Gönderen Konu: ZEKANIN ÖTEKİ YAKASINDAKI ÇOCUK  (Okunma sayısı 4667 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı duяudoğ@

  • DENİZ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.254
  • Karizma Puanı: 1284
ZEKANIN ÖTEKİ YAKASINDAKI ÇOCUK
« : 08 Haziran 2008, 13:32:37 »




           


 
Dört yaşında kavramları tartışmaya başladı. Yedi yaşında en merak ettiği konu, güneşteki ilk patlamanın nasıl olduğuydu. Kuantum kuramıyla ilgilendiği dönemde, izafiyet teorisinde aksayan yönler olduğunu savundu. Şimdi 10 yaşında ve büyük patlamanın saniye saniye hayal edilerek canlandırılmış görüntüsünü izlemek istiyor.

"Şimdiki çocuklar bir harika. Adeta büyümüş de küçülmüşler." Bu tarihin yazgısı mıdır bilinmez, yüzyıllardır hemen her kuşağın bir sonrakini böyle taltif ettiği aktarılır. "Benim çocuğum seninkinden zeki" yarışı süredursun, bilim adamları da zamanenin ana babalarından daha zeki olduğunu doğruluyor.

 

İletişim ve teknoloji çağının çocukları, ebeveynlerinden iki üç yaş daha önde başlıyor hayata. Gözleri çakmak çakmak bakan, derslerinde başarılı olan üstün zekalı çocuklar süslüyor ana babaların hayallerini. Ancak gerçek hayat, çoğu zaman düşlere karşılık gelmiyor. Üstün zekalı ya da dâhi bir çocuk sahibi olmak, pembe düşleri kabusa çevirebiliyor. Hele de kendinizi tamamen çaresiz hissediyorsanız...

 

Oğlumuz dâhî, şimdi ne olacak?

Hacer ve Hasan Çetin çifti iki yıldır yaşıyor bu çaresizliği. Onlar, Mehmet Kutluay'ın annesi ve babası. Şu anda 10 yaşında olan Kutluay da her çocuk gibi çizgi film izlemeyi, bilgisayar oyunu oynamayı seviyor. Sorumluluk sahibi olmakla birlikte ödev yapmaktan pek hoşlanmıyor. Yaşıtlarıyla arasındaki tek fark, onun dâhi oluşu. Bu durumu iki yıl önce öğrenen Çetin çiftinin hatırında, ilk yıllara dair, anneannesinin, "Çok zeki, ondan bu kadar yaramazlık yapıyor." yorumları ve birkaç anı dışında sıra dışı bir şey yok: "4 yaşındayken annesinin süt alması için kendisine verdiği paraya bakıp, ‘Anneciğim bu para bozuk mu, çalışıyor mu?' diye sormuştu. Kavramları yeni yeni oturturken çok yaşadık böyle örnekleri. Ancak ilk çocuğumuz olduğu için bütün çocuklar böyledir diye düşünüyorduk."

Okul öncesinde verilen eğitimin, çocukları okul düzeyinde olumsuz etkilediğini bilen öğretmen anne-baba bu nedenle Kutluay'a ders vermekten kaçınır. 6 yaşında ilkokula başlar Kutluay. Kısa bir süre sonra da hiç beklemedikleri kadar problem baş gösterir. Öğretmeni, arkadaşlarıyla uyumsuz olduğunu söyleyerek Kutluay'ı kontrol edememekten yakınır sık sık. Etraftan zeki bir çocuk olduğu yönünde yorumlar gelmeye devam etmektedir; ancak onlar yaşadıklarını hayra yormazlar. "Okulda hiç arkadaşı yoktu, hep yalnız dolaşıyordu. Sınıftaki çocuklarla çok fazla problem yaşıyordu. Geceleri ‘arkadaşlarım neden beni sevmiyor' diye ağlıyordu." şeklinde anlatıyor Hasan Bey.

"2. sınıfa gidiyordu sanırım. Bir gün yanıma gelip, "Baba, Güneş ışınlarını art arda yaşanan tetiklemelerle meydana getiriyor değil mi?" diye sordu. "Evet" dedim. "Bir patlama diğer patlamayı tetikliyor değil mi?" diye ekledi. "Evet" oğlum dedim. Her zaman yaptığı gibi aşama aşama gidiyordu ve devam etti: "Peki ilk patlama nasıl olmuş babacığım?" Bilmiyorum, diye cevap verdim. Çok öfkelendi. Bir öğretmenin onun sorularının cevabını bilmeyişini anlayamıyordu.

