Gönderen Konu: TÜRK HEYKEL SANATI  (Okunma sayısı 43948 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül
TÜRK HEYKEL SANATI
« : 08 Ocak 2008, 21:17:05 »

  TÜRK HEYKEL SANATI  
Ülkemizde 19. yüzyıl sonlarına kadar heykel sanatı dinin de etkisiyle mimariye bağlı taş süslemeciliği şeklinde gelişme göstermiştir. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda resim sanatında Batılılaşma etkisi sonucu yaşanan gelişmeler heykel sanatında karşımıza çıkmamaktadır. Bu dönemde adından bahsedebileceğimiz Türk heykel sanatçısı olmadığı gibi, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında çalışan çok sayıda ressama karşılık heykeltıraşa rastlamayız.

Yanlızca yeniliklere açık bir padişah olan Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilenerek kendi heykelini yaptırmak istemiş ve bunun üzerine C.F. Fuller isimli bir heykeltıraşı İstanbul’a getirterek bugün Beylerbeyi Sarayı’nda yer alan at üzerindeki heykelini yaptırtmıştır. Fakat 1871 tarihli bu heykelin döneminde büyük tepkiler aldığı bilinmektedir. Aynı dönemde açılan askeri ve sivil okullarda da heykel üzerine bir eğitim verildiğine dair bir bilgimiz yoktur.
Ülkemizde heykel sanatının başlaması ve gelişmesi resim sanatında olduğu gibi kuşkusuz 1883 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebi ile gerçekleşmiştir. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk heykel hocası ise Roma’da heykel eğitimi almış olan Osgan Yervant(1855-1914)’dır. Cumhuriyet öncesi dönemde Sanayi-i Nefise’de öğrenim gören heykel sanatçıları arasında hakkında yeterli bilgi sahibi olabildiğimiz başarılı isimler olarak İhsan Özsoy (1867-1944), İsa Behzat (1875-1916) ve Mehmet Mahir Tomruk (1885-1949)’u görmekteyiz.

Heykel alanında Cumhuriyet öncesi dönemde yetişmiş önemli bir isim olan Nijad Sirel (1897-1959) ise Sanayi-i Nefise’de öğrenim görmeden kendi imkanlarıyla Almanya’ya heykel öğrenimi için gitmiş ve eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönmüştür. Bu sanatçılardan Avrupa’da da eğitim almış olan İhsan Özsoy, 1908 yılında Osgan Yervant’ın yerine Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın bu ilk öncüleri, genel olarak klasik heykel formlarında natüralist eserler, özellikle büstler meydana getirmişler ve malzeme olarak çoğunlukla alçı, taş ve bronz kullanmışlardır.

Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından 1924 yılında devlet tarafından yurt dışına gönderilen öğrenciler arasında heykel sanatçısı bulunmamaktadır. 1925 yılında ise Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği (1929) kurucularından olan Ratip Aşir Acudoğlu, devlet tarafından Paris’e heykel eğitimi için gönderilen ilk heykel sanatçısı olmuştur. Sonraki yıllarda akademi öğrencilerinden Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman gibi devlet bursu kazanarak yurt dışına giden sanatçılarımızın ülkemizde heykel sanatının gelişmesinde büyük payları olmuştur. Sabiha Bengütaş ise ilk Türk kadın heykel sanatçılarımızdandır.
Cumhuriyet öncesi heykel çalışmalarının akademi ile sınırlı kalması, Türk halkının heykel sanatına karşı ön yargılı tutumunu devam ettirmiştir. Cumhuriyet’in ilanından önce Atatürk, 22 Ocak 1923 yılında Bursa’da yapmış olduğu konuşmasında bu alandaki endişeleri giderici şu sözlere yer vermiştir;

“...Dünyada uygarlığa ulaşmak, ilerlemek, gelişmek isteyen herhangi bir ulus ister istemez heykel yapacak ve heykelci yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu ileri sürenler, şer’i hükümleri gereği gibi araştırıp incelememiş kişilerdir. ... heykelciliği en yüksek derecede ilerletecek ve yurdumuzun her köşesi atalarımızın ve bundan sonra yetişecek çocuklarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir....”

