Gönderen Konu: Cihat Burak (1915, İstanbul - 1994, İstanbul)  (Okunma sayısı 5269 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Cihat Burak (1915, İstanbul - 1994, İstanbul)
« : 27 Aralık 2008, 17:37:18 »

Cihat Burak (1915, İstanbul - 1994, İstanbul)


Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi'nde tamamlayan sanatçı, 1937-1943 arasında Güzel Sanatlar Akademisi (MSGSÜ) Mimarlık Bölümü'nde eğitim görmüştür. Sedat Hakkı ELDEM, BONATZ ve Emin ONAT'la çalışan mimar olarak ilk önce İstanbul Tekel Genel Müdürlüğü proje bürosu, Ankara Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü proje bürosu, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Ankara Fen Fakültesi'nin projelerini hazırlayan büroda çalıştıktan sonra, 1950'de Edremit'te bir hastanenin şantiye şefliğini yapmış ve ardından aynı yıl, Ankara Nafıa Vekaleti Yapı İşleri Reisliği'ne girmiştir. Burada Gaziantep Hükümet Konağı, Rize, Mersin Adliye binaları, Buldan Hastanesi gibi çok sayıda mimari proje hazırladıktan sonra 1953-55 arasında Paris'e giderek resim eğitimi almıştır. Paris dönüşünde tekrar Nafıa Vekaleti'nde çalışmaya başlamış; 1957'de Kabil Büyükelçilik binasının projeleri için görevlendirilerek Afganistan'a gitmiştir. 1961'de Fransa hükümeti bursuyla prefabrike inşaat yöntemlerini incelemek üzere yeniden bursla Fransa'ya gönderilmiştir. Bursun bitiminde bakanlıktaki görevinden ayrılarak Fransa'da kalan sanatçı, bu yıllarda resim çalışmalarına ağırlık vermiş, 1965'te Türkiye'ye döndükten sonra bir süre Özel Işık Mimarlık Okulu'nda ve İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'nda (M.Ü.) resim dersleri vermiştir. Daha sonra yeniden Bayındırlık Bakanlığı'na giren Burak, buradan emekli olmuştur.

Fransa'da yaptığı çalışmalardan oluşan ilk kişisel sergisini 1957'de İstanbul Beyoğlu Şehir Galerisi'nde açan Cihat Burak, 1994'teki ölümüne dek yurtiçi ve yurtdışında 28 kişisel sergi açmış ve çok sayıda karma sergide yer almıştır.

Sanatçı, resimlerinde 1960'ların TOPLUMSAL GERÇEKÇİLİK anlayışından hareket etmiş; Mirasçılar (1965, MSGSÜ İRHM), Lüks Hayat (1965, MSGSÜ İRHM) ve Başkomutan (1969) adlı resimlerinde olduğu gibi, dönemin toplumsal olaylarını, toplumun yozlaşan değerlerini hicvetmiştir. Dolmabahçe Sarayı Kapısı (1967, MSGSÜ İRHM), Mezar Taşları (1967, MSGSÜ İRHM), İncili Kız (1968, MSGSÜ İRHM) gibi resimlerinde ise, fantastik bir kurguya yer vermiştir.

Burak'ın ölüm temasını ele aldığı, Kanaryam Güzel Kuşum, Ben Sana Vurulmuşum (1971) gibi resimleri, Eren EYÜBOĞLU, Aliye BERGER gibi sanatçıları; Neyzen TEVFİK, Nazım HİKMET, Yahya KEMAL gibi şairleri konu edindiği resimleri ve özellikle son dönemlerinde gerçekleştirdiği kedi resimleri de bulunmaktadır. Mimarlığı geçinmek için fakat resmi sevdiği için yaptığını belirten Cihat Burak'ın, tuval resimlerinin dışında metal baskıları, renkli porselenleri, cam işleri ve pişmiş toprak heykelleri de vardır. Sanatçının pişmiş toprak heykelleri arasında kuş evleri geniş bir yer tutsa da, pişmiş topraktan büstler yaptığı ve bunlarda da resimlerindeki DIŞAVURUMCULUK'a yaklaştığı görülmektedir.

