Sanat eğitiminde Atölye ve Yaratıcılık
Yrd.Doç. Devabil Kara
Marmara Üniversitesi G.S.Fakültesi Resim Bölümü
Sanat eğitiminde Atölye, sınıf olmanın ötesinde bir önem taşır. Atölyeler, öğrencilerin hem diğer öğrencilerle etkileşimleri, hem de kendi içsel yetilerini tanımlama süreçleri için özel bir anlam ifade ederler. Öğrenciler çevrelerini algılamayı ve algılarını biçimlendirmeyi öğrendiği gibi, duyularını harekete geçirebilme yetilerini de atölye eğitim sürecinde geliştirirler. Atölyeler, bireysel farklılıkların ve özgün olmanın meziyetinin kavrandığı, kişinin iç dünyasında doğuştan var olan bazı özelliklerin geliştirildiği mekânlardır.
Öğrenciler disiplinler arası bilgi alanlarında gezinirken zekâ ve bilginin uyumu ile yetinmeyip farklı alanlarda yanıt aramayı, deneyim ve bilgiler arasında yeni ilişkiler kurmayı ve yeni çözümler üretmeyi atölye ortamının dinamikleri yardımı ile deneyimleme olanağı bulurlar. Yalnızca kazanılmış bilgilerle yetinmeyip yeni deneylere ve bilinmeyene yelken açma cesaretinin kazanıldığı, uyumsuz olmanın sanatın var olma sebeplerinden birisi olduğunu, var olan kimi kalıpların geçici olduğunu, geleneksel olmayan kavramlarla düşünülmesinin geleceğin sorunlarının çözümü için gerekli olduğunu da Atölye Eğitimi öğretir.
Atölye’de, duyular kadar duygular ve algının, akıl çizgisinde zekânın yaratıcı edim için gerekliliğinden hareketle salt duyumlardan olduğu gibi kavramlardan da yola çıkılarak kişisel imgeler dünyasının zenginleştirilebileceğini, yalnızca kavramlar aracılığı ile düşünmek değil kavramın anlam kapsamını değiştirerek, genişleterek soyutlamalar, karşılaştırmalar, çözümlemeler, birleştirmeler ve genellemeler gibi işlemlerle sanatsal pratiklerin oluşması amaçlanmaktadır.
Yaratıcılık, bilgi birikimi, yaşantı ve deneyimlere dayalı yeniye ve bilinmeyene doğru atılma yürekliliği göstermektir. Bu anlamda sanatın tavrı pratiğinde özgündür. Bu pratiğin ön koşulu olmayacağı gibi tavır olarak da doğru olması beklenemez.
İnsanlık tarihi boyunca yaratıcılık çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Uzun zaman mistik bir çerçeve içerisinde tanrısal güç, deha olarak ele alınan yaratıcılığın bugün çeşitli etmenlerin sonucunda meydana gelen kompleks bir bütünü oluşturan bir yeti olduğu çeşitli biçimlerde ifade edilmiştir.
Bu etmenlerin başında sosyal çevre, bireysel deneyim, duygusal zekâ ve eğitim gelir. Eğitim söz konusu olduğunda, eğitim mekânı öğrencilerin kendi deneysellikleriyle sanatsal pratiklerini ortaya koyması açısından önemlidir. Atölye ortamı, yöntem ve teknik öğrenmenin ötesinde, her öğrencinin ilgi alanına yönelmesine ve bu alanda derinleşmesine olanak sağlar. Dış dünyanın etkilerine karşı, iç bakışı harekete geçirmeyi, duyuları ile algıladığı dünyayı eliyle yeniden ortaya koymayı, bunu kafası ve yüreğiyle özümseyerek başkalaştırmayı duyumsatılması açısından da atölye ortamı çok önemlidir.
Sanat eğitiminin amacı kişilerin duyularının harekete geçirebilmesini öğretmektir. Çünkü bu çevresindekileri algılayıp kendine özgü imgeler yaratarak onları biçimlendirmek için gerekli ilk koşuldur.
Görmek yerine bakmasını, duymak yerine işitmesini, dokunduğunu hissetmesini bilen yaratıcı insanı sıradan bir insandan ayıran özellikler eğitimle geliştirilebilir. Dış dünyanın algılanması ve iç dünyada doğuştan var olan bazı özelliklerin geliştirilmesi de eğitimle olur. Sanat eğitimi görsel düşünmeyi geliştirmeyi hedeflemelidir. Bu nedenle farklı görsel değerlerle tanışmak farklı ortamlarda bulunarak yeni konfigürasyonlar oluşturmak sanat eğitimi alan kişiler için esastır.