Atatürk’ün konuya duyarlı yaklaşımı sonraki yıllarda da devam etmiş, heykel sanatının yaygınlaşması ve halka benimsetilmesi amacıyla önemli meydanlara konulmak üzere, yaşanan zaferleri ve değerli komutanları konu alan anıt heykellerin yaptırılması düşünülmüştür. Fakat ülkemizde anıt heykel yapımı için gerekli teknik imkanların olmaması ve anıt heykel yapımı konusunda yeterli tecrübeye sahip sanatçıların henüz yetişmemesi üzerine bu alanda ilk yabancı sanatçılara görev verilmiştir. Bu sanatçılardan Krippel’in yapmış olduğu İstanbul Sarayburnu Parkı’nda bulunan 1926 tarihli Atatürk Anıtı ülkemizdeki ilk anıt heykeldir.

Yine ülkemizde çok sayıda eseri bulunan bir diğer sanatçı olan Canonica’nın yapmış olduğu eserler arasında en bilineni 1928 tarihli İstanbul, Taksim Cumhuriyet Anıtı’dır. Yabancı sanatçıların yanı sıra 1930’lu yıllardan sonra, öncülüğü Kenan Yontuç, Ratip Aşir Acudoğlu, Hadi Bara, Nijad Sirel’in yaptığı anıtlara günümüze kadar geçen sürede başarılı diğer heykeltıraşlarımızın eserleri eklenmiştir. Bu heykellerden İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası önünde yer alan Gençlik Anıtı Yavuz Görey tarafından 1955 yılında yapılmıştır.

Cumhuriyet döneminde açılan sergilerde resim sanatçılarının yanı sıra heykel sanatçılarına da rastlanmaktadır. 1932 yılında Zühtü Müridoğlu’nın Gülhane Parkı içindeki Alay Köşkü’nde açmış olduğu sergi ise ülkemizdeki ilk heykel sergisi olarak kabul edilmektedir.

1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi şefi olan Belling, Akademi’de görev yaptığı 1955 yılına kadar figüre dayalı klasik eğitim vermeyi tercih etmiştir. Belling’in öğrencisi olan bazı sanatçılar akademiden sonra eğitimlerini yurt dışında devam ettirmişler ve bu eğitimleri sırasında çağdaş akımlardan etkilenerek yurda dönmüşlerdir.

Böylelikle 1950’li yıllardan sonra heykel sanatımızın modern akımların etkisinde kaldığına tanık olmaktayız. Çağdaş akımların Akademi’de öğretilmesi ise 1950 yılında Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun atölye hocaları olarak görev almasıyla başlamış, Akademi’deki eğitimlerinden sonra gittikleri Paris’te soyut çalışmalardan etkilenen İlhan Koman ve Şadi Çalık’la bu dönem hız kazanmıştır.

Cumhuriyet döneminde heykel sanatımızın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında Hüseyin Özkan, Yavuz Görey, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Gürdal Duyar’ın yapmış oldukları çalışmalar da önemli yer tutmaktadır.
Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın, başladığı noktadan itibaren hızlı bir gelişme göstermiş olduğu açıktır.


Cumhuriyet döneminde yetişmiş sanatçılar, ilk heykel sanatçılarımıza oranla daha bağımsız ve kişisel üsluplarını ortaya koyabilen eserler meydana getirmişler ayrıca erken dönemdeki büstler yerini önemli meydanlarımızda yer alan anıtlara ve soyut heykellere bırakmıştır.


 


[eklenti yönetici tarafından silindi]
« Son Düzenleme: 10 Mart 2008, 22:39:21 Gönderen: durudoğa »

Çevrimdışı süeda

  • günebakan
  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 434
  • Karizma Puanı: 83
TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #1 : 28 Şubat 2008, 00:44:50 »
 560a teşekkürler  110b
"İki şeyden birini seçmak gerekir: ya gelişmek için acı çekmek ya da acı çekmemek için gelişmemek. İşte yaşamın seçeneği, işte dünyada olma koşulunun ikilemi"  Theodore Joufroy


İnsan kendi yaşamını, ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. J.P.Sartre

Çevrimdışı süeda

  • günebakan
  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 434
  • Karizma Puanı: 83
Ynt: TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #2 : 08 Mart 2008, 22:27:09 »
Heykel

Heykel ya da yontu, çeşitli gereçler kullanarak üçboyutlu düzenlemeler yapma, bu yolla yaratılan estetik değerler aracılığıyla da duygu ve düşünceleri iletme sanatıdır. Oluşturulan üçboyutlu yapıt soyut ya da somut olguları canlandırıyor olabilir, betimleyici ya da süsleyici nitelik taşıyabilir. Heykel çok eskiçağlardan beri herhangi bir kişi ya da olayın anısını yaşatmak amacıyla da kullanılmıştır.

