitelerine katılmaya teşvik ederek, çevreyi pozitif olarak etkiler ve kullanıcıların kamusal mekânı sahiplenmesine olanak sağlar. toplum merkezli bu sanat projelerinin amacı kamusal mekânın ulaşılabilirliğini kullanarak, sanat eseri yaratım sürecine toplumu da dahil etmektir. Kamusal sanat, insanların farklı yaşamsal deneyimlerini arttırmak üzere kullanımını desteklemeye yönelik bir adımdır. Kamusal sanat, karşılıklı anlayış, hoşgörü ve saygı temeline dayalı bir barış toplumunun oluşması ve bunun bir parçası olarak kamusal alanda üretilen sanata toplum tarafından verilen önemin geliştirilmesi, sanatın herkes için ulaşılabilir hale getirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

 

Kamusal sanat eserleri genellikle halk tarafından sevilip beğenilmesine rağmen bazen sevilmeyebilir de. Sevilmeyen kamusal sanat örnekleri denince hemen aklımıza, Manhattan’daki Federal Plaza’yı iki eşit parçaya ayıran dalgalı çelik perdeler gelecektir. Richard Serra tarafından gerçekleştirilen bu yerleştirme, ofis çalışanları arasında huzursuzluğa yol açmış, uygulanışından 8 yıl sonra kaldırtılmıştı. Cetral Park’a yerleştirilen ‘The Gates’ ise kamusal sanat projeleri içerisinde en çok sevilenlerden biri. yapıldığı günden beri pek çok turist yalnız bu eseri görmek için Central Park’a geliyor. Aslında, kamusal sanatın çok sevilmesi ya da sevilmemesi değil, kente yeni bir şey katması ve insanları bu katkı üzerine düşündürmesi önemli. Kentsel yaşamı sorgulayan, sorgulatan, o yaşama yeni bir katkı sunan kamusal sanat, galeri sanatçılığından her zaman çok daha farklı ve çok daha zor olmuştur.

 

Türkiye’de kamusal sanat gelişmediği için kamusal sanatın yarattığı kamusal kültürden söz edilemez. Oysa birçok ülkede ‘Kamusal Sanat Fonu’ vardır. Örneğin New York ile Manhattan’ın kamusal sanat fonu birbirinden ayrıdır. Bu fonların vakıflarda olduğu gibi bir yönetim teşkilatı vardır. Kamusal sanat eserleri için sanatçılar doğrudan bu fona başvurarak çalışmaları için kaynak alabiliyorlar.

 

Maalesef henüz ülkemizde bu tarz bir uygulama mevcut değil ama zaman zaman sanatçılarımız kamusal sanat eksenin eserler de vermiyor değiller. En son benim hatırladığım, - hatırlamak istemediğim – Changa’da, Serkan Özkaya’nın kamusal alanda sanat merkezli, ‘bana onun kellesini getirin’ adlı çalışmaydı. Sadece belli bir zümreye hitap ettiğinden midir bilmem bana son derece itici gelmişti. Kamusal sanat, galeride değil, dışarıda yapılan sanatı kapsıyor. Başka bir alanın dinamiğinin içine yerleşebilen bir sanat anlayışı. Bu bakımdan bu çalışmanın tam olarak kamusal sanat tanımına uygun olduğunu düşünmemiştim. (Hala öyle düşünüyorum)

 

Sözün özü, kamusal sanat alanında son derece zayıfız ve kamusal sanatın getirdiği kamusal kültüre de hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız var.

burdan alıntıdır
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: Kamusal Sanat Kamusal Kültür Yaratır
« Yanıtla #1 : 28 Nisan 2009, 17:28:16 »
Paylaşım için teşekkürler canım, +1  340a
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı fatmaşahin

  • f@tm@ş@hin
  • Uzman
  • *****
  • İleti: 1.413
  • Karizma Puanı: 545
Ynt: Kamusal Sanat Kamusal Kültür Yaratır
« Yanıtla #2 : 28 Nisan 2009, 17:33:58 »
paylaşım için teşekkürler

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: Kamusal Sanat Kamusal Kültür Yaratır
« Yanıtla #3 : 05 Haziran 2010, 11:17:26 »
güzel bir konu ve paylaşım .. teşekkürler...