Gönderen Konu: Sanatta Soyut Eğilimler  (Okunma sayısı 5631 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi ilker

  • İlker ÖZTÜRK
  • Administrator
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 8.589
  • Karizma Puanı: 1882
    • GorselSanatlar.NET
Sanatta Soyut Eğilimler
« : 05 Temmuz 2007, 12:31:13 »

1912 yılında Vassily Kandinsky'nin (1866-1944) "Concerning The Spiritual In Art", "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adını taşıyan teorik kitabı yayımlanır. Bunu Mondrian'ın (1872-1944), 1919-20 tarihlerinde "Natural Reality And Abstract Reality" (An Essay in Trialogue Form) adlı kitabı takip eder. Bu kitaplar iki ünlü sanatçının resimdeki tutumunu ve sanat etiklerini açıklayan niteliktedir. Kandinsky'nin imzasını attığı "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitap, soyut sanatın felsefi içeriğini ve ne olduğunu "konseptini" dile getirmekteydi Kandinsky resim çalışmaları sırasında temellendirmiş ve geliştirmiş olduğu soyut sanat teorisini kendine özgü diliyle aktarmaktaydı. Soyut sanatın manifestosu niteliğini taşıyan bu kitap yayınlandığı anda geniş bir yankı yaratmış ve bir çok sanatçıyı etkisi altına almıştır.
1912 yılında Vassily Kandinskynin (1866-1944) "Concerning The Spiritual In Art", "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adını taşıyan teorik kitabı yayımlanır. Bunu Mondrianın (1872-1944), 1919-20 tarihlerinde "Natural Reality And Abstract Reality" (An Essay in Trialogue Form) adlı kitabı takip eder. Bu kitaplar iki ünlü sanatçının resimdeki tutumunu ve sanat etiklerini açıklayan niteliktedir. Kandinskynin imzasını attığı "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitap, soyut sanatın felsefi içeriğini ve ne olduğunu "konseptini" dile getirmekteydi Kandinsky resim çalışmaları sırasında temellendirmiş ve geliştirmiş olduğu soyut sanat teorisini kendine özgü diliyle aktarmaktaydı. Soyut sanatın manifestosu niteliğini taşıyan bu kitap yayınlandığı anda geniş bir yankı yaratmış ve bir çok sanatçıyı etkisi altına almıştır.Dünya sanatında figüratif resim geleneğini ve ifadelerini bir kenara bırakıp, batı resim geleneklerinin karşıt yönünde üretilen soyut sanat örnekleri yüzyılın başlangıçlarında ilk kez 191da Kandinskynin yapmış olduğu bir suluboya kompozisyonu ile başlamış Mondrian, Robert Delaunay (1885-1941), Picabia(1879-1953), Jean Arp (1887-1966) ve Franz Kupka (1871-1957) ile devam etmiştir. 1910larda başlayan bu stil gerçekte bir ekol olmayıp bir anlayışı dile getirmekteydi. Soyut sanatın en büyük özelliği artık sanatçıların doğaya bakmadan beyinleriyle çalışmalarıydı. Zihinsel yaratının ve işleyişin önem kazandığı bu tarz "Cerebral" bir tutumu sergiliyordu. Soyut sanatçılar sanat politikalarında öylesine kesin bir tavır içine girmişlerdi ki ünlü usta Mondrian gerçek peyzaja arkasını dönerek oturuyordu. Hiç bir potre, natürmort ya da peyzaja prim verilmiyordu.
Soyut sanat başlangıcından günümüze kadar birçok avangard sanat akımıyla çarpışarak ilerlemiş, 1907de başlayan Kübizm, 1910da Fütürizm, 1911de Ekspresyonizm, 1913& de Süpramatizm,1914de Konstrüktivizm, 1916da Dada hareketi, 1918'de Pürizm ve 1923 de Sürrealizm gibi sanat ekolleriyle gizli bir yarış içinde yüzyılı tamamlamıştır. Soyut sanatla birlikte figüratif sanatın başvurduğu araç ve gereçler, ideler, anlayışlar değişmiş, yerine tuvalde gözün alışık olmadığı formlar, yeni espas anlayışları, renk ve ışık lekeleri, aykırı bir çizgi ve tuvalde renk elemanlarıyla sağlanan yeni armoniler gündeme gelmeye başlamıştır.

