Hüseyin Kutlu: Hat sanatı kalemi şevk edebilmektir
“Osmanlı’da hat sanatı zirveye ulaşmıştır. Ancak o gün yaşayan insanı sokağa çıktığında o kadar güzellik karşılardı ki, sokakta insanın yürüyüşü bile bir zarafet örneğiydi. Sıradan bir evin cumbasının dahi bir estetiği vardı. Bu da insanlarda sanat duygusunu uyandırıyordu. Dolayısıyla o toplumda yaşayan insanın hazır bir altyapısı oluşuyordu haliyle. Ama şu an her şey estetikten uzak kirli bir görünüme sahip. Bu durumun sanatın gelişmesine etkisi sadece hat sanatı değil diğer sanatlar için de geçerlidir.” – Hüseyin Kutlu -
Hüseyin Kutlu eğitimini felsefe üzerine yapmış, fakat en büyük mesaisini hat sanatına vermiş büyük bir sanatkârdır. Uzun yıllar Hekimoğlu Alipaşa Camii’nde imamlık yapmış ama en önemlisi imam olmanın yanında sanata dair yaptığı değerli çalışmalarla kendinden söz ettirmiş, Hekimoğlu Alipaşa Medrese’sini bir ilim yuvası haline getirmiştir. Kendisi görevinden ayrılsa da hâlâ haftada bir gün buraya gelip öğrencilerine hat dersi vermeye devam etmektedir. Çengelköy’deki evinde de hat çalışmalarına ve öğrenci yetiştirmeye devam eden Hüseyin Kutlu Hocamızla hat sanatına dair bir söyleşi yaptık.
TANRISEVEN: Hocam eğitiminizi felsefe üzerine yapmışsınız. Ama seçiminiz hattatlık üzerine olmuş. Eğitim hayatınızı biraz anlatır mısınız?
KUTLU: Önceliği ben İmam Hatip mezunuyum. Bizim zamanımızda imam hatip mezunları bugün olduğu gibi yine problem yaşıyorlardı. Üniversiteye girme hakları yoktu. Ama şöyle bir yol açılmıştı. İmam Hatip’ten mezun olduktan sonra fark imtihanı vererek veya düz lisenin son sınıfına bir sene devam ederek üniversiteye giriş hakkı kazanıyordu. Dolayısıyla üniversiteye hak kazanmış imam hatip mezunları imam hatip diplomasiyle İslâm Enstitüsü’ne, lise diplomasıyla normal bir üniversiteye başvurabiliyorlardı. Başka bir uygulama da bilhassa İstanbul’da İslâm Enstitüsü bulunan yerlerdeki İmam Hatip menşeli ve üniversiteye girmiş olanlar için vaizlik ve imamlık yapabiliyor olmalarıydı. Bu da öğrencilik yıllarını değerlendirmek için iyi oluyordu. Ben de o geleneğe uyanlardan oldum. 1968 yılında Diyanet’ e başvurarak vaizlik aldım. Aynı senede edebiyat fakültesinde felsefeye başladım.
TANRISEVEN: Hat sanatıyla tanışmanız, bu sanata ilginiz ne zaman ve nasıl başlamıştır?
KUTLU: Benim hat sanatıyla tanışmam çocukluk dönemlerine uzanır. Babamın da yazıya ilgisi vardı. Konya’da Mehmet Ünlü adında camilere levha hazırlayan bir kişi vardı. Babam o kişiyle irtibatlıydı. O zamandan yazıya ilgim olduğunu fark etmiştim. Kuran’ı Kerim’i çok küçük yaşlarda öğrenmiştim. Çocuk aklımla o zamanlar Kuran’ı Kerim’i olduğu gibi kitap şeklinde gökten indiğini zannederdim. İmam Hatip Okulu’nun birinci sınıfındayken Arapça hocamız eski medrese hocalarından Ali Uca isminde bir Hoca Efendi, bir gün tahtaya Kuran harflerini yazdı. O zaman Kur’an harflerinin yazılabilir olduğunu hayretle gördüm. Ben de o merakla yazmaya başladım. O zaman etrafımdakilerin iltifatları neticesinde gerçekten çok iyi yazdığımı düşünüyordum.
TANRISEVEN: Hattat Hamit Hoca’yla tanışmanız nasıl oldu?
KUTLU: Sönmez takvimleri çıkardı eskiden. Daha Konya’dayken Hamit imzasını görürdüm orda. 1968’de İstanbul’a geldim. Üstat Hattat Hamit’e başvurdum. Hoca ilk başta meşk ve rabbiyesir yazdı. Yazdığı kalemi de verdi. Hâlâ saklarım. Bir hafta boyunca yazdım. O bir hafta boyunca Bir Hocanın yazdığına, bir kendi yazdığıma bakıyordum. Kendi yazdığımı daha iyi buluyordum. Aradan 4–5 hafta geçince ben artık fark etmeye başlamıştım. Hocanın yazısıyla benim yazım arasında dağlar kadar fark vardı. O zaman yolun başında olduğumu anlamıştım. Uzun yıllar Hamit Hoca’dan ders almaya devam ettim.
TANRISEVEN: Hattatlığa başlangıç için kabul edilen Rabbiyesir duası hakkında bilgi verir misiniz?
KUTLU: Bu ilk bakışta tuhaf gelir. Hat sanatına başlayan kişinin mantık olarak ilk başta harfleri öğrenmesi gerekir. Hâlbuki Hat sanatına “Rabbiyesir…” cümlesi yazmakla başlanır. Bu bir bakıma bizim medeniyetimizin kültürümüzün tezahürleridir.