Burak, 1964'te Paris'te Musée de L'Art Moderne'deki Salon Interministeriel'de Deniz Muharebesi/Hayal Donanma adlı resmi ile Bronz Madalya, aynı yıl Paris'te Utrillo Armağanı Sergisi'nde Gümüş Madalya kazanmış; 1982'de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü, 1991'de de PLASTİK SANATLAR DERNEĞİ Onur Belgesi'ni almıştır. 1982'de fantastik öğelere yer verdiği ilk kitabı Cardonlar'ı yayımlayan Burak, 1992'de yazdığı, kültürel değişimi işleyen Yakutiler adlı kitabıyla Yunus Nadi Armağanı Yarışması'nda Birincilik kazanmıştır. Sanatçının aile arşivindeki el yazısı ve daktilo yazılarından derlenen ve 30 öyküden oluşan Zenci Kalınız! adlı kitabı ise, 2003'te yayımlanmıştır.


Burcu Pelvanoğlu
Cihat Burak, Ada Yayınları, İstanbul, 1991


Kili Yoğurarak Cennet Arayışı 
 
Küratör: Haşim Nur Gürel
--------------------------------------------------------------------------------

Cihat Burak'ın porselen ve seramik alanındaki zengin yapıt üretimi ülkemizin bu alandaki en şaşırtıcı sanatçı yaratıcılığı dönem projelerinden birisi olarak görülebilir. Eczacıbaşı Sanal Müzesi için düzenlenen sergide sanatçının Atatürk Kültür Merkezi'nin dekorasyonu için gerçekleştirdiği porselenler, yakın dostu eleştirmen Sezer Tansuğ'un "olağanüstü" diye nitelendirdiği porselen biblo örneklerinin, 5 adet ürettiği bilinen ünlü "Kuş Evi" çalışmalarının dördünün, vazo, şamdan, fincan ve benzeri kullanım eşyası etüdlerinin ve örneklerinin imgeleri açıklamalar eşliğinde yer almaktadır.

Sezer Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı adlı kitabının "Türkiye'de Seramik Sanatı" bölümünde Burak'ın porselenlerini, "Sanatçı yeteneklerini seramik ve porselen alanında da deneyip gerçekleştiren Cihat Burak'ın Yıldız Porselen Fabrikası'nda verdiği uğraşlar, pahalı ve teknik malzeme gereksiniminin karşılanmasına bir örnek oluşturur…Cihat Burak'ın oluşturduğu yüksek bir sanatsal düzey tutturan porselen figürinler, Yıldız fabrikasının 1230 dereceyi aşmayan ısı koşuluna bağlı kalmıştır. Seramikte taşıl (gré-Stoneware) bir sertliğe ulaşmada da geçerli olan yüksek ısının porselen için 1300 dereceyi bulması gerekmektedir. Bu türden bazı güçlüklere karşın, Cihat Burak'ın porselen figürinleri duyarlı bir ustanın elinden çıkan eşsiz biçimlenişleriyle, toprak malzemeyle oluşturulan tüm işlerin kristalleşme düzeyine işaret etmektedir," diyerek değerlendirir.

Cihat Burak'ın resimleri, öyküleri ve gerekse seramikleri ile gözlerinin önünden akıp giden, yokolan çocukluğunun büyülü dünyasını inşa etmeye ve kaydını tutmaya çalıştığı, kalkıştığı da ileri sürülebilir. Özellikle farklı teknikler ve malzemeler ile yarattığı bu üç boyutlu seramik ve porselen çalışmalarında hayal gücünün ve fantastik yorumlarının çok uygun bir malzeme ile buluşmasının ilginç sonuçları şaşırtıcıdır. Burak'ın anılarından damıttığı, keyfince değiştirdiği, oyunlar oynadığı kullanım eşyaları, vazolar, kuş evleri, kediler, canavarlar ve kendi büstü sergide yer alacak yapıt imgelerinden bazıları…