Gerçekte 1910larda Kandinsky, Mondrian, Jean Arp ve Picabia ile başlayan soyut sanat ilk kez gündeme geldiğinde batı entelejensiyası tarafından bile zor anlaşılır bir yapı taşımaktaydı. Bu güçlük, soyut resim yapan sanatçıların dünyayı yeni bir dille ifade etmeleri, doğaya sırtlarını dönerek apayrı estetiğe başvurmalarından kaynaklanmaktaydı. Soyut resim yapan sanatçı insanın gözle görebildiği tüm biçimlerin ötesinde yepyeni bir biçim önermekteydi. Batı resim tradisyonları içinde soyut sanat hemen kabul görmemiş, tartışmalara ve yadırgamalara yol açmıştır, çünkü resim izleyicisi yine de tabloda bir hikaye etme, anlatı beklemekteydi.
Türkiye'de ilk soyut resim sergisi 1953 yılında Ankara'da Adnan Çoker ve Lütfü Günay'ın birlikte açmış oldukları sergidir. Dünyadaki Soyut Resim ifadelerinin başlamasından 40 yıl sonra ülkemize gelen bu üslup daha sonraları bir çok yetkin sanatçının yetişmesine neden olmuştur. Bu sanatçılar Abidin Elderoğlu (1901-1974), Refik Epikman (1902-1974), Zeki Faik İzer (1905-1988), Sabri Berkel (1907-1993), Cemal Bingöl (1912-1993), Ferruh Başağa (1914), Nuri İyem (1915), Lütfü Günay (1924), Adnan Turani (1925), Şadan Bezeyiş (1926), Adnan Çoker (1927), Özdemir Altan (1931), Ömer Uluç (1931)Erdal Alantar (1932), Güngör Taner (1941), Zafer Gençaydın (1941), Adem Genç (1944), Halil Akdeniz (1944), Bubi (1949), Kemal Önsoy (1954), İsmail Ateş (1960) gibi Türk soyut sanatının önde gelen çarpıcı üsluplarını geliştirmiş yaratıcı kişiliklerdir. Türk soyut resminin genç özgeçmişine genel olarak bakıldığında tavizsiz ve kararlı tavırları, radikal üslupları ile ülkemiz resim ortamının ilerisinde yer almış, çok sayıda öğrenci yetiştirmiş idealist sanatçılarımız Zeki Faik İzer, Sabri Berkel, Ferruh Başağa, Adnan Turani, Adnan Çoker, Özdemir Altan ve Güngör Taner'in büyük katkılarını vurgulamak gerekmektedir. Nuri İyem, 1948 yıllarından 60'lara kadar Türk Soyut ekolünün en çarpıcı yapıtlarını üretmiş bir sanatçı olarak karşılıyor bizi. 15 yıl süreyle soyut tuvaller yaratan sanatçı, bu ekolü aynı zamanda yazmış olduğu makalelerinde manifestal bir dil kullanarak savunmuş ve kuramsallaştırmıştır. Kemal Önsoy, Amerika'da yapmış olduğu araştırmalar sonucu, benzersiz bir teknikle tuvalde özgün bir üslup ve yepyeni bir estetik oluşturarak otuzlu yaşlarında Türk Resmine kendini kabul ettirmiştir.
1975 yılından bu yana yurtdışında yaşamakta olan Mehmet Gün (1956) Viyana Güzel Sanatlar Akademisinde sanat felsefesi ve resim doktorasını tamamladıktan sonra kendi resimsel üslubunu geliştirme yoluna gitmiş yetkin sanatçılarımızdan biridir. Son yıllarda hem tuval üzerinde çarpıcı buluşlarını geliştirmiş hem de video-art boyutuna soyut sanat ifadelerini taşımıştır. Bedri Baykam (1957) ise Julian Schnabel (1951), Sigmar Polke (1941) gibi yeni dışa vurumcu diğer sanatçılarla beraber, soyut sanatı sürekli olarak çeşitli çıkışları arasında gidip geldiği bir referans noktası olarak kullanmıştır.







ALINTI ADRESİ


« Son Düzenleme: 26 Ocak 2009, 21:43:44 Gönderen: Fîģũ®âtĩƒ »
Selçuk Üniversitesi - Seramik - 1998
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Resim İş - 2004
Düzce Yunus Emre Ortaokulu


Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.