Gönderen Konu: HATTATLAR  (Okunma sayısı 17436 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« : 04 Mayıs 2008, 15:51:58 »

Şeyh Hamdullah

Osmanlı hat ekolünün kurucusu, hattatların kıblesi ve kutbu, okçuların şeyhi ünvanlarıyla tanınan Şeyh Hamdullah 830-833 yılları arasında Amasya'da doğdu. Babası Mustafa Dede, annesi Hafîze Hâtun'dır. bir rivâyete göre Şeyh'in dedesi Rukneddin, bir rivâyete göre de babası Buhârâ'dan Amasya'ya göç etmiştir. (1)

Şeyh Hamdullah'ın dünyâya gelişiyle ilgili güzel bir rivâyet vardır: Şeyh'in babası Mustafa Dede Amasya'da evlenme çağına gelince, kendisine erbâb-ı mükâşefeden bir veli: "Ey Dede, seniz tezevvüc edeceğin filân mahallede bir fakîrenin kızıdır. Ve andan gayrı değildir. Hemân anı al, sakın tereddüt etme" diyerek, tavsiyede bulundu. Bu mânevî işâret üzerine, Mustafa Dede yetim kızla evlendi. Bir müddet sonra o yaşlı azîz ile tekrara karşılaşınca, bu sözün hikmetini sordu. Pîr-i münir velî ellerini kaldırarak: "Ol fakîre-i sâlihenin yetîmesini vasiyyetim tutup aldın. Allâh Sübhânehu ve Teâlâ andan sonra sana veled-i sâlih vere ki, anın kemâlâtı ve meârif ve mehâsini meşhûr-ı her şehir, mezkûr-ı her derh olup, anın nâmı ilâ-yevmi'l-kıyâme-zinde ola ve ismi Hamdullah ola" diye duâ eder". (2)

Bu samîmi, mütevâzî mânâ erinin hayır duâsından bir müddet sonra Şeyh Hamdullah dünyâya gelir. (3)

O mes'ûd asır, Osmanlı devletinin idârî, siyâsî ve iktisâdî istikrar kazandığı bütün vatan coğrafyasında ilim ve san'atta rönesans hareketlerinin başladığı bir devirdir. Böyle dört başı mâmur bir cemiyetin bünyesinden doğan büyük san'atkârımız, daha çocuk yaşından îtibâren hikmet ve san'at muhitlerine girmiş, mükemmel bir tahsil görmüşlerdir.

Şeyh Hamdullah, bir taraftan kendine ve cemiyetine faydalı olacak ilim ve hüneri tahsil ederken, bir taraftan da İslâmî îmâna bağlı bir ahlâk anlayışını, Zeynîye tarîkatı şeyhlerinden babası Şeyh Mustafa Dede'nin terbiyesine girerek kazanmış, hilâfet almıştır. Bu sebeple adı Şeyh olarak da yâdedilir. Onun vefâtından sonra Nakşıbendiye tarîkatı şeyhlerinden Emîr Buhârî Seyyid Ahmed Efendi'nin sohbetlerine devâm etmiştir.

Böylece zamânın âlim, san'atkâr ve velîleri, dâhî san'atkâr ve büyük insan rolünü alacak olan bir sîmayı müştereken hazırlamışlar ve insanlık âlemine hediye etmişlerdir.

Topkapı Sarayı Kütüphânesi Emânet Hazînesi 2862 numrada kayıtlı, Şeyh hattıyla, baş kısmı ve ketebe sayfası eksik, on sekiz kıt'a, sülüs Halvetiye silsilenâmesi mevcuttur. Her sayfada iki satır sülüs, tarîkatnâme arasına nesih hadîs-i şerifler yazılmıştır. Müstakimzâde'nin Tuhfe'de, Nefeszâde'nin ed Gülzâr-ı Savab'da: "Şeyh Hamdullah, Mustafa Çelebi'nin birkaç kıt'ada tarîkat şeyhlerini yazmıştır. Çoğu hattatlar da bunu esas alarak silsilenâme yazmışlardı" diye bahsettikleri silsilenâme bu olmalıdır. Şeyh'in yazdığı bu meşâyih silsilesinin son halkasında adı geçen Mustafa Çelebi b. Sarıkadı, Hamdullah Efendi'inin şeyhi ve babasıdır. Sarıkadı Rükneddin Efendi de dedesidir.

Şeyh Hamdullah'ın Zeyniye tarîkatından hilâfet almakla berâber bâzı kaynaklarda Sühreverdiye (Gülzar, s. 50) ve Halvetiye tarîkatından gösterilmesi, Zeyniye'nin, Sühreverdiye tarîkatının bir kolu olmasındandır. Harîrîzâde: "Zeyniye tarikatı, Sühreverdiye ve Rifâiye tarîkatının birleştirir" (4) diyor. Halvetiye de bir noktada Sühreverdiye ile birleşir. Bu sebeple bâzen Şeyh'in intisap ettiği tarîkat, bâzen de ana tarîkat zikredilmiştir. Sarıkadızâde Mustafa Çelebi, ayrıca Halvetiye'den de icâzet almış olabilir.

Amasya'da, Hayreddîn Mar'aşî'den, hat san'atını nazarî ve âmeli olarak tahsil ettikten sonra, icâzet almış olan Şeyh Hamdullah asıl tekâmülünü Yâkût Musta'sımî ve Abdullâh-ı Sayrâfî'nin yazıları üzerinde yaptığı uzun mesâîler netîcesinde elde etmiştir. (5)

O sırada Amasya sancağında vâli bulunan Sultan Bâyezıd-ı Velî dahî Şeyh'in bu feyizli meclislerinin müdâvimi olmuş, ayrıca Şeyh'e sık sık evrâd, ezkâr ve kıt'alar yazdırarak hat san'atında yeni bir ufkun açılması için teşvik ve gayret sarfetmiştir. (6)

Beste yapabilecek kadar mûsikîye ve şiire vâkıf olan İkinci Bâyezid, Şeyh Hamdullah'tan da hat meşkederek me'zun olmuştur. Bu münâsebetle aralarında mânevî râbıta husûle gelmiştir. (7) Bir zaman sonra Osmanlı tahtının sâhibi olacak olan Bâyezid-i Velî'nin iç bünyesinin teşekkülü, zararlı duygulardan arınarak şahsiyetini bulması, Şeyh ile Sultan arasındaki bu muhabbet ve teslimiyetin mahsûlüdür. Fâtih sultan Mehmed'in vefâtı ile Osmanlı tahtına oturan Bâyezid-i Velî, Şeyh Hamdullah'ı İstanbul'a dâvet eder. Bu dâvet üzerine İstanbul'a gelen Şeyh Hamdullah, saraya kâtip ve muallim, ayrıca Okmeydanı Okçular Zâviyesi'ne şeyh tâyin edilir. (8) Şeyh'e olan muhabbetinden, ona yakın olmak için meşkhâne tahsis eder. Bu târihten sonra yazdığı eserlerin ketebesinde ekseriya Kâtibü's-Sultân Bâyezid Han ünvânını kullanılır. Haftada iki gün saray dışında yazı meraklılarına meşk yapardı.