Cihat Burak'ın insanoğlunun ilk sanatı sayılan "ateş sanatı" seramik alanındaki üretiminin son tahlilde sanatçının çocukluğunun yitip gitmiş İstanbul'unu, "Cardonlar"ın istilasını uğrayıp sonunda yıkılmış dedesinin konağını ve o devrin insanlarından ve diğer canlılarından yakınlık duyduklarını elleriyle yoğurduğu kilden varetmeye çalıştığı söylenebilir.

Sanatçının resimleriyle, yazılarıyla, seramikleriyle yaşamının tam bir güncesini tutmayı amaçladığı ve kendisinin o anki ruhi durumuna uygun olan malzemeler ile anlatımını çeşitlendirdiği, gün ve hatta saat belirterek o ana nişan koyduğu bilinmektedir. Çalışmalarından imza koymadıkları olmasına karşın, çoğu kez farklı ortamlarda da olsa tarih atmayı genellikle aksatmadığı gözlemlenebilmektedir.

Örneğin, "Cardonlar" kitabının Ada Yayınları'ndan çıkan ilk baskısının düzeltmelerini yaptığı nüshasının ilk sayfasına şunları yazmıştır:

"Dün Bülent Bey (*) telgraf çekmiş, bugün 29 Ocak 1982 Cuma gittim Botter Han'a, bir hayli listesi verilmiş kimseye kitap imzaladım, bir takım sözler de ekledim ayrıca.

Sıraselviler, 29 Ocak 1982
Gece saat 11.00 filan."

Cihat Burak'ın yukarıda belirttiğimiz çerçevede ürettiği porselen ve seramik işlerini aşağıdaki gibi dönemsel ve tematik olarak gruplandırmak yanlış olmayacaktır kanısındayım:

A- Porselen Biblolar(Sırlı ve Sırsız), 1965; Subay Ailesi, Kadınlar Hamamı, Su Satıcısı, Pehlivan Deve, Balıkçı, Kitap Satan Aşık İhsani ve Güllüşah, Yağlı Güreş…

B- Atatürk Kültür Merkezi(AKM) için tasarladığı(Yıldız Porselen Fabrikası'nda yapmış olabilir) dekoratif küresel işler. (Bu işlerden bilinen 5 tanesine ulaşılabilmiştir). Eski Yıldız Porselen üretiminin çiçek motiflerinden de esinlerin izlenebileceği bu yapıtların her birinde farklı motif çeşitlemeleri ve renkler(Beyaz, taba, lacivert, eflatun ve sarı) uygulanmıştır.

C- Arkasında ayna yeri olan "Kedili ve Ayyıldızlı Kavukluk" ve "Mavi Mutfak", 1978. Sanatçı bu yıllarda Beşiktaş'ta Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'nda mimari üzerine ders vermektedir ve bu yıllardaki çalışmalarını ve daha sonraki yıllarda yapacağı kuşevlerini de bu okulun atölyelerinde gerçekleştirmiştir.

D- Kuşevleri, 1980-1981. Cihat Burak'ın Kuşevleri onun sıradışı kişiliğinin en dikkat çekici çalışmaları arasındadır. Sanatçının ülkemiz mimarlığının farklı dönem yapılarını ve eski mimarların kuşevi tasarımlarını -Laleli Mustafa III Türbesi Kuşevi,18. Yüzyıl; Beylerbeyi Sarayı Deniz Köşkü Kuşevi ve Taşlık Kahvesi(Mimarı Sedat Hakkı Eldem) gibi özgürce yorumladığı bu işlerinde mimar ve ressam kimliklerinin örtüştüğü söylenebilir.

E- Peşrev, 1983. fırınlanmamış ve sırlanmamış bu iş daha önceki porselen bibloların bir devamı addedilebilir.

