TÜRKİYE’DE ÖZGÜN BASKIRESİM SANATI
Kağıda yazı ve resim basabilme tekniklerinin kullanılması ile özgün baskı resimlerin de basılması için ilk adım atılmış oldu. İstanbul’da yüksek baskı tekniğiyle ilk kitap 1493’te yahudi yazısıyla basılmıştır. İlk Türkçe kitap ise Arap harfleriyle 1729 yılında İbrahim Müteferrika tarafından basılmıştır. İbrahim Müteferrika’nın 173 yılında bastığı Tarihi Hindi Garbi isimli kitabı ile, resim basma tekniğinin İstanbul’da uygulandığı kanıtlanmış oluyor.
Katip Çelebi’nin Cihannüma adlı kitabındaki haritalar da İbrahim Müteferrika tarafından çukur baskı tekniğiyle bakır kalıptan basılmıştır. Fakat 1730 yılında İbrahim Müteferrika tarafından başlatılan resim kalıbı yapabilme ise özgün baskı sanatının oluşumunu başlatmamıştır. Resimli kitaplar basılmış fakat kitaplardaki resimler sanat eseri olarak kitapların dışına çıkmamıştır. Ancak yüzyıl sonra, taş basma tekniğinin İstanbul’a gelmesiyle baskı resim sanatına yol açılmış olur.
İlk taş baskı atölyesi (litografi) 1831 yılında İstanbul’da kurulmuştur. Bu basımevi ordunun emrindeydi ve ilk olarak Hüsrev Paşa’nın Nuhbetüt-talim adlı askeri kitabı basılmıştır. Basımevi 1836’da kapatılınca, Kayol kardeşler tarafından özel bir taşbaskı atölyesi açılmıştır. Daha sonra da özel ve askeri basımevleri açılmıştır.
İlk özgün baskı diyebileceğimiz resimler askerler tarafından basılan, eğitim, haritacılık gibi konulardaki broşürlerdir. Askeri okullarda resim öğretmenliği yapan Hoca Ali Rıza çeşitli taş baskılar yapmıştır bunlar baskı resim sanatının öncüsü olmuştur.
Özgün baskı resmin öncüsü sayılabilecek diğer çeşit resimler ise kahve resimleri olarak bilinen Halk Baskı resimlerdir. Bu resimler genelde işyerlerine, kahve duvarlarına evlere asılıyordu. Boyutları 35x70 cm, 50x70 cm, 52x84 cm veya 57x82 cm. olurdu.
Baskılı Halk resimlerinin konuları toplumu etkileyen olaylar oluyordu. Savaşlar, aşk hikayeleri, kahramanlıklar vb. fakat bu resimleri yapanların da sanat iddiası yoktur. Cumhuriyet döneminde basılan resimlerin özellikle Atatürk resimlerinin bazıları Tarık Üzmen, Hüseyin Üzmen gibi basımevi ressamları tarafından basılmıştır.
1892 Sonrası ve Güzel Sanatlar Akademisi Sanayi Nefise Mektebi 1882’de açıldığında bir de Gravürcülük (Hakkâklık) bölümü açılması düşünülmüştü. Ancak öğretime 1892 yılında Fransa’dan getirilen Stonislas Arthur Napier’in eğitiminde başlanılmıştır. Kuruluşundan beş yıl sonra Napier ayrılmış yerine Nesim Efendi getirilmiştir. Bu bölümde 30 yıl öğretim yapılmış fakat sanatçı çıkmamıştır.
Sanayii Nefise Mektebinin Osman Hamdi Bey tarafından kurulmasıyla resim öğrenimi sivillere intikal etmiş oluyordu. Birçok padişah daha önce resimlerini batılı sanatçılara yaptırmıştı. Fakat resim sevgisi halktan gelmiyordu. II. Mahamut'un paranın üstüne basılan resmi paraya uğursuzluk getirecek diye tepki alınca kaldırılmıştı. Bu nedenle Sanayii Nefise Mektebini önemi büyüktür.
Okulun diğer bölümleri 4 yıllıkken gravürcülük bölümü 3 yıllıktı. Fakat bölüm kalıp oyma tekniğini öğreten bir atölye almaktan öteye gidememiş. Bölüm belki de basım-yayında çalışacak eleman yetiştirmeyi amaçlamıştı. Çünkü özgün baskı resimlere rastlamıyoruz.
Sanayi Nefise Mektebi daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi olmuştur. Cumhuriyetin ilk yillarinda yurtdişina egitime gönderilen sanatçilar tablo resmine yöneldikleri için özgün baski ile ilgilenen sanatçilara rastlamiyoruz.
1936 yılında Akademi de yenilenme başlar, 1937de Fransız Leopold Levy Resim Bölümü Başkanlığını üstlenir. Levy kendisi de bası resim yapar ve baskı resim atölyesi sorumluluğu Sabri Berkel’e verilir. Böylece akademide ilk kez özgün baskı yapılacak bir atölye açılır.1948’de Akademi yangınına kadar Atölye işletilmiştir.
Bugün elimizde Mazhar-Olgun-Mesad Melih Mümtaz Yener, Fethi Karakaş, Avni Arbaş, Kemal Incesu, Selim Turan Ferruh Başaga, Nur Iyem, Neşet Günal imzali baskilar bulunmaktadir. Bunlarin devami gelmemekle birlikte, ilk baski sanati ürünleri olmalari açisindan önemlidir.
Yangında hasar gören presler tamir edildikten sonra 1960 yıllarında atölyelerde yeniden çalışılmaya başlanmış.