Türkler çok eskiçağlardan beri taş işçiliğinde başarılı yapıtlar ortaya koymuşlardır. En eski örneklerine Orta Asya sanatında rastlanır. Orhun Anıtları anıtsal heykeller olarak da düşünülebilir. İnsan figürünün simgesi olarak taştan yontulmuş balballar, babalar da ilkel heykel örnekleridir. İslam dininin benimsenmesinden sonra dinsel kurallar gereği, öteki sanatlarda olduğu gibi heykelde de betimlemecilik bırakılmış, bunun yerine süslemeci yanı ağır basan kabartmacılık, oymacılık, kakmacılık gibi sanatlar öne çıkmıştır. Gene de Anadolu Selçukluları'nın yaptığı yapılarda insan ve hayvan figürlerini kullanan kabartmalara rastlanır. Mezar taşları, nişan taşları Osmanlı Devleti döneminde de en ince biçimde işlenen, en güzel süslemelerle donatılmış yapıtlar olmuşlardır. Bazen çeşme, şadırvan, havuz, fıskıye gibi yararlı amaçlarla üretilmiş yapıtları da bunlarla birlikte düşünme olanağı vardır. Günümüzde Türk heykel sanatından söz edilirken batı etkisi altında gelişen, çağdaş üçboyutlu düzenlemeler oluşturma sanatı akla gelmektedir.

Sanayi-i Nefise Mektebi Türkiye'de çağdaş heykel sanatı dalında eğitim veren ilk kuruluştur. Oskan Yervant Efendi, bu kuruluşta öğretmenlik yapan Osmanlı yurttaşı ilk heykeltıraşlardandır. Cumhuriyetin kuruluşuna kadar bu okuldan yetişen sanatçılar İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mahir Tomruk ve Nejat Sirel olmuştur. İsa Behzat dışındakiler Cumhuriyet döneminde de yapıt vermişler, ayrıca içinden yetiştikleri okulun geleneği uyarınca yurtdışına gönderilmişler ve onlardan öğretmen olarak da yararlanılmıştır.

Çağdaş Türk heykel sanatçıları arasında Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman, Ahmet Kenan Yontunç, Hüseyin Anka adıyla tanınan Hüseyin Özkan, yurtdışında da çalışmalarını sürdüren İlhan Koman, Hüseyin Gezer, Mehmet Şadi Çalık, Kuzgun Acar, Saim Bugay gibi adlar vardır. Bu heykelcilerin yanı sıra Sabiha Bengütaş, Nermin Faruki, Lerzan Bengisu, Günseli Aru gibi kadın sanatçılar da yetişmiştir.

Oskan Efendi (Yervant)

1855 yılında doğdu. 1914 yılında öldü.

Bilindiği kadarıyla Avrupa'da heykel öğrenimi gören ilk Osmanlı yurttaşıdır. İtalya'da ve Fransa'da öğrenim gördü. Sanayii Nefise Mektebi Alisi'nin Heykel Şubesi'nin ilk öğretmenidir. Osman Hamdi Bey'in yardımcılığını da yapmıştır. Osman Hamdi Bey'in eşi Naile Hanım'ın ve Osman Hamdi Bey'in büstleri ile Efe ve Tavukçu Kadın adlı iki heykeli bugün elde olan ve bilinen eserleridir.

Osman Efendi'nin heykel dalında başlayan eğitim faaliyetinin bir tamamlayıcısı niteliğinde olan işleri, genellikle ifade değerleri abartılmamış olan büst çalışmalarıdır.



İhsan Özsoy

1867'de İstanbul'da doğdu. 1944'te İstanbul'da öldü.