Şeyh gibi bir san'at dehâsının yaratıcı gücünü harekete getiren belki Bâyezid Han'ın ilme, san'ata, bilhassa hat san'atına gösterdiği büyük alâkasıdır. Bir gün sohbet esnâsında, Bâyezid Han hazîneden yedi adet Yâkut yazısı çıkarıp: "Bu tarzdan gayrı bir vâdî ihtirâ olunsa idi iyi olurdu." (9) şeklinde Şeyh'e tavsiyede bulunur. Bundan sonra çileli bir mesâî ile Şeyh Hamdullah'ın kendi üslûbunu ortaya koyduğu rivâyet edilir.

Büyük san'atkârın yeni üslûp yaratma yolundaki ıztırâbını, Müstakimzâde şöyle dile getirmektedir: "Şeyh Hamdullah geçmiş büyük üstadların ve Yâkût'un yazıların günlerce dikkatle inceledi. Onların yazı estetiğinde elde edemedikleri, yazının klâsik nisbetlerini, en güzel duruş ve satır üzerindeki âhengini, önce zihninde şekillendirdi. Fakat zihnine resmettiği güzel biçim ve âhengi kâğıt üzerine dökmekte güçlük çekiyordu. Bu yaratma ıztırâbı günlerce sürdü. İşte böyle son derece muztarip olduğu bir anda Hızır aleyhisselâm zuhur edip elini tutarak, ona harfleri bir bir tâlim etti ve ıztırâbını hafifletti. Şeyh Efendi kısa zamanda hayâlinde yaşattığı yazı tarzını himmetle, Allâh'ın bir hediyesi olarak elde etti." (10)

Hat san'atında ekseriyâ böyle teceddütler, beşerî gayret ve dehânın yanında ilâhî himmetle meydana gelmiştir.

Sarayın harem dâiresinde Kur'ân-ı Kerîm ve aklâm-ı sittede kıt'alar yazan Şeyh Hamdullah, haklı olarak sultanın husûsî hürmet ve ihsânına nâil olmuştur. Vazîfesi mukâbilinde aldığı otuz akçe gündelikten başka, Üsküdar muhîtinde kendisine ik, kâğıtlarını mühreleyenlere de bir köy timâr olarak tahsis olunmuştur. (11)

Şeyh ve Sultan arasında kadîm bir dostluğu dayanan bu yakınlık, bilhassa ulemâ arasında hoş karşılanmıyordu. Bu sızlanışları sezen Bâyezid Hand devrin büyük ilim adamlarını bir araya topladı. Şeyh'i de bu toplantıya dâvet etti. Sonra Şeyh'in hattıyla yazılmış olan Kelâm-ı Kadîm'i getirip, mecliste hazır bulunan ulemânın her birine temâşâ ve ziyâret ettirdi. Hayranlıkları sükûta varan ulemâya teveccühen Bâyezid: "Böyle bir hattât-ı muhterem ve kâtib-i mes'ûd-rakama mülûk-i mâziyyeden kimse mâlik olmamıştır" diyerek hattatlığın kutbu, feyiz saçan üstâdın kendi zamânında zuhûrundan duyduğu saâdeti dile getirdi. Daha sonra mecliste bulunan ulemânın bütün te'lif ve şerhlerini kemâl-i edeble önündeki rahlenin üzerine üst üste dizdi. Sonra da Şeyh'in yazdığı Kelâm-ı Kadîm'i alıp ulemâya: "Bu kitabı kitapların üstüne mi, yoksa altına mı koymak câizdir?" diye sordu. "Kur'ân-ı Azimüşşan üstüne kitap veyâ başka bir şey koymak nasıl câiz olur?" diye cevap verdiler. Sultan Bâyezid latîfe yolu ile ulemâyı ilzâm ederek: "Bu kişinin izâfet-i ihtirâmiyyesi katı çokdur. Hazret-i Kur'ân'ın kitâbetini bu kadar ihyâ etmiş bir fert yoktur. Bu kişiyi sizin tahtınıza nice iclâs edelim?" dedi. Böylece hüner ve ma'rifeti gönül tâcı yapmış sultan, ilim erbâbını da incitmeden bir hakîkatin zuhûruna sebep olmuşlardı. (12)

Şeyh'in aklâm-ı sittede birbirinden güzel eserleri san'at sâhasında intişâr ediyor, rağbet kazanıyordu. Bütün hattatlar Şeyh gibi, Şeyh vâdisinde yazmaya gayret sarf ediyorlardı. Kânûnî zamânının güneşi Ahmed Karahisârî istisnâ edilirse, Yâkut mektebi Şeyh'in üslûbu karşısında devrini tamamlamış bulunuyordu.

Şeyh Hamdullah ekolünde, aklâm-ı sittenin bütün nevîlerinde olgunluk çağı idrak edilmiş, Mushaf-ı Şerif, cüz, murakka', kıt'a ve kitaplarda, yeni bir anlayışa hat san'atının en güzel örnekleri verilmiştir. Şeyh'in TSM, EH. 2083, 2084, 2086 numaralarda kayıtlı bulunan aklâm-ı sitte murakka'ları, altı nevî yazıdaki gelişmeyi gösteren en güzel eserleri arasında bulunmaktadır.

Şeyh Hamdullah'ın sa'nat hayâtında Amasya ve İstanbul olmak üzere iki safha vardır. Yâkut yazı tarzının hâkim olduğu (evâil) gençlik, başlangıç yazılarını Amasya'da, kendi yazı üslûbunu ortaya koyduğu eserlerini ise İstanbul'da vermiştir.

Şeyh Hamdullah ile berâber Mushaf kitâbetinde reyhânî yerine nesih yazı büyük ehemmiyet kazanmış; sahîfe nizâmı, satır araları en güzel ölçülerini bulmuş, Mushaf yazısına zerâfet, sâdelik devamlılık ve sevimlilik getirilmiştir. Şeyh mektebinde nesih yazısının insanda hayranlık ve hürmet uyandıracak derecede güzelleşimesi ve kolay okunan bir yazı nevfî olması, kitap ve Mushaf-ı Şerif yazısı olarak tercih edilmesine sebep olmuştur. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in resmedilmesinin hikmetlerinden biri de hatâsız ve kolay okunmasını sağlamaktır.

Ayrıca Şeyh mektebinde Mushaf metni bir çeşit yazıyla, nesihle yazılarak, metinde devamlılık ve okumada kolaylık sağlanmış, zamanla muhakkak, reyhânî veyâ aklâm-ı sittenin karışık olarak kullanıldığı Yâkût tertîbi Mushaf kitâbeti terk edilmiş, yerine bütün İslâm dünyâsında Şeyh üslûbu, nesih hatla mushaf yazma geleneği hâkim olmuştur.

Eserlerinin ekserîsini murakka' ve kıt'a olarak vermiş bulunan Şeyh Hamdullah koltuklu sülüs nesih kıt'anın Türk zevkine uygun ölçü ve şeklini ortaya koymuştur. Kendinden sonra gelen bütün hattatlar şeyh kıt'alarındaki eb'ad, şekil, metin hattâ kâğıt rengine varıncaya kadar taklit etmişlerdir. Sözlükte: "yama, kâğıt parçası" gibi mânâlara gelen ruka, murakka' veya murakkaa kelimesi İslâm San'atlarında bir terim olarak birbirine yapıştırılıp, mukavva gibi olmuş kâğıdın üzerine yapıştırılmış hüsn-i hat numûnesi kıt'alardan meydana gelen albüme denir.