F- Son İşler. Ünal Cimit Seramik Atölyesi'nde yaptığı üç seramik ve Ara Güler'in bir fotografından esinlendiği tahmin edilebilecek son büyük "Deve Güreşi Rölyefi" ve yine güreş konulu bir başka işi olan "Huzur Peşrevi".

Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da, Cihat Burak'ın "Akademi"nin mimarlık bölümünün efsanevi hocalarından Sedat Hakkı Eldem'in öğrencisi olduğu ve onun rahle-i tedrisinden geçip(**), mimari kültürel mirasımızın kayda geçirilmesini amaçlayan rölöve çalışmalarından nasibine düşeni almış olmasıdır. Bir önemli konu da 1970'lerdeki Safranbolu odaklı kültürel mirasımıza sahip çıkılması ve korunması etkinliklerine faal olarak katılması ve bu sürecin resimlerine, öykülerine ve seramiklerine de katkıda bulunmasıdır. Gerek Kuşevleri'nin iç dekorasyonlarında gerekse "Mavi Mutfak" ın ayrıntılarında sanki bu zamanın durduğu yörenin mimari ve dekoratif biçimlerinin izleri - özellikle kuşevlerinin içindeki havuz motiflerinde - sürülebilir.

Vazo, ibrik, şamdan gibi çalışmalarında ise, hem fantezisinin hem farklı kültürlere ilgisinin ip uçları görülebilir. Cihat Burak'ın ev eşyaları arasındaki bir grup Çanakkale seramiğinin (At Başlı Testiler, Kapağı Aslanlı Şekerlik, Vazolar, vb...) de bu çalışmalara katkıda bulunmuş olabileceği gözlemi yanlış olmasa gerektir.

Burak'ın seramiklerinde - üzerinde çalıştığı konuya göre- farklı teknikler kullandığı da söylenebilir; ancak temelde fantezi ile geleneği birleştiren ana formlarını küçük yuvarlak bezemeler ve kararlı derin çizikler ile zenginleştirmesi onun önemli bir özelliği olarak kendini belli eder.

Sonuçta Cihat Burak'ın 1965 - 1994 yılları arasında, yaklaşık 30 yıllık bir süre çamur ile uğraştığı ve bu zaman diliminde Türk Seramik Sanatı'na belki de en önemli ressam katkısını yaptığını ve bu alandaki veriminin uluslararası düzeyde olduğunu söylemek abartma olmaz kanısındayım.


Haşim Nur Gürel

14 Mart 2006, 10.00 ; Kadıköy/Beşiktaş arası, Sarayburnu Vapuru


(*) Bülent Akkurt; o dönemde ADA Yayınları'nın yöneticisi.
(**) Rölöve konusunda Sedat Bey'in en ufak bir hatayı kabul etmeyen ve en küçük bir hatayı yakalayan bir titizliğe sahip olduğunu bizzat Cihat Bey'den duyduğumu anımsıyorum.



* * *

Zenci Kalınız: Cihat Burak

Küratör: Burcu Pelvanoğlu
--------------------------------------------------------------------------------

İstanbul'da, Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal'ında doğan Cihat Burak'ın, çamurla tanışması, o yıllarda Sanayi-i Nefise'de öğrenci olan halası vesilesiyle olur. "Küçük halam o zamanlar Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi denilen Akademi'ye giderdi. (…) Beni de birkaç defa götürdüydü. (…) Bir gün beni yine mektebine götürdü, loşça bir yere girdik. Birtakım adamlar girip çıkıyorlardı, galiba atölyeydi. Duvarda alçıdan bir aslan kafası vardı, elime bir çamur verip aynısını yapmamı söylediler. Küçük bir modelini yaptım, nasıl olduğunu anlayamadım ama hemen kalıbını alıp alçıdan döktüler elime verdiler, bir hayli sakladımdı onu…" [1]