Sanayii Nefise Mektebi Alisi Heykel Şubesi'nin ilk öğrencilerindendir. Bir rastlantı sonucu ve Osman Hamdi Bey'in aracılığıyla bu okula girdi. Oskan Efendi'nin öğrencisi oldu. 9 yıl öğrenim gördü. 1981 yılında Paris'e gönderildi. Bir süre Jan Baptist Gustave Deloye'un atölyesinde çalıştı.

Daha sonra Ecole des Beaux-Arts'a girdi ve burada Emile Arthur Soldi ile Thomas'ın öğrencisi oldu. 1895'te yurda döndü. 1897'de Asar-ı Atika Müzesi'nde eski eser onarımcısı olarak çalıştı. Oskan Efendi'nin emekliye ayrılması üzerine, Sanayii Nefise'ye heykel öğretmeni oldu. 1912 yılında da İnans Sanayii Nefise'ye öğretmen olarak atandı. 1933 yılında emekli oldu. İstanbul'da Kadıköy'de Süreyya sinemasındaki friz ve figürleri dışında. Nimet Hanım'ın ve Osman Hamdi Bey'in kızı Salahur'un büstleri bilinmektedir



Hadi Bara

1906 yılında Tahran'da doğdu. 1971 yılında İstanbul'da öldü.

Babası Afganistan'lı, annesi Türkiye Büyükelçiliği'nde çalışan bir memurun kızıydı. Ailesi, Hadi (Bara) 3-4 yaşlarındayken Türkiye'ye göç etti. Hadi Bara, ilkokuldan sonra bir süre Saint Joseph Fransız Erkek Lisesi'nde okudu. 1923'te Sanayii Nefise Mektebi Alisi'ne girdiyse de, buradan da ayrıldı. Bir süre memurluk yaptı. 1925'te burs kazanarak Paris'e gitti. Julian Akademisi'nde Bouchard'ın öğrencisi oldu. Despiau'dan özel dersler aldı.

1930'da yurda dönünce, Akademi'de muallim muavini ve kitaplık memuru oldu. Öğretim üyeleriyle anlaşmazlık içinde olan bazı arkadaşlarıyla birlikte, Akademi'den uzaklaştırıldı (1932), 1933 başlarında ise modlaj öğretmenliğine getirildi. 1949 yılında Paris'e gitti ve rahatsızlanınca bir süre burada kaldı. Non-figüratif sanat anlayışından etkilendi. Yurda dönüşünde, Belling'in yönetiminde olan heykel atölyeleri ikiye ayrılınca bir bölümün yöneticiliğine getirildi. (Zühtü Müridoğlu ile) (1950). Hastalığı nedeniyle emekli oluncaya kadar öğretim üyeliğini sürdürdü.

Başlıca eserleri şunlardır: Havva, Bedia'nın Başı, Çıplak, Mareşal Fevzi Çakmak'ın Büstü, Tevfik Fikret Büstü, Ahmet Rasim Büstü, Atatürk Büstü, Atatürk Başı, Erkek Torsu, Demir Heykel, Adana Anıtı, Barbaros Anıtı (Z. Müridoğlu ile), Zonguldak, Atlı Atatürk ve Atlı İnönü anıtları (Z. Müridoğlu ile).
Zühtü Müridoğlu

1906'da İstanbul'da doğdu.

Cezayirli Hasan Paşa İlkokulu'nda, Kasımpaşa Numune Rüştiyesi'nde okudu. Kabataş İdadisi'ne yazıldıysa da devam etmedi. Bir süre çalıştıktan sonra, 1924'te İhsan Özsoy'un teşvikiyle Sanayii Nefise Mektebi Alisi'ne girdi ve heykel öğretmeni İhsan Özsoy'un öğrencisi oldu. Bu okulu bitirince, Avrupa sınavını kazanarak Paris'e gitti (1928). Özel Colarossi Akademisi'nde ve Marcel Gimond'un atölyesinde çalıştı (1928 - 1932). Bu arada Ecole du Louvre'daki sanat tarihi ve Sorbonne'daki estetik kurlarına devam etti.
Yurda dönünce Samsun Lisesi'ne resim öğretmeni olarak atandı (1932). "D Grubu"nun kurucuları arasında yer aldı. 1936'da İstanbul Arkeoloji Müzesi heykeltıraşlığına getirildi. Bir süre Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nde öğretmenlik yaptı (1939). Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü öğretmenliğine getirildi (1940). Fakat Dekoratif Sanatlar Bölümü modlaj öğretmeni olarak görevlendirildi. 1947 - 1949 yılları arasında Paris'te kaldı. Yurda dönünce G.S. Akademisi Helkel Bölümü'nde atölye öğretmeni olarak görevlendirildi. (H. Bara ile). 1955'te Ağaç Uygulama Atölyesi'ni açtı. 1969'da ilgili kanun uyarınca "profesör" unvanı aldı.