Hat sanatı kalemi şevk edebilmeyi öğrenmektir aslında. Kalemin bu şevki idaresi yönetimi elle kalem arasında ve elle gönül arasında gönülle rabbi arasında bir ilişkiye bağlıdır. Dolayısıyla rabbiyesir duasında kalemin her pozisyonu mevcut. Yeni başlayacak kişi kalemin her pozisyonunu görebilir. İkinci olarak başlayan kişi şunu fark edecektir; ‘Bu iş bir gönül işidir. Ve gönlün de sahibine yönelmesiyle gaye gerçekleşir. Kalem kutsaldır. Ben bu işi Rabbimin yardımı olmadan yapamam’.Rabbiyesir; bu zor işi kolaylaştır duasıdır aslında.
TANRISEVEN: Şeyh Hamdullah Efendi’nin Türk Hattatları arasındaki yeri nedir? Hattatlığa başlayanlar için kaleminin Şeyh Hamdullah’ın mezarına gömülmesi geleneğini anlatır mısınız?
KUTLU: Şeyh Hamdullah Efendi Türk Hattatlarının piridir. İlk olarak bu zat sadece yazı yazan biri değil. Bu zat öyle bir kimse ki Sultan Beyazıt Han’ın ricasıyla erbain’e girerek kendisinden önce devam eden hat sanatına yeni bir yön veren insandır. Bu Hamdullah Efendi için kendi iç dünyasında gezinmedir aslında. Kendinin esrarını keşfetmesi demektir. Dolayısıyla Şeyh Hamdullah bizim pirimizdir. Yani başlayacak kimse kalemini oraya koymakla kalmıyor. Bir nevi onun ruhuyla kendi ruhu arasında bir rabıta sağlıyor. Ve bu terbiye içinde bu sanatla meşgul oluyor.
TANRISEVEN: Hat ve diğer geleneksel sanatlardan hobi olarak bahsedilmesi hakkında fikriniz nedir?
KUTLU: Hobi ve fobinin bizim lisanımızda hiçbir yeri yok. Bizim sevgi ve merak kelimelerini kullanmamız daha güzel olur.
TANRISEVEN: Hat sanatına ilgi duyduğunu söyleyip size başvuran kişileri eğitime almadan önce mutlaka değerlendiriyorsunuzdur. Bu sanata gönül vermenin ve başarılı olmanın bir kıstası var mı?
KUTLU: Bu konuyu kısım kısım ayırmak lazım. Bir kişi için eğer bir fıtri kabiliyeti varsa ruhu da müsaitse bu en mükemmel seviyedir. İkinci derece ise çalışılarak değerlendirilebilir. Ama üçüncü dereceyi değerlendirmenin sanatta cevazı da yoktur. Hat sanatında başarılı olmayı şu şekilde tanımlayabiliriz Öncelik kabiliyet sonra sabır ve azim. Bu üçünün bir arada olması gerekir.
TANRISEVEN: Ortalama kaç sene eğitim görmek gerekir?
KUTLU: Mükemmelleşmenin senesi yok. Üniversiteyi bitirmek için 4 sene gerekir. Bu sanatta da ya 1,5 fakülte ya da 2 fakülte bitirecek kadar vakte ihtiyaç vardır.
TANRISEVEN: Eskiye nazaran Hat sanatının günümüzdeki halini değerlendir misiniz?
KUTLU: Bu gün bu sanatlarımızın altyapısında problem var. Eskiden böyle değildi. Osmanlı’da hat sanatı zirveye ulaşmıştır. Ancak o gün yaşayan insanı sokağa çıktığında o kadar güzellik karşılardı ki, sokakta insanın yürüyüşü bile bir zarafet örneğiydi. Sıradan bir evin cumbasının dahi bir estetiği vardı. Bu da insanlarda sanat duygusunu uyandırıyordu. Dolayısıyla o toplumda yaşayan insanın hazır bir altyapısı oluşuyordu haliyle. Ama şu an her şey estetikten uzak kirli bir görünüme sahip. Bu durumun sanatın gelişmesine etkisi sadece hat sanatı değil diğer sanatlar için de geçerlidir.
TANRISEVEN: Kadınlara göre erkek hat sanatçıları daha fazla biliniyor. Hâlbuki bayanların estetik anlayışlarının daha ileri düzeyde olduğu söylenebilir. Sizden icazet almış birçok hanım hattattın da olduğunu görüyoruz. Eskiye nazaran şu an hanımların bu sanata daha meraklı olmasının nedenleri nedir?
KUTLU: Doğru. Kadın ruhu daha zariftir. Benim birçok bayan öğrencim de icazet almıştır. Ancak eskiden hat sanatı ile ilgilenmek hanımların işi değildi. Önceden hat hayatın içinde bir sanattı. Çalışma hayatında da erkekler yer aldığı için erkekler bu işle meşguldu. Son zamanlarda kadınların sosyal hayata yönelmeleriyle birlikte hat sanatına da ilgi hanımlar tarafından artmaya başladı. Özellikle kamusal alandan soyutlanmış bayanlar için de hat sanatıyla ilgilenmek eğer kabiliyeti de mevcutsa konumu itibariyle çok yerinde bir karar oluyor.
Söyleşi: Rümeysa Tanrıseven
Kaynak: sanatalemi.net