Kitap sanatları ile ilgili eserlerde nedense ebruya dair malumata rastlanmıyor. Daha öncede Menakkıb-i Hünerveran dolayısıyla bu hususa temas etmiştik. Diyelim ki ebruculuk o esnada fazla yaygın değildi.
Peki Nefeszade İbrahim Efendi (ölümü:1060 H.-1650)'nin eseri olan ve kısa hattatlar tarihinden sonra ahircilik, kağıt boyamacılığı, mürekkepçlik gibi sanatları büyük bir vukufla ve derinlemesine ele alan Gülzar-ı Sevab isimli eserde ebrudan niçin bahis yoktur, bilinmez.
Bu eseri neşre hazırlayan (1939) Kilisli Rıfat Bilge merhum, istanbul kütüphanelerinde kitap sanatlarıyla alakalı ne kadar yazma eser gördüyse kitabın sonunda ayrıca listesini vermiştir, onlarda ebruculuğa temas edilmemektedir.
1635 - 40 yıllarında Fransa'da imaline başlanan ebru kağıdının Avrupa'da battal ve bilhassa taraklı cinsleri benimsenmiştir.
Şebek
Hatib
Hezarfen İbrahim Edhem Efendi
Nafiz Efendi
Aziz Efendi
Necmeddin Okyay
VE EBRU'NUN FELSEFESİ
Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsınız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilahi tonları ile bulutlardan bir ebru'nun daha doğrusu ebri'nin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla laciverd, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüansları serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır. İşte, sanatkar dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzelikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kağıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir.
Bu anlayış içinde Tanrı'sına boyun kesen sanatkarın "benlik"ten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesi'nde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve bir kainata döner.
Ebrucu nun gönlü gibi...
Hz.Ali ne güzel buyurmuş : " Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün bir alem sende dürülüp bükülmüştür!"