O aslan modelini bir hayli sakladığı gibi, kendini de bir hayli saklayan biridir anlaşılan Cihat Burak. Paris'te, atölyesini gezen galericinin resimlerindeki renkleri koyu bulup da daha açık renkler kullanırsa satış yapabileceğini söylemesi üzerine koyduğu tavırdan anlaşıldığı gibi. Galericinin "Resim satamadığınıza göre ne yapıyorsunuz?" sorusuna "Satamıyor değilim ki, satıyorum ama beni yaşatabilecek kadar değil!" yanıtını veren ve bunun ardından galericinin "Peki ne yapıyorsunuz, nasıl para kazanıyorsunuz?" sorusunu da "Mesleğim mimarlıktır, icabettiği zaman bir mimarın yanında "negre" (zenci) olarak çalışıyorum." şeklinde yanıtlayan Cihat Burak'a galericinin verdiği yanıt, Cihat Burak'ın yaşamı boyunca aldığı tavrın bir özetidir adeta: "Alors restez négre" (Öyleyse zenci kalınız). [2]

"Zenci kalmak", bir anlamda Cihat Burak'ın kendine özgü sanatının, ki bu sanat resim sanatını, seramik sanatını, mimarlığı ve edebiyatı kuşatan bir sanattır, tanımıdır da denebilir. Sıradışı kişiliği gibi, sıradışı bir sanatı olduğundan söz etmek mümkündür Cihat Burak'ın. Öyle ki, grupların tarihi üzerinden yazılması adeta farz olan Türk Plastik Sanatları Tarihi'nde kim nereye koyacağını bilemez Cihat Burak'ı. Kimi Sembolist akıma bağlar, kimi Dışavurumculuk'a. Dışavurumculuk'u kendisi de kabul eder Cihat Burak'ın ama bu Dışavurumculuk da, tastamam onun kendine özgü Dışavurumculuk'udur; devşirme bir Dışavurumculuk değil. Sanatındaki bireyselliğin, kendine özgünlüğün ilkelerini, ne kendine ne de başkalarına oyun oynamamak olarak belirleyen Cihat Burak, bunun dışında herhangi bir ilkeye bağlı olmaya karşı olduğunu belirtir. [3] Tam da "Zenci Kalmak"tır işte Cihat Burak'ın tüm gayesi…

Ayrıksı yanıyla öne çıkan Cihat Burak'ın hayal gücü, resimlerinde ve öykülerinde olduğu gibi, seramiklerinde de karşımıza çıkar. Burada belki şöyle bir parantez açmakta fayda var: Cihat Burak'ın resimleri de öyküleri de düşlerin gizemiyle örtülüymüş izlenimini verir ancak bu örtüyü kaldırmaya başladığımız anda onun otobiyografisi de kendiliğinden ortaya çıkar. Cardonlar adlı kitabında ya da "Hayal Donanma" adlı resminde olduğu gibi. Kaldı ki, Cihat Burak'ta görülen fantastik öğeler, onun çevresindeki çirkinliklerden kaçmak için sığındığı düşler aleminin devreye girmesidir, bir anlamda. Aynı nokta, Cihat Burak'ın seramikleri için de geçerlidir. Atatürk Kültür Merkezi için tasarlamış olduğu porselen küreleri bir yana bırakırsak, Cihat Burak'ın seramiklerinde ya belleğin gücünün ya da düş gücünün hatta kimi zaman bunların bir bireşiminin devreye girdiğini görmemiz mümkündür. "Subay Ailesi", "Kitap Satan Aşık İhsanî ile Güllüşah", "Peşrev", Cihat Burak'ın belleğinin yansıdığı çalışmalarken, "Gül" gibi çalışmaları düş gücü ve düş gücü sonrasında vardığı hicvin, fantastikliğin bir yansıması olarak görünmektedir. Mutfakları, cezveleri ve fincanları ise, onun, deyiş yerindeyse, oyuncakları gibidir. "Mavi Mutfak"ta, her fincanın tarihini fincanın tabağına işleyen Cihat Burak, bir anlamda günlük oyunlarının kaydını tutmaktadır. Güncelerini kile, çamura dökmüş durumdadır, bir başka deyişle…