Yâkut Musta'simî'den sonra yaygınlaşmaya başlayan güzel yazı albümü, murakka'lar kıt'alardan meydâna gelir. Yazı gurubuna ve nev'ine göre ekseriyâ aklâm-ı sitte murakka'ı, sülüs-nesih murakka'ı, muhakkak-reyhânî murakka'ı, tevkî-rikâ' murakka'ı diye isimlendirilir. Çoğu kere de uzun tutulan bir satır sülüs, muhakkak veyâ tevkî satırı altına iki, üç, sekiz, on satır nesih reyhânî veya rikâ', satırları düz veya mâil bir şekilde yazılarak çeşitli eb'adlarda dikdörtgen bir mukavvâ üzerine yapıştırılır. Yanlarında kalan boşluklar (koltuklar) ve yazı etrâfı renkli kâğıt üzerine altın serpilerek (zerefşan), ebrû veyâ tezhiple süslenir. Bir araya getirilen kıt'alar klâsik usûlde ciltlenir.

Daha ziyâde sülüs nesih yazıların işlendiği ve kullanıldığı Şeyh mektebinde zamanla reyhânî ve tevkî terkedilmiş, muhakkak yazı besmele kitâbetinde rikâ, hatt-ı icâze adıyla hattat ketebelerinde ve ilmiye izâzetnâmelerinde ve kitapların ferağ sahîfelerinde sınırlı kalmıştır. Yâkûtâne yazıdaki durgunluk, Şeyh tavrında harflerin tenâsübü en güzel şekilde sağlanarak akıcılık, kıvraklık ve mûnislik getirilmek sûretiyle ortadan kaldırılmıştır.

Şeyh Hamdullah, hattan başka okçulukta mezil te'sis edecek kadar ileri gitmiştir. Okmeydanı'nda ilk menzil taşlarından biri ona âittir. Ayrıca yüzücülükte Üsküdar'dan Sarayburnu'na geçebilecek kadar mâhir idi. (13)

Maddî ve mânevî arzular arasında muvâzeneyi çok iyi sağlamış bulunan Şeyh, bâzen derûnî bir iştiyakla, Akbaba ve Almedağı'ndaki ikâmetgâhında günlerce uzlete çekilir, zikir ve ibâdetle mütelezziz olurdu. Ekseriyâ bu bekâ âlemine açılan dünyâsından II. Bâyezid'in dâveti ile İstanbul'a inerdi. II. Bâyezid'in vefâtından sonra, Sultan Selim zamânında tamâmen inzivâya çekildi. İhtiyarlığında başının titremesine rağmen mübârek eli titremezdi. Gençliğinde yazdığı gibi metin ve güzel yazardı. Seksen yaşında yazdığı Kur'ân-ı Kerîm ketebesinde: "Sultan Bâyezid'in kâtibi olan hattatın saçları ağardığı ve yaşı seksen ve bidı' olduğu halde bunu nasıl yazar insaf ile nazar et" (14) denilmektedir.

Selim Han'ın vefâtından sonra tahta geçen Kanûnî Sultan Süleyman, dede dostu Şeyh Hamdullah'ı saraya dâvet ederek hürmet ve îtibar etti. Kendisinden bir Kur'an yazmasını istemişse de, o yaşlılığını ileri sürerek bu hususta Muhyiddîn-i Amasî'yi tavsiye etmişti. Bu merâsimden kısa bir müddet sonra (926/1520) târihinde vefat eden Şeyh Hamdullah, Karacaahmed Mezarlığı'nda sırlandı. Müstakimzâde'nin kaydına göre kabir taşı, çok sonra Şâhin Ağa adında bir hattat tarafından yazılmıştır. Taşta: "Reîsü'l-hattâtîn Hamdullah el-Ma'rûf bi-ibni'ş-Şeyh rahmetüllâhi aleyh" yazılıdır. (15)

Şeyh Hamdullah ilim ve san'at dünyâmıza bilhassa altı nevî yazıda nâdide eserler vermiştir. Mîmârî'de tezyînî bir unsur olan celî yazılarla pek az meşgul olmakla berâber, İstanbul'da Fîrûz Ağa, Dâvud Paşa, İstanbul Beyâzid Câmii ile Edirne Bâyezid Camii kitâbeleri onun eseridir.

Kırkyedi aded küçük ve büyük boy Kur'ân-ı Kerîm, ceylan derisi üzerine bir mesâbih ve meşârik, Sûre-i Kehf, Evrâd-ı Şerîf ve binlerce murakka' yazan Şeyh Hamdullah'ın İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi'nde A. 6567, 6552, 6667, 6565 numarada kayıtlı, yazdığı Mushaf-ı Şerifler, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde cüz ve murakka'attan ayrı, 402 numarada Kur'ân-ı Kerîm, Süleymâniye, Ayasofya Kütüphânesi'nde 10 numarada kayıtlı Kur'ân-ı Kerîm Topkapı Sarayı Müzesi III. Ahmed Kütüphânesi'nde 1996 numarada Fatih Sultan Mehmed için istinsah ettiği iki tıbbî eser, 5 numarada kayıtlı Kur'ân-ı Kerîm, Emânet Hazînesi'nde, 71, 148 numarada kayıtlı altı nevî yazıda murakka' şeyhin yazı san'atında koyduğu estetik kâideler ve vasıfları hakkında bilgi veren en güzel örneklerdir.

Türk Milletine malolan Şeyh Mektebi, oğlu Mustafa Dede (ö. 945/1538) ve Dâmâdı Şükrullah HAlîfe ile devam etmiştir. Tespit edebildiğimiz 43 talebesi arasında Mehmed Handan, Ali b. Mustafa, Behram b. Abdullah, Hayreddin el-Kudsî (ö. 943/1536); Hüseyin Şah Çelebi, Sultan Korkut (ö. 919/1513); Mehmed b. Ramazan (ö. 979/1571); Receb b. Mustafa (ö. 958/1551); Mahmed Defterî (ö. 953/1546) ve Mustafa b. Nasûh önde gelenlerdir.

Şükrullah Halîfe'den sonra Şeyh ekolü, oğlu derviş Mehmed b. Şükrullah (988/1580); Hasan b. Hamza Üsküdârî (1023/1614); Hâlid Erzurûmî (1040/1630); Derviş Ali (1084/1673); Mustafa Suyolcu zâde (1097/1685); Hâfız Osman (1110/1698); Seyyid Abdullah (1144/1731); Hoca Mehmed Râsim (1169/1755) Efendi gibi meşhur hattatlar elinde devir devir işlenerek, XIX. asırda aklâm-ı sitte, bilhassa sülüs-nesih yazıları kemâl derecesine ulaşmıştır. (16)

 Böylece, Şeyh Hamdullah'tan başlayarak XX. asra kadar müesseseleşmiş kültür ve san'atlarını bütün vatan sathına aynı şevk ve hamle ile yaygınlaştıran Osmanlı Türkleri güzel yazıyı san'atların efendisi mevkiine yükseltmişlerdir. (Bazı bilgiler M. Serin Hattat Şeyh Hamdullah isimli eserden kısaltılarak alınmıştır.) 


Şeyh Hamdullah hattıyla bir nesîh sayfa (Ann Arbor, MI, Abdülhamid II koleksiyonu, nr. 197)
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #1 : 04 Mayıs 2008, 15:54:39 »
Ahmed Şemseddin Karahisârî

Anadolu'nun yedi büyük üstâdından biri kabul edilen (1) Karahisârî'nin hayâtı hakkında yeterli bilgiye sâhip değiliz. 874/1469 yılında Afyonkarahisar şehrinde doğduğu tahmin edilmektedir. Halvetî şeyhlerinden Cemâl Halîfe'ye intisâp etmiş ve ona halîfe olmuştur.Müstakimzâde Tuhfe'de, aklâm-ı sitteyi Yahyâ Sûfî (ö. 882/1477)'den, daha sonra Esedullâh-ı Kirmânî'(ö. 893/1488)'den öğrendiğini kaydediyor. Ancak Yahyâ Sûfî'den yazı meşk etmesi târih bakımından uygun görülmemektedir. Kendisi de imzâlarında Esedullâh-ı Kirmânî'yi hocası olarak göstermiştir. Esedullah, Yâkût ekolünün ünlü hattatlarındandı. Fâtih devrinde İran'dan İstanbul'a gelmiş olduğu tahmin edilmektedir. (2) Karahisârî, bu ünlü hattattan Yâkût tarzını öğrenmiş, bu ekolün Osmanlı diyârında temsilci olmuş, Yâkût-ı Rûm diye anılmıştır.


Ahmed Karahisarî hattıyla müselsel besmele ve satranclı kûfî
(TİEM, nr. 1443)

Karahisârî, Yâkût vâdisinde üstünlük sağlayarak kendi üslûbunu ortaya koydu. Kânûnî devrinde Şemsü'l-hat (hat güneşi) diye şöhret buldu. Bilhassa müsennâ, sülüs ve celî-sülüs yazılarda ulaştığı kompozisyon güzelliği, bütün hattatlar tarafından kabul edilmiştir. Dâimâ yeni terkipler arayan bir rûha sâhip olan Karahisârî, altınla yazdığı harflerin etrâfını siyah mürekkeple, çok ince, hassas bir şekilde tahrirlemiştir. Kâhire Menyel Sarayı Hat Müzesi'nde bir kıt'ada çok ince siyah mürekkeple çizilmiş nesta'lik yazısı vardır. Bu örnek, onun nesta'lik yazıyla da alakalandığını ve bildiğini gösteriyor.

Karahisârînin Kânûnî Sultan süleyman için yazdığı TSMK, H.S. 5 numarada kayıtlı bulunan 62x41 c. ebâdında Kur'ân-ı Kerîm en önemli eserleri arasındadır. 1981'de İtalya'da basılmış olan bu Mushaf, Yâkût tarzında tertip edimiş her sayfada ilk satırı muhakkak, beş satırı nesih, son satırı muhakkak hatla yazılmış, bütün sayfaları saray nakışhânesinde tezhip edilerek ciltlenmiş bir şâheserdir.

Ahmed Karahisârî'nin müze ve kütüphânelerimizde bilinen diğer bâzı eserleri: TİEM, 400 numarada Mushaf, 1443; Süleymâniye Ktp., 15; Ayasofya 19, 24 numaralarda kayıtlı en'âm-ı şerîfler; İÜK, 197, A.6714 numaralarda Kur'ân-ı Kerîm; TSMK, III Ahmed 3654, E.H., 2112; TİEM, 2466, 1438, 2499, 400, 2649 numaralarda kayıtlı murakka'larıdır. Süleymâniye Câmiî celî kubbe yazıları Ahmed Karahisârî tarafından yazılmış iken, XIX. asırda yapılan tâmir esnâsında, Abdülfettah (ö. 1314/1896) tarafından yeniden yazılmıştır.


Ahmed Karahisarî'nin muhakkak, sülüs ve nesih hatlatla En'am sûresinden bir sayfa, 27-36. ayetleri
(TİEM, nr. 1443)

Osmanlı diyârında bir nesil devam eden Karahisârî üslûbunun temsilcileri arasında öğrencisi Hasan Çelebi Hasan b. Ahmed (ö. 1003/1594), hocası kadar ünlü bir san'atkârdır. Süleymâniye ve Edirne Selimiye Câmileri taşa mahkûk kitâbe ve çini üzerindeki yazılar Hasan Çelebi'nin eseridir. Daha sonra Şeyh ekolünü benimsemiş, o tarz eserler vermiştir. Karahisârî'nin diğer talebeleri arasında Ferhad Paşa (ö. 982/1574), Büyük Çekmece Köprüsü'nün kitâbe yazılarını yazan Derviş Mehmed "Karahisârî Dervişi" (ö. 1001/1592), İbrâhim el-Hüsnü, el-Kâtip (ö. 967/1559) ve Muhyiddin Halîfe (ö. 983/1575) en meşhurlarıdır. Tophane'de Kılıç AliPaşa Câmii yazılarının hattatı Yusuf Demircikulu (ö. 1611/) Karahisârî'nini aklâm-ı sittede açtığı çığır, yerini Şeyh mektebine bırakırken, celî yazılardaki tesîri Mustafa Râkım'a kadar devam etmiştir.963/1556 yılında doksan yaşları civârında vefat eden Karahisârî Sütlücü'de İshak Cemâleddin Halvetî'nin yanına defnedilmiştir. (3)


 
 
   
 1-Âlî, Menâkıb, s. 25.
2-E. hakkı Ayverdi, Fâtih Devri Hattatları, s. 24
3-Âlî, Menâkıb, s. 25; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 94; Nefeszâde, Gülzar-ı Savâb, 59; Ali Alparslan, Ünlü Türk Hattatları, Ankara 1992, s. 49-64; Habib, Hat ve Hattatan, s. 84-85; Uğur Derman, Kânûnî Devrinde Yazı San'atımız, Kanûnî Armağanı, 1970'ten ayrıbasım, Ankara 1970; Habîbullah Fezâilî, Atlas-ı Hat, s. 339; Suyolcuzâde, Devha, s. 9-10   
 

çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #2 : 04 Mayıs 2008, 15:55:50 »
Derviş Ali "Büyük"

İstanbul'da dünyâya gelen Derviş Ali, Şeyh Hamdullah ekolünü canlandıran üstadlardan biridir. Bu sebeple "şeyh-i sânî" lakabıyla meşhur olmuştur. Daha sonra gelen diğer iki Derviş Ali'den ayırmak için Büyük ve Birinci lâkablarıyla da tanınır. Yeniçeri Ağası Karahasanoğlu Hüseyin Ağa'nın terbiyesinde yetişti.İlim tahsîlî yanında Hâlid b. İsmâil Erzurûmî'den (1) aklâm-ı sitteyi meşk ederek mezûn oldu. Üstadların yazılarını tetkik ile onlardan istifâde etmiş, pek çok talebe yetiştirmiştir. Okçuluk sporu ile de ilgilenmiştir.

Derviş Ali, Hâfız Osman, ağakapılı İsmâil b. Ali (ö. 1118/1706); Eyyûbî Mustafa b. Ömer (Suyolcuzâde) gibi hat târihinde müstesnâ mevkie sahip san'atkârlar yetiştirmiştir. Ayrıca Fâzıl Ahmed Paşa (ö. 1087/1676); Mehmed Kât+û (ö. 1097/1685); Ali b. Mustafa (ö. 1103/1691); Mustafa Nigâhî (ö. 1104/1693); Mehmed Bahrî Paşa (ö. 1112/1700); Ali (ö. 1121/1709); hüseyin Dilâver el-Cezâirî (ö. 1125/1713); Mehmed b. Hüseyin (ö. 1132/1720); Ebû Bekir b. Rüstem (ö. 1135/1723); Mehmed b. Mehmed, Halil b. Süleyman, Tuhfe'den adı geçen talebeleri arasındadır.

Altmıştan fazla Kur'ân-ı Kerîm, pek çok en'âm, evrâd ve kıt'a yazmıştır. Eserleri Sürâhî Mustafa adında bir müzehhip tarafından tezhip edilmiştir.


Büyük Derviş Ali'nin sülüs, nesih bir kıt'ası (TİEM, nr. 2463)

Derviş Ali'nin müzerlerde bulunan eserleri arasında; TİEM, 176,401 numaralarda kayıtlı yazdığı Kur'ân-ı Kerîmleri, 2431 numarada bir sülüs nesih kıt'ası, 2498, 2499 ve 2463 numaralarda murakka'ı, Kâhire Dârülkütübü'l- Mısriyye, F. C., 1016 numarada kayıtlı aklâm-ı sitte murakka'ı, A.B.D, ve Michigan üniversitesi Kütüphânesi 438 nolu albüm içinde kıt'ası zikredilebilir.

1084/1673'de vefât eden Derviş Ali, Topkapı hâricindeki Kabristan'a defnedildi. (2)
 
   
   
 1-(TSMK, Hazine, 2299 numarada kayıtlı bir kıt'ası vardır.)
2- Müstakimzâde, Tuhfe, s.336; Suyolcuzâde, Devha, s.49; Habib, Hat ve Hattâtân, s.126, 127, Mehmed Süreyya, Sicil, c. II, s.331. 
 
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #3 : 04 Mayıs 2008, 15:57:00 »
Eyyûbî Mustafa b. Ömer (Suyolcuzâde)

Eyüp semtinde dünyâya geldi. Bu sebeple Eyyûbî veya Suyolcuzâde diye meşhur olmuştur. Devhatü'l-küttûb yazarı Mehmed Necib Efendi'nin büyük babasıdır. Sülüs ve nesih yazılarını Derviş Ali'den öğrenerek icâzet aldı. Elli kadar Mushaf-ı Şerif, yüz adet En'âm-ı Şerîf ve pek çok kıt'a yazmıştır.


Suyolcuzâde Eyyûbî Mustafa Efendi'nin sülüs, nesih kıt'ası (TİEM, nr. 2457)

Kâdirî tarîkatine intisab ederek tasavvuf terbiyesi almış olan Eyyûbî Mustafa Efendi 1097/1686'da vefât etti. Kabri Eyüp'tedir. Mezar taşı Necib Efendi tarafından yazılmıştır.(139) Şeyh Hamdullah tavrını büyük üstadlarından sayılan Suyolcuzâde, Hâfız Osman'ın yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Tuhfe'de geçen talebeleri:

Ömer b. İsmâil (ö. 1097/1686); Abdurrahman el-Müzehhib (1098/1687); Mehmed Azîzî b. Îsâ (ö. 1100/1689); Mehmed Enverî (ö. 1106/1694); Osman b. Ali (Hâfız) (ö. 1110/1742); Feyzullah b. Mehmed (ö. 1115/1703); Mehmed (ö. 1120/1708); Mustafa Salâtî (ö. 1120/1708); Ahmed (ö. 1120/1708); Abdullah b. hüseyin (ö. 1122/1710); Mustafa Hâfız (ö. 1128/1716); Şeyh Mehmed b. Ali b. Ahmed (ö. 1129/1717); İbrâhim Feyzî (ö. 1136/1724); Ali (ö. 1138/1725); Ebu Bekir b. Ahmed (ö. 11414/1729); Seyyid Abdülkâidr (ö. 1146/1733); Abdullah (ö. 1150/1737); Mehmed b. Ali (ö. 1159/1746); Ahmed b. Mahmûd, Ahmed b. İbrâhim.
 
   
   
 
1-Müstakimzâde, Tuhfe, s. 536-537; Suyolcuzâde, Devhatü'l-Küttab, s.73; Habib, Hat ve Hattâtân, s.155 
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #4 : 04 Mayıs 2008, 15:58:57 »
Hâfız Osman

Aklâm-ı sittede çığır açmış, müstesnâ şahsiyetlerden biri olan Hâfız Osman 1052/1642'de İstanbul'da dünyâya geldi. Babası Haseki Sultan Câmii müezzini Ali Efendi'dir. Tahsil çağına gelince Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa'nın himâyesine girmiş, onun yanında zamânının geçerli ilimlerini öğrenmiştir. Küçük yaşta hıfzını tamamlamış bu sebeple de Hâfız Osman diye anılmış ve meşhur olmuştur.

Yazı öğrenimine Şeyh mektebinin ünlü hattatlarından Büyük Derviş Ali'den aklâm-ı sitteyi meşk ederek başladı. Fakat hocası onu yaşlılığı sebebiyle talebesi Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî'ye gönderdi. Bir müddet Eyyûbî'nin derslerine devam ederek hat öğrenimini tamamladı ve on sekiz yaşında icâzet aldı. Yazıda elde ettiği bu seviyeyi yeterli bulmayan Hâfız Osman, Şeyh yolunun en kudretli hattatı Nefeszâde İsmâil Efendi'den aklâm-ı sitteyi yeniden meşk ederek Şeyh tavrının inceliklerini öğrendi. Bu arada üslûbuna kaynak olarak aldığı Şeyh murakka'larını tetkikle bilgi ve hünerini geliştirdi. Devrinin kudretli bir hattatı olarak temâyüz etti. Hâfız Osman, ekser mesâîsini yazıya hasrederdi. Hattâ 1083/1672'de Mısır, 1087/1677'de hac yolculuğu esnasında bile melekesini kaybetmemek için fırsat buldukça yazdığı, günümüze ulaşan karalama ve cüz örneklerinden anlaşılmaktadır.

Şöhreti saraya kadar ulaşan Hâfız Osman 1106'da Sultan II. Mustafa ve Şehzâde III. Ahmed'de hüsn-i hat muallimi tâyin edildi. Huzurda yapılan meşkte hacda giyilen ihrama benzer elbise giyer, padişah da üstadının hokkasını tutarak hürmet gösterirdi. Zaman zaman hocasına hayranlığını ifade eden padişah kendisine Diyarbekir veyâ Filibe mansıbı ayrıca kadılık pâyesi vererek maddî destek sağlamıştır. Bir gün ders esnâsında II. Mustafa, "Artık Hâfız Osman gibi hattat bir daha yetişmez" deyince Hâfız Osman, "Sultanımız gibi hocasının hokkasını tutan Sultanlar geldikçe daha nice Hâfız Osmanlar yetişir hünkârım" diyerek istidatların zuhurunda ve yetişmesinde sultanların târihi ve önemli bir rol oynadıklarını ifâde etmiştir.

Tasavvufî hayâta meyilli, mütevâzî bir şahsiyete sâhip olan Hâfız Osman, Sünbüliye tarîkatı şeyhlerinden Seyyid Alâeddin Efendi'ye intisap ederek mânevî eğitimini tamamlamıştır. İçinde bulunduğu itibar ve şöhrete rağmen o dâima dervişâne bir hayâtı tercih etmiş, iç dünyâsının güzelliklerini, âhengini, sükûnunu yazılarına aksettirmiştir.

Şeyh Hamdullah ekolünün nüyük üstadlarından sayılan Hâfız Osman, aklâm-ı sittede Şeyh-i sânî (ikinci şeyh) diye şöhret kazanmış, bu vâdîde takriben 1090/1678 târihinden itibâren Şeyh Hamdullah yazılarından beğendiği harfleri seçerek , harfleri küçültmüş, kelime ve harf aralıklarında, harflerin akustik duruş ve bünyelerinde daha güzel nisbet sağlamış, nöylee kendine has bir üslûp ortaya koymuştur. Açtığı çığır, yazıda yaptığı yenilikler devrinin bütün hattatlarını etkilediği gibi asırlarca da İslâm dünyâsında hâkim ve ideal üslûp olarak tesirini sürdürmüştür.

Aklâm-ı sitte, özellikle sülüs ve nesih yazılarında sayısız murakkâ', levhalar, en'âm, Delâilü'-hayrât ve yirmibeş mushaf yazmıştır. Bu mushaflardan bazıları değişik târihlerde basılmıştır. Bunlardan 1097/1686'da yazdığı Kur'ân-ı Kerim, Sultan II. Abdülhamid'in mâbeyincilerinden Osman Bey tarafından, Mehmed Emin nezâretinde, pâdişahın emriyle muayyen miktarı devlet ricâline hediye edilmek üzere büyük bir itina ile aharlı kağıda 1298/1881'de Matbaa-i Amîre'de basılmıştır. 1093/1682'de yazdığı ve Hasan b. Mustafa tarafından tezhip edilmiş Mushaf-ı Şerifi de büyük bir titizlikle 1387/1967 târihinde İstanbul'da Doğan Kardeş Matbaası'nda basılmıştır. Okunuşundaki rahatlık ve kolaylık sebebiyle İslâm dünyasında Hâfız Osman'ın mushafları yayılmış ve rağbet görmüştür.

Hâfız Osman ilk defa sülüs ve nesih hattıyla hilye kompoze etmiştir. Topkapı Sarayı müzesinde altı adet hilyesi varıdr. Sözlükte "süs, zînet, güzel sıfatlar, güzel yüz" gibi mânâlara hgelen hilye; Fahr-ı kânat Efendimizin Hz. Muhammed'in mübârek vasıfları ve bundan bahseden kitap, Hattat Hâfız Osman tarafından tertip edildiği bilinen, ekseriyâ da Hz. Ali'den rivâyet edilken hilye metninin yazıldığı levha anlaşılır.


Hâfız Osman'ın muhakkak, sülüs, nesih Hilye-i Şerîfe levhası, tezhip Muhsin Demironat
(Ekrem Hakkı Ayverdi Koleksiyonu)

Hayatta iken Hz. Peygamber'le görüşme fırsatı bulamamış kimseler, çocuklar, tâbiîn neslinde müslüman olanlar Hz. Muhammed'e duydukları özlem ve hasretlerini ashâbın sözlü tasvirlerini dinleyerek gidermişlerdir. Başta Hz. Ali olmak üzere Enes bin Mâlik, hind b. Ebî Hâle, Bera b. 'Azîb, Câbir b. Semure ile Ümmü Ma'bed'in rivayetleri daha tafsilatlı ve meşhur olanlarıdır. Bu rivâyetler zamanla zenginleşmiş, şemâil ve hilye adıyla hadis ve siyer kitaplarında yer almış, bu konuda müstakil eserler telif edilmiştir. İcn Sa'd'ın Tabakât, Tirmizî'nin eş-Şemâilü'l-Muhammediyye, Kadı 'Iyaz'ın eş-Şifa isimli kitapları bu konuda kaynak eserlerden bazılarıdır. 


Hilye metinleri edebiyat ve hüsn-i hat sahalarında da işlenmiş, müslümanların san'at duygularının ifâde vasıtası olmuş, gönüllerde dînî bir heyecan ve muhabbet uyandırmıştır. Hakânî'nin el-Hilyetü'n-Nebeviyye (Hilye-i Hâkânî) adlı Türkçe manzum eseri dînî edebiyatımızın en güzel örnekleri arasındadır. Hattat Hafız Osman'dan başlıyarak günümüze kadar hüsn-i hatla hilye yazmak bir gelenek haline gelmiştir. Cep için katlanabilir tarzda, murakka'larda, duvarlara asmak için hazırlanmış hutût-ı mütenevvia veya muhakkak, sülüs, nesih ve nesta'lik hatlarla yazılarak zamanının anlayışına göre tezhip edilmiş hilyeler hat san'atının en güzel örnekleri arasında yer alır. Hilye tertibinde çoğu zaman besmelenin yazıldığı baş makam, Hz. Muhammed'in mübârek vasıflarının yazıldığı beyzî veyâ dâirevî v.s. göbek kısmı,i göbek etrâfında dört halîfenin veya peygamberimizin, aşere-i mûbeşşerenin isimleri, Hz. Muhammed'le ilgili âyetlerden biri (el-Enbiyâ 21/107); el-Kalem 68/4; el-Fetih 48/28-29) ve hilye metninin devâmı ve ketebenin yazıldığı etek kısmı bulunur. Hz. Ali'den rivâyet edilen hilye metninin türkçesi şöyledir:

"Hz. Ali (r.a.) Hz. Peygamberi (s.a.) vasfettiği zaman şöyle buyurdu: Hz. Peygamer uzuna yakın orta boylu endâmı gâyet uygun, alnı açık, ne kıvırcık kısa, ne de düz uzun saçlıydı, saçı kıvırcıkla, düz arasında idi. Değirmi yüzlü, duru beyaz tenli, güzel iri kara gözlü, uzun kirpikli, iri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında, bütün vücuduyla dönerdi. İki küreğinin arasında peygamberlik mührü vardı. Bu, onun sonuncu peygamber oluşunun nişânesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi. Kendisini ansızın görenler, onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler; fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise onu her şeyden çok severdi. Onun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse: "Ben gerek ondan önce ve gerek ondan sonra, Resulullah gibi birisini göremedim?" demek sûretiyle onu tanıtmak husûsundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allahın salat ve selâmı onun üzerine olsun."


Hâfız Osman hattıyla sülüs, nesih koltuklu kıt'a, hadis-i şerifler
(İÜK, A.Y. nr. 6503)

Hâkânî Mehmed Bey (ö. 1015/1606) Hilye-i Şerîfe (Hilye-i Hâkânî) adlı eserinde Hz. Ali'den rivâyet edilen: "Benden sonra kim benim hilyemi görürse beni görmüş gibidir. Şevkle ona bakan kimseye Allah ateşi haram, kabir azâbından da emin kılar. Kıyâmet ve hüküm gününde Allah onu mahcûb etmez" meâlindeki hadis-i şerifi kaydederek edebî üslûbuyla şöyle tercüme ve tefsir etmiştir:

Bu hadis içre budur kavl-i ehem Ateş-i dûzah olur ana haram Yâni Allah ü tealâ e'lem Eyler ikram ile firevse hıram Nice pâkîze sühanden sonra Fitne-i kabirden ol merd-i Hüda Fahr-ı âlem dedi benden sonra Yevm-i mîzâna dek emîn üzre ola Hilye-i pâkimi kim görse benim Dahî haşretmeye üryan anı Hak Ola görmüş gibi vech-i hasenim Ola gufrânına Hakk'ın mülhak Gördüğünce müteşevvik olsa Anı hırz eylese bir ehl-i sefer Hâsılı hüsnüme âşık olsa Zarar ermez ana der peygamber Arzu etse yüzüm görmeye ol Bu rîvâyât-ı kesîru'l-berekât Kalbine neşve-i Hak etse hulûl Böyle nakloldu Alî'den bizzât

Hâfız Osman'ın müze ve kütüphânelerde bulunan eserleri arasıdna: İÜK, A, 6549; Kâhire Dârü'l-Kütübi'l-Mısrıyye, T. 78, 197 numaralarda kayıtlı bulunan Mushaf-ı Şerîfler, TİEM, 2456, 2469, 2500, 2499, 2461, 2473, 2761, 405; Süleymâniye Kütüphânesi 4, TSMK, H. 2193, 2211, 2213, 2288; GY, 323, III. Ahmed 3655, E.H. 331, İÜK. A. 6522, 6517, 6490, 648, 6479, 6478, 6477, 6746, 6475, 2469, 6473; Dârü'l-Kütübi'l-Mısrıyye F.C. 129, 130, 139, 309, 1910; ABD. Michigan Üniversitesi Kütüphânesi 440 numaralarda kayıtlı bulunan eserleri, kıt'a ve murakka'ları zikredilebilir. Hâfız Osman'ın bir kısım eserleri Bayrampaşa türbedârı Hafız Mehmed Çelebi ile Ahdeb Hasan Çelebi tarafından tezhib edilmiştir.

Pazar günleri yoksul çocuklara, Çarşamba günleri de zengin aile çocuklarına karşılıksız hüsn-i hat öğreten Hâfız Osman'ın Tuhfe'de adı geçen talebeleri arasında şu isimler zikredilir: Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmed, Yusuf b. Ebî Bekir (ö. 1099/1687); Mehmed (ö. 1106/1695) Halil b. Zeynüddin (ö. 1115/1703); Abdullah b. İbrâhim (Rodosîzâde) (ö. 1116/1705); Yusuf Rûmî (ö. 1121/1709); Ali (ö. 1123/1711); II. Derviş Ali (Anbârîzâde) (ö. 1128/1716); Derviş Mehmed (Kevkeb) (1129/1716); Mehmed Türâbî (ö. 1131/1718); Osman Mîr Alem (ö. 1132/1724); Abdülkâdir b. Defterî (ö. 1133/1720); Mustafa Odabaşı (ö. 1137/1724); Mehmed el-Müezzin (ö. 1139/1726); Süleyman (ö. 1140/1727); Mustafa b. Hasan (ö. 1141/1728); İbrâhim Paşa b. Hasan (ö. 1143/1730); İbrâhim Kemâlî (ö. 1143/1730); Hasan b. Numan (Hasan-ı Üsküdârî) (ö. 1145/1732) İbrâhim b. Mustafa (Kürtzâde) (ö. 1146/1732); Mustafa (ö. 1146/1733); Abdullah b. B. Ramazan e Defterî (ö. 115/1737); Süleyman Nahîfî b. Abdurrahman (ö. 1151/1738); Hoca Hüseyin Heykel (ö. 1152/1739); Mehmed b. Mustafa (Hezârfen) (ö. 1153/1740); Derviş Mehmed Kılavuz (ö. 1155/1742); Mehmed İsmet b. İbrâhim (ö. 1160/1742); İsmâil (ö. 1161/1748), Mustafa b. İbrâhim (ö. 1162/1749); Mehmed (Girîdî) (ö. 1165/1752); Ahmed Vâsif (Bezirganzâde), İsmâil, Hüseyin Çeşmî, Ömer, Şeyh Mehmed (Berberzâde). Hat silsilesi Hâfız Osman'ın bu öğrencileri vâsıtasıyla iki ayrı koldan zamânımıza kadar intikâl etmiştir. Mustafa Râkım, Hâfız Osman'ın sülüs hattından aldığı ilhâmla celî sülüste bir inkilâbı başarmış mektep tesis etmiştir.

1110/1698'de vefât eden Hâfız Osman'ın mensûbu olduğu Koca Mustafa Paşa Sümbül Efendi Dergâhı hazîresine defnedildi. İmam Efendi mezarı başında telkin vermek üzere hazırlandığı bir sırada tekkede yatıp kalkan Sipâhî Mehmed Dede adında bir meczûp imama yaklaşarak, "Efendi zahmet çekme merhûmun kârı tamam ve çoktan mahallinden nakl ile ikram a'lây-ı illiyyîni makam eyledi. Hak Teâlâ şefâatini müyesser eyleye" dediği rivâyet edilir. Hâfız Osman'ın "Hüsn-i hattı biz bildik Osman Efendimiz yazdı" sözleriyle Hâfız Osman'ın takdirkârı olan Ağakapılı İsmâil Efendi'nin yazdığı celî-sülüs kabir kitâbesinde "Allâh ü sübhânehû ve teâlâ hattat Hâfız Osman kuluna ve bilcümle mü'min ve mü'minâta rahmet eyleye bi hürmeti sûreti'l-Fâtiha sene (1110) ibâresi vardır. (1) Yahyâ Kemâl'de Koca Mustafapaşa adlı şiirinde Hâfız Osman'ı şu mısrâlarında âbideleştirmiştir.

Sarmaşıklar, yazılar, taşlar, ağaçlar karışık;
Hâfız Osman gibi hattatla gömülmüş bir ışık
Bu mezarlıkta siyah toprağı aydınlatıyor;
Belli kabrinde, O, bir nûra sarılmış yatıyor.


 
   
   
   

 1-Müstakimzâde, Tuhfe, s.301; Suyolcuzâde, Devhatü'l-Küttab, s.36, 37; Habib, Hat ve Hattatan, s.121, 123; Kemal Çığ, Hafız Osman, İstanbul 1948; Mehmed Süreyya, Sicil, c. III, s.421-422; Mecmuâ, TSMK, H. nr. 1565; Mecmûa,Köprülü Ktp., Âsım Bey, nr. 713; Mehmed Zihnî, Meşâhirü'n-nisâ, İstanbul 1924, c. I, s.96; İbn Sa'd, Tabakât, c.I, s.230-231; Tirmizî, eş-Şemâilü'l-Muhammediye, Beyrut 1985. 
 
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #5 : 04 Mayıs 2008, 15:59:25 »
Seyyid Abdullah b. Seyyid Hasan Hâşimî (Yedikuleli)

İstanbul'da Yedikule semtinde dünyaya geldi. Bu sebeple Yedikule'li ve Emîr Efendi diye meşhurdur. Babası İmrâhor Câmii İmamı ve Hz. Fâtıma neslinden hattat Hasan Hâşimî'dir. Hâfızlığını ve tahsîlini tamamladıktan sonra, babasının vazîfeli bulunduğu İmrâhor Câmii'ne İmam oldu. Hayatının sonuna kadar bu görevi sürdürdü.