Kutluay'ın okul ortamında yaşadığı sorunlar zaman geçtikçe artar. Üçüncü sınıfa devam ederken problemin sebebini anlamak için Rehberlik Araştırma Merkezi'ne giderler: "Sorunların nedeni belirlendikten sonra nasıl davranmamız gerektiğine karar verecektik. Merkezde Kutluay'a bazı testler yapan uzmanlar, odadan çıktıklarında hiç beklemediğimiz bir şey söylediler bize: ‘Çocuğunuz bir dâhi. Mutlaka özel eğitim alması gerekiyor.' Yapılan diğer testler de bu sonucu doğruladı. Dehşete düşmüştük."

Sorunları giderecek çare ararken karşılaştıkları bu gerçek, sarsar Çetin çiftini. Kutluay'ın problemlerinin nedeni zeka seviyesidir ve onun durumundaki bir çocuğun psikolojik desteğin dışında bilimsel açıdan zenginleştirilmiş bir eğitim alması gerekmektedir. Sonuç, onlardan başka herkesi sevindirir. Ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilememenin çaresizliği içinde Kaymakamlık, İl Milli Eğitim Müdürlüğü gibi yerlerin dışında Amerika ve Kanada Konsolosluklarına da başvururlar. Birçok yere e-mail gönderirler. Alınan cevap genellikle aynıdır: "Çocuğunuz çok küçük. Üniversite seviyesine geldiğinde görüşelim."

Oyunlara bile eleştirel yaklaşan bir çocuk

Dostları aracılığıyla tanıştıkları bilim adamları ve bürokratların kişisel gayretleri sonucu Kutluay, 4. sınıfı Ankara yakınlarında bir kolejde burslu olarak okumaya başlar. Kısa bir süre sonra da başvurularına Kanada'dan olumlu cevap gelir. Venthower Üniversitesi Kutluay'a eğitim vermeyi kabul etmiştir. Ancak babası küçük yaşta yurtdışında eğitim almanın Kutluay üzerinde olumsuz etkiler bırakabileceğinden endişe etmektedir. Millî ve manevî değerleri iyice kavramadan yurt dışına çıkmasını doğru bulmaz. Kutluay da gitmek istemediğini söyleyince Türkiye'de kalma kararı alırlar.

Yeni okulunda da problemler devam eder. Kutluay okul ortamına uyum sağlayamaz. Arkadaşları, onu aralarına kabul etmez. Bir kez daha okul değişikliği gündeme gelir ve Kutluay, Polatlı Samanyolu Koleji'ne geçer. "Önceleri burada da sorun yaşadık ama şu anda durumu oldukça iyi. Arkadaş edinmeye başladı. Artık asosyal değil. Bir iki arkadaşı var. Bu hem bizi hem onu çok mutlu ediyor." diyen Hasan Bey'e göre eskisi kadar uyum problemi yaşamamasının en önemli nedeni, kendini törpülemiş olması. Kutluay oyunlara bile eleştirel yaklaşıyor. Futbolun yıllardır hep aynı kurallarla oynanmasına bir anlam veremiyor. Arkadaşlarıyla iletişim kurabilmek için futbolla ilgilenmeye çalışsa da matematiği, astronomiyi futboldan çok seviyor. Kütle çekim kuvvetiyle, kuantum fiziğiyle ilgileniyor. Evrenin oluşumunu, derbi maçının sonucundan daha çok merak ediyor.

Kutluay, durum kendisine izah edilene kadar arkadaşlarıyla ve çevresiyle uyumsuz oluşunu kendisindeki bir eksikliğe bağlar ve bu duruma çok üzülür. Rahatlaması için yapılan, "Sen onlardan farklısın. Daha zeki bir çocuksun. Sorunların temelinde bu var." açıklamasından ise hiç hoşlanmaz. Arkadaşlarıyla uyum içinde olmak onun için her şeyden önemlidir. Zaman zaman gördüğü yoğun ilgiden çok hoşlansa da yaşadığı yalnızlık onu incitir ve bu kırgınlığını, "Keşke bu kadar zeki olmasaydım. Belki o zaman arkadaşım olurdu." diye aktarır.

Merakını tatmin etmesi için ellerinden geleni yapan anne ve babasının bu çabası, Kutluay için yeterli olmuyor. Hasan Bey, Kutluay karşısında düştükleri çaresizliği şakayla karışık, "Başlangıçta sorularının cevapsız kalmasına çok sert tepki veriyor, ‘Nasıl bilmezsiniz bunları?' diye öfkeleniyordu. Zamanla bilgisizliğimizi mazur görmeye başladı." diye anlatıyor: "Çok sık görüşemese de sorularını ilettiği birkaç bilim adamı var. Ancak aldığı bir cevap onlarca yeni soruyu beraberinde getiriyor. Biz bu duruma alışmaya başladık. Çok zorlandığımız durumlarda, savunma mekanizmasını harekete geçiriyor, yeter oğlum, dur biraz diyoruz. Maalesef onun öyle bir mekanizması yok. Bu nedenle bizden çok, o yıpranıyor."