Kuşkusuz, Cihat Burak ve seramikleri dendiğinde, aslında ilk akla gelen onun kuş evleridir. Kuş evleri konusunda şöyle düşünür Cihat Burak: "Osmanlı'da kuş evleri vardır. Osmanlı mimarları buna ihtiyaç duymuşlardır. Çünkü onlar için kuş bir ilahi varlıktı. Çamur işine bayılırım ben. Kuş evleri, kuşhaneler yaptım. Kuşa benim sempatim vardır." [4] Ece Ayhan'ın kendisiyle yaptığı söyleşide, Nilgün Marmara'nın "marjinal kargalar"ını hatırlatması üzerine de naif bir yanıt verir Cihat Burak: "Bak kargaları severim, kuştur. Kınalı kekliği de." [5] Cihat Burak'ın kuş evleri, onun Akademi'de mimarlık okuduğu, Sedat Hakkı Eldem'in öğrencisi olduğu yıllarla da ilişkilendirilebilir. O dönemde "ödev niyetine" yapıların rölövelerini çıkaran Cihat Burak'ın aklının bir köşesinde kalmıştır kuş evleri. Seramik üzerinde yoğunlaştığında da, bu kuş evlerine kendi yorumunu katmaya başlar, Cihat Burak. Sedat Hakkı Eldem'in "Taşlık Kahvesi"ni, Laleli'deki III. Mustafa Türbesi'nin kuş evini, Beylerbeyi Sarayı Deniz Köşkü'nün kuş evini kendince yorumlar, yine düş gücüne ve zihninin kıvraklığına yer vererek. Zihninin kıvraklığı, onun sanatının da "kıvrak" olmasının başlıca nedenidir. Mimarlığı yaşamak için, resmi ise, daima sevdiği için yaptığını her fırsatta dile getiren Cihat Burak'ın, "Bir kedinin resminin cetvelle yapılabileceğini düşünemiyorum. Ayıptır, benim vicdanım elvermez." [6] sözleriyle de kendini hissettiren bir kıvraklık sözünü ettiğim…

Kıvrak zekasıyla gerek yazında gerekse sanatta büyük bir hiciv ustası olarak daima ayrı bir yerde kalabilen bir Cihat Burak… Öyleyse Zenci Kalınız!


[1] Anonim, "Cihat Burak ile Söyleşi", Yeni Boyut, 1/4, Haziran 1982, s.18.
[2] Cihat Burak, "Zenci Kalınız", Sanat Çevresi, S.40, Şubat 1982, s.12-13.
[3] Anonim, "Cihat Burak ile Söyleşi", Yeni Boyut, 1/4, Haziran 1982, s.21.
[4] Feriha Büyükünal, "Cihat Burak ile Söyleşi", Cihat Burak, Ada Yayınları, İstanbul, 1991, s.28.
[5] Ece Ayhan, "Cihat Burak'la Bir Söyleşi", Gergedan, S.11, Ocak 1988, s.52.
[6] Ece Ayhan, a.g.m.

buradan alıntıdır
« Son Düzenleme: 27 Aralık 2008, 19:29:26 Gönderen: §£Ям »
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: Cihat Burak (1915, İstanbul - 1994, İstanbul)
« Yanıtla #1 : 06 Haziran 2010, 11:49:42 »
mavi hocam winrar dosyayası halinde eklesen bu tür belgeleri indirmemiz daha kolay olacak. mecburen kopyala yapıştır yöntemi yapıyorum
paylaşım için teşekkürler

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: Cihat Burak (1915, İstanbul - 1994, İstanbul)
« Yanıtla #2 : 06 Haziran 2010, 20:00:02 »
ilginize teşekkürler...
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana