Bir Tablonun Önünde... Birgül TaşörenKonunun içeriğine başlamadan önce “sanat” kavramı üzerinde biraz bilgi vermek doğru olacaktır. İnsanoğlu yazılı anlatıma henüz başlayamadığı çağlarda kendisini ifade edebilmek için, kendine ve çevresine göre iletişim adına aradığı anlamı bulabilmek için görsel anlatım yollarını yani sanatı kullanmıştır. Böylece anlattıkları ile kişiliğini oluşturmaya başlamıştır. Sanatın tanımını verirken farklı açılardan bakmamız gerekir. Bu durumda da farklı tanımlarda bulunabiliriz. Sanat; “yaratıcının ve alıcının duygularında var olan biçim ve ahenk birliği bağlantılarını harekete geçirip güzeli ortaya koyabilecek, hoşa giden yaratma çabasıdır”, “bir sanatçının ürün verebilmesindeki amaç, duymakta olduğu his ve heyecanları başkalarına da aktarmaktadır ve bu aktarma işini nesnel olarak üstlenen de sanat ürünüdür.” diye belirtir, Sıtkı M. ERİNÇ “Sanat Psikolojisi’ne Giriş” kitabında. Sanat güzel olandır. Estetik olandır. Hoş olandır. İnsanlığın varlığı ile birlikte kendini de var edendir. “Sanat görsel ve duygusal iletişim aracıdır. Sınırları ve boyutları verici ile alıcının kapasitesine ve kültürel birikimine bağlı olarak gelişir.”HP[1]
İnsanoğlu ile sanat arasındaki ilişki duyularla başlar. Akıl belli bir bilincin oluşmasını sağlar. Unutulmaması gereken bir şey vardır bu durumda duyularla elde edilen bilgi kesin bilgi olarak kabul edilemez. Bunlara kesinliği akıl belirler. Sanatta da ne zaman kesin, ne zaman kesin olmayan bilgiye ihtiyaç duyulur, bunu da iyi belirlemek gerekmektedir. Çünkü ancak doğru bilgi bizleri doğru tutum ve davranışlara götürecektir. Duyularımızın neden olduğu tutkular ve bu tutkuların yarattığı kimi etkiler ve tepkiler insan ruhunun belli başlı harcamalarını oluştururlar. Bunların bizi dengeli tutabilmesi ise ancak aklımızın da işe koşulması ile olanaklı gözükmektedir.[2]
Sanat öyle bir kişilik ifadesidir ki, bir dile bir zümreye hitap etmez, o bütün insanlara hitap edecek boyutlarda engin ve bütün insanları etkileyecek çapta güçlü, evrensel bir ifade tarzıdır. İşte, sanat dalları arasında önemle yer alan resim sanatı da plastik öğelerle maddeye, doğaya, duygu, düşünce ve imge dünyasına anlam kazandıran sanatlardandır.
Resim sanatı; yapanı, yapılanı ve bakanı etkisi altına alır, kendine özgü sihirli bir dünyaya çeker. Teknik anlamda sanatın içinde yer almak için, resim dilini bilmek gerektiği unutmamalıdır. Eğer, sunulan resmi okumayı bilmiyorsak yabancı bir gezegende var olduğumuzu düşünebiliriz. Resimle izleyen arasında kurulması gereken bağ belli bir ön birikime ihtiyaç duyar. Aslında resim bize kendisini ifade eder. Vermek istediği mesajı yansıtır. Ama esere bakan kişinin sosyo-kültürel yapısı ile etkisi ve yansımaları farklılaşır. Burada en önemli sorun şudur ülkemizde. Resim anlatılanların kopyası ya da nesnelerin taklidi değildir. Bu tür bir anlatımı teknoloji en mükemmel şekilde gerçekleştirmektedir günümüzde. Amaç teknoloji ile yarış değildir. Teknolojinin veremediği, katamadığı gizemi ve anlatım yollarını ortaya koymaktır. Her insanın kendi iç dünyası doğrultusunda gizli iletişim ve duyum tatları alabilmesidir. Çağımız resminin temel özellikleri her rengin, her biçimin her lekenin bir anlam yüklenmesidir. Bu anlamın içinde yer alabilmek belli bir resim dili kazanmaya bağlıdır.
Resim sanatı içinde yer alabilmek, anlamlandırabilmek için tarihi geçmişi hakkında bilgi birikimine ihtiyaç duyulur. Günümüze bakılırsa toplumun resim sanatının ne kadar dışında olduğunu görmemek mümkün değildir. Günümüze kadar gelen sanatçılardan isimleri çok bilinenlerden bile (Leonardo Da Vinci, Vermeer, Degas, Andy Warhol, Cezanne, Osman Hamdi, Turgut Zaim, Şükriye Dikmen…) , habersiz olan Anadolu insanımızın bilinçlendirilmesi, bakış açısının geliştirilmesi adına, eğitim yolu ile bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Yeni kuşakların eğitiminde sanatın ne kadar büyük rolü olduğu, bu ülkenin gelişmesi için sadece ekonomisinin düzelmesinin yeterli olmadığı bilinmelidir. Bilime, sanata ve kültüre yapılan yatırımların da bir o kadar önemli ve gerekli olduğunun farkına varılmalıdır. Türkiye’nin neresinde olursa olsun, Ankara, Erzurum, Van, Sivas hiç fark etmez, sorun bilinç sorunudur.
Sanat yapıtı bir yanı ile gerçeğe dayanır, gerçek nesnelerin yorumudur. Diğer yanı ile bir anlam yüklenir Bu iki yön tam bir birlik içindedir. Sanatla insan kendini ifade etmeye çalışırken, bir yandan kendini tanır ve plastik öğelerle kendini dönüştürüp yaratır. Ortaya koyduğu anlam yapıtın içinde nefes alır.
Eleştirme bir sanat yapıtını anlamlandırmak, onunla yaşam arasında ilişkiyi kurabilmektir. Eleştirme eylemi sanat yapıtının tersine bütünden parçaya, genelden özele giden bir düşünsel analiz çabasıdır. Resme bakan, yazılarda da görülenin ya da göstermek istenenin yansıtılması, bakan kişinin üzerindeki etkisini dile getirir. Resim sanatı içinde yer alan eski resimler ile şimdikilere bakıldığı zaman resimdeki aşamalar doğrultusunda çeşitli fikirler oluşabilir. Her dönemin kendine özgü sanat kaygısı taşıdığı iyi bilinmelidir. Örneğin, soyut sanatın etkisi ile ortaya çıkan resimler renk kargaşası gibi gelebilir. Asıl olan, kullanılan plastik öğenin karşıya yüklemek istediğini anlatmaktır. O görevini yerine getirmiştir. Şimdi sıra bakan kişiye gelmiştir. Resme bakan kişi resimde ne bulur, nasıl bakar, nasıl yorumlar? Bütün bu soruların cevabı kişinin kültürel birikimi ve cevaplanabilir. Bir eseri incelerken dört aşamadan geçmesi gerekir. Tanımlama, çözümleme, yorumlama, yargılamadır.
“Soğuk Çermik’te Ayak İzleri” (Resim1) adlı eserin incelemesiyle yazımıza devam edelim. Eserin tanımlanabilmesi için;
Bu hangi sanat formudur? (Resim) Resmin adı ve konusu nedir? (Sivas, Soğuk Çermik’te Ayak İzleri,)
Resimde neler oluyor? gibi sorulara cevapla başlanmalıdır. Tanımlamada ilk olarak esere uzun süre ve dikkatli bakılması gerekmektedir.
Eserde izleyene göre neler görülmektedir. Anlatımı mümkün müdür? Genel izlenim nedir? Bakan önce konuyu betimlemelidir. Neler var? Görünen nedir? Daha sonra yapıtın tasarım elemanlarının betimlenmesine sıra gelmelidir. Burada sanatın kendine özgü diline gerek duyulacaktır. Renk, çizgi, doku, form, vb. elemanların resimdeki dağılımları, yoğunluk dereceleri ve özellikleri bu dilde açıklanmalıdır. Sanatın özel dilinin yanında bazı betimleme sözcükleri sıfat olarak kullanılır. Bunlar akıcı, kitlesel, ince, zengin, zarif, coşkun, engin, hareketli gibi
Eserin çözümleme aşamasına gelindiği zaman; Eserde ne tür renkler kullanılmıştır? (“Soğuk Çermik’te Ayak izleri” inde kullanılan renklerin yoğunluğunu soğuk renkler oluşturmaktadır. Beyaz hâkimdir. Açık koyu kontrastlığı ile genel bir hava esmektedir gibi… )
Resimde planlar; ön plan, arka plan, orta plan… (Arka planda dağlar yer almaktadır. Orta plan ve ön planın yoğunluğunu ayak izleri oluşturmaktadır…)
Işık gölge dağılımı nasıldır? Malzeme nedir? (Tuval üzerine akrilik, kuru kalem)
Kullanılan araç gereçler nedir? (fırça, tuval, akrilik, kuru kalem, grafit, vernik.)
Çözümleme betimlemenin bir devamı gibi eleştiride yer almalıdır. Burada renk, çizgi, form, doku gibi elemanların birbiriyle ilişkisi gözlemlenip, bu elemanların hangi estetik ilkelere göre düzenlenmiş oldukları araştırılmalıdır. Bu konuda görüş bildirilmelidir. Bunlar ritim, denge, hareketinin yönü, çeşitlilik, renk uyumu… gibi durumlarla ilgili görüşler olmalıdır. Örneğin; “Yapıtın genel havası ağır bir keder ifade ediyor.” , “Ulaşılmak istenen hedefe varılamamanın iç sıkıntısını yansıtıyor.” , “Yalnızlık”…
Yorumlama aşamasında; Eserde kullanılan renkler sizi nasıl etkiliyor? (Mutlu, heyecanlı, üzüntülü, huzurlu, …ne?)
Esere dokunduğunuzda nasıl bir çığlık duyarsınız? (Gülme, sessizlik, konuşma, …)
Eserde simgeler var mı? Sizce anlamları nelerdir? Renk neyin simgesidir? Bu esere siz, hangi ismi koyardınız? (“Sevda’nın ayak izleri” , “Yalnızlığın görkemi” , “Görkem” , “ Terkedilmişlik” , “Soğuk Sivas” , “Soğuk Çermik”…)
Yorumlama, eleştirinin konu boyutu ile ilgilidir. Betimleme ve çözümleme yapıtı inceleyeni yoruma götürür. Yorum sanat yapıtı incelemenin en önemli bölümüdür. “Sanat yapıtında ima edilen anlam nedir? “ Sanatçının vermek istediği ileti (mesaj) sizce nedir?
Yorumlar derinlikli, ilginç, bilgilendirici olmalıdır. Sanatçının anlatmak istedikleri, iletisi (mesajı) burada yorum içinde yer alır. Buna yapıtın içeriği de denir. Yapıtın içeriğinin algılanması zihinsel, duygusal, bir çaba gerektirir.
Son olarak yargılama aşamasını ele alalım. Resim hakkındaki kişisel düşünceler nelerdir? Burada önemli olan hoşlanmanın ya da hoşlanmamanın, bakanın yargılarının yer almasıdır.[3]
Oscar Wilde şöyle der: “Cisimlerin çehreleri onu seyredenlerin kültürel düzeylerine göre değişir.” Bu nedenle de sosyo-kültürel sınıflar ya da gruplar arsında, kimi zaman işin içinden çıkılamayacak boyutta sanat anlayışları, sanat sorunları oluşuverir. Bu farklılıklardaki art niyetleri bir tarafa bıraksak bile, yine de bir ortak paydada buluşmak, neredeyse imkânsız gibidir.[4]
Sonuç olarak, duygu ve düşüncelerimizin ifadesinde sanattan ve özellikle resim sanatından yararlanıyorsak, kendimizi tanıma adına bir resmin karşısına geçtiğimiz zaman bize ait olan görüngünün içinde yer almak adına, sanatı ön plana çıkarmamız gerektiğini unutmamalıyız. Sanatın varlığı insanladır. Toplumsal gelişimde daha bilinçli olabilmek için sanat göz ardı edilmemelidir.
Birgül ÖZÇELİKCİ,”Bir Tablonun Önünde…” Hayat Ağacı Kültür Sanat Dergisi, S.3, s.85–87, Sivas 2005
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Prof. Dr. Hasan PEKMEZCİ
[2] Sıtkı M. ERİNÇ, Sanat Psikolojisine Giriş, Ankara,1998
[3] Serap BUYURGAN, Sanat Eğitimi ve Öğretimi… , İstanbul, 2001
[4] Sıtkı M. ERİNÇ, a.g.e.
alıntı adresi:http://birgultasoren.com