Çetin çifti, resmi makamların ilgisizliğine anlam veremiyor. Kutluay'ın Milli Eğitim Bakanlığı ya da TÜBİTAK'ta kaydı olup olmadığı bilinmiyor. "Bizim çocuğumuz bir milli servet. Bir yerde değerli bir maden bulunması herkes tarafından heyecanla karşılanırken Kutluay ve onun durumundaki insanlar magazin malzemesi yapılıyor. Biliyoruz ki, Kutluay projelerini bu insanlara sunduğunda gülümseyerek aferin deyip geçecekler. Anlamadıkları halde küçümseyecekler onu. Bu nedenle karşımızdaki insanların samimiyetine kanaat getirmedikçe oğlumuza yaklaşmalarına izin veremeyiz."

Dengini bulmak için tüm çağı taramak gerek

Üstün zekalı olmanın zihinsel engelli olmaktan çok farklı olmadığını ifade eden Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Ataman, iki konumu aynanın iki yüzüne benzetiyor. 36 yıldır üstün zekalı çocuklar konusunda çalışan Ataman'a göre özel eğitim alanının en çok ihmal edilen kesimi, üstün yetenekli ve üstün zekalı çocuklar. Bu çocukların aileleri de en az zihinsel yetersizliği olan çocukların aileleri kadar sorun yaşıyor.

Zihinsel engelli çocuk toplum dışına itilirken, üstün zekalı çocuk toplumu dışlıyor. Her iki grubun da özel eğitime muhtaç olduğunu dile getiren Ataman, Türkiye'de üstün zekalı ve üstün yetenekli çocukların en fazla gadre uğrayan kesim olduğunu ifade ediyor. "Eğer bu çocuklar, yetenekleri doğrultusunda eğitilmezse körelebilirler. Bu durumda medeniyetin elinden Edison'u ya da Einstein'i almış gibi olursunuz. Çünkü ne keşfedeceklerini bilmiyoruz. Ya da yeteneklerini denetleyemediğimiz alanlarda kullanarak aklımıza gelmeyecek uğraşlarla kendilerini tatmin etme yoluna gidebilirler."

Kutluay seviyesinde bir çocuğa rastlayabilmek için tüm çağ nüfusunu taramak gerekebileceğini söyleyen Ataman, Kutluay'ın yaşıtlarıyla bir arada eğitim görmesinin önemine dikkat çekiyor. "Türkiye'de Kutluay gibi çocuklara uygulanacak özel bir program yok. Üstün yetenekli ve deha düzeyinde çocuklar normal eğitim kurumlarında eğitim almak durumundalar. Bu, topluma uyum sağlamaları açısından da önemli. Ayrıca zeka alanları doğrultusunda eğitim almaları gerekiyor." Zekânın genetik boyutunun da bulunduğunu söyleyen Ataman'a göre ailede üstün zekalı bir çocuk varsa ona yakın düzeyde ikinci bir çocuğun olma ihtimali çok yüksek. Bu nedenle Kutluay'ın 6 yaşındaki kardeşi Meliha'nın da üstün zekalı olması ihtimali var.

"Bir çocuk için olağanüstü"

Kutluay ilgi duyduğu konular hakkında sınırlı bilgiye sahip olsada çeşitli çıkarımlar yapabiliyor. Einstein'in E=m.c2 şeklinde formülize ettiği izafiyet teorisini eleştiren Kutluay'ın çıkarımlarını değerlendiren İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şakir Kocabaş, değerlendirmenin 10 yaşında bir çocuk için olağanüstü olduğunu ifade ediyor. Sistemli bir şekilde bilimsel çalışma yapabilmek için Mantık, matematik ve dil felsefesi bilmenin zorunlu olduğunu belirten Kocabaş'a göre çeşitli tutarsızlıklar ve çelişkiler içerse de 10 yaşında bir çocuktan beklemeyecek bir çıkarımla karşı karşıyayız.

ESKİDEN ENDERUN VARDI

Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Helvacı, dünyanın birçok ülkesinde üstün zekalı çocuklar için geliştirilmiş eğitim programları olduğunu söylüyor. Helvacı'nın oğlu, Amerika'da üstün zekalı çocuklara eğitim veren bir okula devam ediyor. Türkiye'de, bu çocuklar için uygulanacak özel programlar, elit bir sınıf oluşturmanın ilk basamağı kimilerine göre. Bu nedenle günümüzde üstün zekalı çocukların kendileri için hazırlanmış okul ve sınıflarda eğitim görmeleri tartışılıyor. Oysa Türkiye, yerli ve yabancı birçok bilim adamı tarafından üstün zekalıların eğitimine Enderun ile öncülük etmiş bir ülke olarak kabul ediliyor. Osmanlı döneminin en başarılı eğitim kurumu kabul edilen ve Devlet-i Aliye'nin asırlarca hüküm fermâ olmasının en önemli nedenleri arasında gösterilen Enderun Mektebi, yeteneklere göre eğitim verilen kurumların başında geliyor. Bir dönem uygulanan ve İdil Biret, Suna Kan gibi sanatçıların yurtdışında okuması için çıkarılan ‘harika çocuk yasası' ise suiistimal edildiği gerekçesiyle yürürlükten kaldırıldığı için artık uygulanmıyor.

 Ayşe Adlı

29.11.2004

 
 

Çevrimdışı tanerbey

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 2.990
  • Karizma Puanı: 1330
Ynt: ZEKANIN ÖTEKİ YAKASINDAKI ÇOCUK
« Yanıtla #1 : 08 Haziran 2008, 19:11:57 »
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklar sanılanın aksine bu toplumun gerçekten de en çok ihmal edilen kesimlerinden birisi. Ayrıca yine sanılanın aksine bu çocuklar zekâ ve algılayış düzeylerinin yüksekliğinden dolayı toplum içinde oldukça farklı sorunlarla karşılaşmaktalar. Ve maalesef belki de bir çok aile çocuğunun çevresindekilerle uyumsuzluğunun nedeninin -üstün zekâ-sı olduğununun farkında olamıyor.
Bu bağlamda küçük Mehmet ve yaşadıkları güzel bir örnek olmuş. Teşekkürler paylaşım için Deniz hocam.
+1

ankibey

  • Ziyaretçi
Ynt: ZEKANIN ÖTEKİ YAKASINDAKI ÇOCUK
« Yanıtla #2 : 08 Haziran 2008, 22:58:38 »
ARTIK HERKES ekonomik açıdan baktığı için elini taşın altına koymuyor.Devlet büyüklerimiz aynı tas aynı hamam devam ediyorlar.Etrafınıza bakın kim ne kadar önem veriyor eğitime ebeveyn toplum bakkal iş adamı siyasetçi hatta okul müdürü dahi genelin içine koyun.Yok yok ....Demek ki kahraman beklemeyeceğiz.İlk işimiz , tüm resim öğretmeni arkadaşlarım:idealistliğimizi yönetimde göstermek için hepiniz ama hepiniz idareciliği ve mevzuatı öğrenmeye bakınız.Müdürlükler ve müdür yardımcılıkları ilk hedeftir.Sonraki iş siyasete el atmaktır.Hepiniz hangi partiden olursa olsun siyasete giriniz ve ülkemizin eğitim meselesinin idealizm meselesi olduğunu yayınız ,uygulayınız.

Çevrimdışı müge yelda

  • Yeni Üye
  • İleti: 4
  • Karizma Puanı: 0
Ynt: ZEKANIN ÖTEKİ YAKASINDAKI ÇOCUK
« Yanıtla #3 : 19 Ocak 2009, 15:37:26 »
menhaba,
kutluay gibi çocuklarımız için devletin açmış oldugu Bilim ve Sanat Merkezleri bulunmakta.Üstün zekalı ve üstün yetenekli öğrencilerin geliştirilmesini sağlayan merkezler.Yeni olmalarına rağmen öğrencileri sahiplenip yetenekleri doğrultusunda gelişmelerine yardımcı oluyor.Zamanla bu merkezler dahada gelişecek bunun için çalışmalar yapılıyor.Bakanlığın özeleğitimine bağlı merkezler bunlar.Bakanlık tarafından merkezlerde belirli dönemlerde sınavlar yapılıyor.Zihinsel per.ölçülüyor.hak kazanan öğrenciler okullarının dışındaki saatlerde merkeze devam ediyorlar.Sabahçı ise öğlen gibi.Proje tabanlı merkezler bunlar,bilim adamı ve sanatçı yetiştirmek ,ülkenin üstün insanlarını bu ülkenin yararına kullanabilmek ve yaşam değerlerini kazandırmak gibi amaçlara sahip