1971'de yaş haddinden emekli olduysada "emeritüs profesör" olarak Akademi'deki çalışmalarını uzun bir süre sürdürdü. Daha sonra öğretim üyeliğinden tümüyle çekilerek kendini çalışmalarına verdi. İlk kişisel sergisini 1932'de açan Müridoğlu'nun başlıca eserleri şunlardır: Barbaros Anıtı (H.Bara ile), Zonguldak Atlı Atatürk ve Atlı İnönü anıtları (H. Bara ile), Erkek Başı, Oturan Kadın, Bakır Kabartma (Anıt Kabir'de), Yaşamak (ağaç), İkizler (ağaç), Büyükada Atatürk Anıtı, Muş Atatürk Anıtı.



Hüseyin Anka Özkan

1909'da Dumurcalı'da doğdu.

Edirne Öğretmen Okulu'nda okurken, resim öğretmeni Ratip Aşir'di. İlk resim zevkini bu öğretmeninden aldı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin ilgisiyle İstanbul'a öğretmen olarak atandı ve bu sırada Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etmeye başladı. Belling'in öğrencisi oldu. 1931'de girdiği okulu 1940'da bitirdi. İlke olarak sergilere katılmayan sanatçı, genellikle anıtsal heykeller yapmıştır.

Başlıca eserleri şunlardır: Mimar Sinan Heykeli (Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi önü). İstanbul'da Hürriyet gazetesi binasının cephesindeki erkek ve kadın gruplar ve aslanlar, Aydın, Antakya, Manisa, Trabzon, Van, Gönen, Diyarbakır, Atatürk anıtları.




Sadi Çalık

1917'de Girit'te Kandiye'de doğdu. 1979'da İstanbul'da öldü.

1923'te ailesi İzmir'e göç edince, ilkokul ve liseyi İzmir'de okudu. İzmir Erkek Lisesi'ndeki resim öğretmeni Abidin Elderoğlu'ndan etkilendi. Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdi ve Belling'in öğrencisi oldu. 1949'da bu okulu bitirince, kendi olanaklarıyla Paris'e gitti ve kısa sürede yurda geri dönerek serbest çalışmaya başladı. 1957'de, Amerikan Haberler Merkezi'ndeki sergiye, "Minimunizm" diye adlandırıldığı bir anlayışın ürünü olan ilginç bir heykelle katıldı.

Bu anlayış yeterli ilgiyi görmemekle birlikte, daha sonra Amerika'da "Minimal Sanat" adıyla anılan benzer bir anlayış ortaya çıkmıştır (1967). 1959'da, başarılı heykel çalışmalarından ötürü G.S. Akademisi Heykel Bölümü Kurulu, kendisine atölye öğretmenliği verdi. Daha sonra asistan, doçent ve profesör oldu. Ölümüne kadar öğretim üyeliğinin yanı sıra, serbest çalışmalarını da sürdürdü.

Başlıca eserleri şunlardır: Çıplak Kadın (alçı), Asaf Halet Çelebi Başı (alçı), Heykel (demir), Boyalı Heykel (ağaç).






Hüseyin Gezer

1920 yılında Mut'ta doğdu.

İlkokulu Mut'ta, ortaokulu Silifke'de okuduktan sonra, Balıkesir Necatibey Öğretmen Okulu'nu bitirdi (1940). 1 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, askerlik hizmetini tamamladı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in emriyle, mecburi hizmeti ertelenerek Güzel Sanatlar Akademisi Helkel Bölümü'ne girmesi sağlandı (1944). Belling'in öğrencisi oldu ve 1948'de okulu bitirdi.

Burslu olarak Paris'e gitti ve burada Julian Akademisi'nde Prof. Gimond'un atölyesinde çalıştı. Yurda dönünce, G.S. Akademisi Heykel Bölümü'ne asistan olarak girdi (1950). Modlaj öğretmenliği, atölye öğretmenliği, müdür yardımcılığı, müdürlük (daha sonra başkanlık), ayrıca 1969-1976 yılları arasında Resim ve Heykel Müzesi müdürlüğü yaptı. Okulla ilgili kanun uyarınca "profesör" unvanını aldı.

Başlıca eserleri şunlardır: Türbanlı Kadın, Çıplak Kadın, Çocuk ve Ana, Efe'nin Aşkı, Köprülü Mehmet Paşa büstü, Atlılar, Yahya Kemal Başı, Atatürk Başı büstü, Atlılar, Yahya Kemal Başı, Atatürk Başı (İstanbul Belediye Sarayı girişi). Geyve, Karabük, Akhisar, Balıkesir, Antalya, Polatlı, Atatürk anıtları, Polis Şehitleri Anıtı (Ankara), 50. Yıl Atatürk büstleri (Yarışma 2 birincilik ödülü).

İlhan Koman

1921'de Edirne'de doğdu.

Edirne Lisesi'ni bitirdikten sonra, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi (1941). Bir yıl sonra bölümünü değiştirerek heykel bölümüne geçti. Belling'in öğrencisi olarak 1945'te bu okulu bitirdi. Avrupa sınavını kazanarak, 1947-1950 yılları arasında Paris'te çalıştı. Yurda dönünce Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü asistanı oldu (1951). 1959'de görevinden ayrılarak İsveç'e gitti ve bu ülkeye yerleşti.

1967'de Stokholm Uygulamalı Sanatlar Yüksek Okulu'na öğretim üyesi olarak kabul edildi. Koman'ın eserleri yurdumuzda, İsveç'te ve başka yabancı ülkelerde yer almaktadır. Anıtkabir'in büyük rölyeflerinden doğu kanadını yapmıştır. 1954 Ankara Devlet Sergisi'nde ikincilik, 1955 Ankara Devlet Sergisi'nde birincilik ödüllerini aldı. 1969'da İsveç'te Sundsvall'de bir alan düzenlemesi için açılan yarışmada birincilik ödülü, 1970'te de Örebro Belediye Sarayı önüne konulmak üzere yaptırılan heykel yarışmasında da birincilik ödüllerinden birini aldı (Mimar Çetin Kanra ile).

En son çalışmalarından biri de, İstanbul'da Zincirlikuyu'daki Halk Sigorta binasının önünde bulunan Akdeniz adlı heykelidir.
"İki şeyden birini seçmak gerekir: ya gelişmek için acı çekmek ya da acı çekmemek için gelişmemek. İşte yaşamın seçeneği, işte dünyada olma koşulunun ikilemi"  Theodore Joufroy


İnsan kendi yaşamını, ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. J.P.Sartre

Çevrimdışı duяudoğ@

  • DENİZ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.254
  • Karizma Puanı: 1284
TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #3 : 10 Mart 2008, 22:40:52 »
bengülcüm bilgilendirme için teşekkürler canım  560a 560a süeda ve bengül hocam +1

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #4 : 06 Haziran 2010, 10:15:35 »
bilgilendirme ve resimler için teşekkürler

Çevrimdışı berna17

  • Üye
  • *
  • İleti: 57
  • Karizma Puanı: 3
Ynt: TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #5 : 12 Mart 2012, 07:31:39 »
Teşekkürler +1

Çevrimdışı lebis

  • Üye
  • *
  • İleti: 95
  • Karizma Puanı: 2
Ynt: TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #6 : 28 Mart 2013, 20:56:32 »
teşekkürler +1

Çevrimdışı Abuzer1990

  • Yeni Üye
  • İleti: 1
  • Karizma Puanı: 0
TÜRK HEYKEL SANATI
« Yanıtla #7 : 25 Nisan 2016, 14:03:39 »
Yakın Doğu Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar okuyorum sitenizi çok beğendim içerikler çok faydalı