Gönderen Konu: SANAT VE FELSEFE  (Okunma sayısı 4031 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ..Ceylinin Annesi..

  • ...@yfer...
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.291
  • Karizma Puanı: 1921
SANAT VE FELSEFE
« : 27 Aralık 2009, 14:53:54 »

SANAT VE FELSEFE
Bir Sanat Yapıtında Estetik Kaygı Zorlamaları
________________________________________
Bir sanat yapıtının bellekte oluşum sürecinde en önemli etken, bireyin yaşamla barışıklığıdır. Yaşamla barışık olan bireylerin tüm çalışma ve üretimlerine içsel değerlerinin doğrudan yansıması kaçınılmazdır. İçsel zenginliği oluşturan etik, estetik ve düşünsel tüm değerler güzellikleriyle, çirkinlikleriyle, kaygılarıyla, kuşkularıyla, tasalarıyla, endişeleriyle sanatçının iç dünyasını etkilediği oranda yapıtlarında da kendini gösterir. Bir değerin negatif açılım yüküyle etkileme gücünün olması ve bunun tasarı aşamasında da olsa yapıta yansıyabilirliği, o sanat yapıtının yapısına, içeriğine negatif değer yükler. Ancak sanatçı bunun bilincinde olmaz: bilinçaltının üretime olumsuz etkisidir bu! Sanatçının, özgün içsel değerlerindeki negatif altyapının bilincinde olup, bunları sorgulama ve bilinçaltını bu negatif değerlerin etkisinden kurtarabilmesi gerekir. Negatif özelliklerinden arındıralamayan bilinçaltının sanatçıyı ve yapıtlarını negatif yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Bu nedenle de sanatçı, üretim aşamasında herşeyden önce kendi iç dinamiklerini ve etkilenebilirliği söz konusu olabilecek özelliklerini irdelemeli ve bu negatif özelliklerinden yapıtlarının hiçbir şekilde etkilenmemesine gayret göstermelidir; kaygılar, kuşkular,tasalar, endişeler.. ve bunların içinde en çok da sözü edilegelen “estetik kaygı” dan!
Bir sanat yapıtı üretilirken, sanatçının her türlü kaygıdan uzak durması gerekir ki, kendi gerçek iç dünyasını objektif ve doğal olarak çalışmalarına yansıtabilsin! “Beğenilme” kaygısı ve “beğendirme” çabası yapıtın tüm doğallığını yitirecektir.Eğer gerçek bir sanat yapıtı, var olan doğal gerçekliğin, sanatçının düşünsel zenginliğinin de katkısıyla ortaya koyduğu bir değer ise; bu değerin bir kaygıyla üretilmiş olması, o yapıta değer değil, negatif bir özellik kazandırmış olur ki bu özellik, estetik düşünce temelli olsa dahi olumsuz kimliğini değiştirmiş olmaz. Zaten estetizmin bireysel beğeni hedefli olduğu da düşünülürse, burada dikkate alınması gereken beğeni, izleyicinin değil, yapıtın yaratıcısının beğenisidir. Yapıtın üretim aşamasında sanatçının estetik değerleri birincil rol oynarken; sanatçının, izleyicilerinin estetik değerlerini önceden düşünme ve buna göre bir yapıt üretmesi, sanat adına acı ve hatta komik olacaktır. Böyle bir durumda üretilen yapıt, sanatçının düşünce ve estetik değerlerini değil, izleyicilerin varsayılan beğenilerini hedef aldığından, bir değer olarak kabul edilmesi olanaksızdır. Sanatçı, yapıtlarına hiçbir dışsal kaygı yansıtmamalı, pozitif değer yüklü içsel kaygıları ise yapıtın bir “değer” olmasına yardımcı etkenler gücünde olacağından, bu türden katkıları olumlu yardımcı unsurlar olarak kabul etmelidir.
Düşünsel hedefler estetik olmalı, estetizm içermeli ama estetik de olsa hiçbir değer kaygı unsuru olmamalıdır. Kaygısal düşüncelerin içerdiği negatif özellikler, bilinçaltının yönlendirmesiyle yapıtlara da belirli bir oranda yansır. Kaygının pozitif yöndeki değeri, yalnızca sanatçının içsel pozitif dinamikleri ölçüsündedir. Düşünsel boyutuyla estetizm, sanatçının üretim aşamasında kendi iç zenginliklerini yapıtına yansıtabilme kaygısı taşıdığında bu, yapıtın bir değer olabilmesi için yapıtın içeriğine, niteliğine yansıyan pozitif bir değer olur. Düşünsel hedefin estetik bir değer üretimi olması, ya da hedefte, düşünsel zenginliklerin katkısıyla bireylerin –izleyicinin- içsel dünyalarına estetik değerler kazandırılması düşüncesi, bu kaygı da olabilir, yapıta negatif değil pozitif bir katkı sağlar. Ancak estetizmi gerçekleştirebilme çabasının yapıta yansıması, sanatçının içsel değerleri çerçevesinde kaygı içermesi negatif olmamakta ve hatta artı değer olabilmekteyken; dışsal değer ya da etkenlerin sanatçının yaratıcılığını etkilemesi, yapıtı doğallıktan uzaklaştıracağı ve sanatçının içsel değerlerinin yapıta yansıması olmayacağı için, tümüyle negatif değerlidir.
Zorlama, olumsuz içeriğinden dolayı, doğal ve insancıl hiçbir değer üretiminde hoşgörülmez. Her ne adına kullanılırsa kullanılsın, olumsuz içeriğin, olumlu sonuçlar vermesi beklenmez. Bir değer hedefli düşünsel zorlama çabaları, sonuçta birşeyler ortaya koymayı sağlayabilir ama üretilen, yaratılan nesnel varlıkların değersel analizlerinin bilinçli, gerçekçi ve objektif yapılabilmeleri durumunda, ortaya konan şeyin, salt zorlama nedeniyle bir değer olup olamayacakları kolaylıkla anlaşılabilecektir. Herhangi bir içsel ya da dışsal zorlamayla üretilen bir sanat yapıtı bir değer olarak algılanmaz. Çünkü yapıtın estetik bileşenlerinin objektif analizinde yerine tam oturtulamamış parçalar dikkat çekecektir. Doğaldır ki, bu tür analizlerin gerçekçi ve objektif olabilmesi için bireysellikten tümüyle kurtarılması gerekir ki bu da analizi yapacak izleyici ya da yorumcunun bilinçaltının negatif değerlerden arınmış olmasını gerektirir. Kendisiyle ve temel pozitif evrensel değerlerle tümüyle barışık olabilmek gerekir objektif analizleri yapabilmek için! Objektif analizler sonucunda yapıtın herhangi bir zorlamayla üretilmiş olduğunun anlaşılması durumunda yapıt bir değer olabilmekten uzaklaşacaktır. Zorlama, yalnızca sanatçının kendi iç dünyasındaki içsel değer ve zenginliklerinin yapıta yansıması aşamasında hoşgörülür ve hatta saygıyla karşılanır, bunun dışında tümüyle dışsal kaygı kaynaklı zorlamalar yapıta değer değil, aksine basitlik kazandıracaktır.
Kaygı, negativizm içerdiğinden değil sanatın, yaşamın dahi hiçbir alanında hoşgörülmez ama pozitif temelli hedeflere varılma sürecinde bireylerin sonuçtan tam emin olamamaları durumunda, daha büyük ve daha yoğun bir çaba içinde olmaları için yaşadıkları kaygısallık artı değer olur. Ancak bireyin iç dünyasının değerler üretmesinde, bireyin kendi içsel zenginliklerinin pozitifliğini objektif sorgulayabilmeleri her zaman olanaklı olmaz. Çünkü birey, çevresine gösterebildiği titiz irdeleme ve analiz merak ve ilgisini aynı oranda kendisine gösteremez. Bu nedenle, mümkün olabildiğince bireyler kaygıdan uzak durabilme çabası içinde olmalıdır. Bu birey; eğer, değerler ve yapıtlar üretme çabası içinde olan bir sanatçı ise, kaygısallık çok daha fazla önem taşıyacaktır. Sanatçının iç dünyasında kaygısallığın bulunması ve bunun yapıtlarına yansıması, sanatçı ve yapıtları adına negatif bir değer olur.

Yaşamın mutlu bir kimliğe yönelmesi, her tür acı verebilecek içsel-dışsal tüm değer ve etkenlerden uzak kalabilmeye bağlı olduğuna göre, kaygı da insanı yıpratabilecek negatif özellik taşıdığından, tüm yaşamda kaygıdan mümkün olabildiğince uzak durulmaya çalışılmalıdır.
Mahmut Özturan
Ağustos, 2002
İzmir

alıntıdır

Çevrimdışı iys :)

  • Yönetim K.Ü
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 814
  • Karizma Puanı: 344
  • :)
Ynt: SANAT VE FELSEFE
« Yanıtla #1 : 27 Aralık 2009, 17:43:19 »
paylaşım için teşekkürleer:)
PAYLAŞTIKÇA ARTAN TAT :)