Hâfız Osman'dan 1098 (1686) târihinde aklâm-ı sitteyi meşke başlamış, 1102 (1690)'da mezûn olmuştur. Şeyh Hamdullah ekolünde, mûcize denilecek bir mükemmelliğe erişti. İkisi Sultan III. Ahmed emriyle olmak üzere 24 mushaf-ı şerif, 1000 kadar en'am, evrâd ve kıt'alar, yine pâdişahın emriyle Osmanzâde Tâib Ahmed Efendi'nin Meşârik-i Şerîf tercümesini yazdı. Hocası Hâfız Osman'ın methine mazhâr olan Seyyid Abdullah sarayda meşk hocalığı da yapmıştır. Yazdığı mushafların çoğunu Rugânî Üsküdârî Ali Çelebi ve Haydarpaşalı İbrâhim Çelebi tezhip etmişlerdir. Halvetiyye tarîkatine intisâp etmiş olan Seyyid Abdullah başta Eğrikapılı Mehmed Râsim ve Şekerzâde Mehmed Efendi olmak üzere pek çok talebe yetiştirmiştir. Diğer bâzı talebeleri şunlardır: Ali (ö. 1134/1722); Ali (ö. 1137/1725); Mehmed b. Halil (ö. 1145/1732); Mîr Feyzullah b. Nuh (ö. 1153/1740); Süleyman Ruknî b. İbrâhim (ö. 1155/1742); Mîr Mehmed Emni (ö. 1157/1744); Hoca Mehmed Râsim b. Yûsuf (ö. 1169/1756); Seyyid Ali Kâtibî b. Mehmed Şehrî (ö. 1164/1752); Süleyman (ö. 1164/1751); Osman (ö. 1164/1751); Seyyid Hüseyin (ö. 1166/1753); İbrâhim Nâmık (ö. 1189/1776); Mustafa b. Mahmûd (ö. 1167/1754); Şeyh Ahmed Hâtem (ö. 1168/1755); Yûsuf (ö. 1169/1756); Mustafa Nazîf b. Ömer (ö. 1168/1755); Ahmed (ö. 1168/1755); Ali (ö. 1170/1757); Ahmed İbn el-Hac Mehmed (ö. 1170/1757); Seyyid Ahmed b. Seyyid Mehmed (ö. 1172/1759); Şeyh İbrâhim Dede b. Ali (ö. 1176/1762); Ali b. Abdurrahman (ö. 1176/1763); Süleyman b. Mehmed (ö. 1176/1763); Mehmed b. Abdullah (ö. 1178/1764); Mîr Osman İbn Mîr Mehmed b. Ali Pâşâ (ö. 1179/1766); Ali b. Yâkûb el-Uşşâkî (ö. 1179/1766); Abdülkâdir Zarîf b. Muhammed b. Halîl (ö. 1180/1766); Mîr Ahmed b. Halîl Pâşâ (ö. 1181/1767); Nu'mân Enîs b. Mehmed (ö. 1180/1767); Ali Sabîh (ö. 1183/1769); Seyyid Ahmed Haşim b. Seyyid Ali (ö. 1184/1770); Seyyid İsmâil Şeref b. Seyyid Ali (ö. 1189/1775); Sâlih (ö. 1189/1775); Hasan el-Hâfız (ö. 1192/1778); Şeyh Seyyid İsmâil Saîd b. Seyyid Ahmed (Mîmârşeyhi) (ö. 1193/1779); Sâlih Salâhî (ö. 1201/1787), Mehmed Paşa b. İbrâhim Paşa b. Hasan.

Seyyid Abdullah'ın müze ve kütüphânelerde bulunan eserleri sırasında: TİEM, 2467, 2436, 2438, 2483; İÜK. A., 6540, 6541, 6542, 6543; TSMK. H. 2186, 2187, 2199, 2208, 2226, 2227, 2228, 2235; Kâhire Dârü'l-l Kütübi'l-Mısrıyye, F.C. 112, 113, 115; ABD, Michigan Üniversitesi Kütüphânesi 438 numaralarda kayıtlı kıt'a ve murakka'ları zikredilebilir.

8 Rebîülevvel 1144/ 10 Eylül 1731'de vefât eden Emîr Efendi Eyüp Bahâriye'ye defnedildi. (1)



 
   
   
   
 1-Müstakimzâde, Tuhfe, s.269; Suyolcuzâde, Devha, s.59; R. Ekrem Koçu, "Abdullah Efendi", İstanbul, A. I, 42; Habib, Hat ve Hattâtân, s.118; Mehmed Süreyya, Sicil, c. III, s. 1374. 
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #6 : 04 Mayıs 2008, 15:59:58 »
Eğrikapılı Hoca Mehmed Râsim b. Yûsuf

İstanbul'un Eğrikapı semtinde doğdu. Babası Eğrikapı'da Molla Aşkî Câmii İmamı hattat Yûsuf Efendi'dir. Bu sebeple Eğrikapılı Çelebi, İmamzâde Mehmed veyâ Hoca Mehmed Râsim diye bilinir. İlim tahsili esnâsında babasından yazıya başladı ise de aklâm-ı sitteyi Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi'den öğrenerek on sekiz yaşında iken mez'un oldu. Yazıdaki başarılarıyla emsâli arasında temâyüz etti. Halvetî tarîkatina müntesip idi. 1126/1714'de Galata Saray-ı Hümâyun'u yazı hocalığına tâyin edildi. Sultan III. Ahmed'in takdir ve ihsanlarına nâil oldu. 1150/1737'de cazîfesi Yeni Saray hat hocalığına nakledildi ve Saray Kâtibi oldu.Şeyh vâdisinde hocası kadar kudretli bir hattat olan Râsim Efendi, tamamlayamadığı pek çok Kur'ân-ı Kerîm yanında, altmış adet mushaf, binlerce enâm ve Kehf-i Şerif ve hilye-i şerif, delâil ve şeş kalemde murakkat yazdı. Eserlerini ekseriyâ Haydarpaşalı İbrâhim Çelebi, Süleyman Çelebi, Bursa'lı Abdurrahman Çelebi, Sultan Selim'li Reşîd Mustafa Çelebi tezhip etmişlerdir.

Nesta'lik hattını da talebesi Kâtipzâde Mehmed Refî' Efendi'den meşkederek icâzet aldı.

Mahmud Han'ın vâlidesi tarafından Galata Azapkapısı'nda yaptırılan sebil, çeşme ve mektebin kitâbelerini Mehmed Râsim Efendi yazmıştır.

Talebesi Müstakimzâde'nin Tuhfe'de kaydettiği bazı meşhur talebeleri şunlardır:

Mehmed Saîd b. Ahmed (ö. 1134/1722); Mehmed Kâzım b. Mustafa (ö. 1139/1726); Mehmed Hıfzî b. Süleyman (ö. 1144/1731); Hasan Müzehhib (ö. 1145/1732); Şeyh Abdülkâdir b. Abdullah (ö. 1163/1750); Abdullah b. Mustafa (ö. 1151/1738); Seyyid Mehmed (ö. 1160/1747); Abdullah b. Mehmed Sâlih (ö. 1164/1751); Sâlih el-Hâfız (ö. 1165/1752); Süleyman İzzî b. Halîl (ö. 1166/1753); Süleyman Râcî b. Yûsuf (ö. 1168/1755); Mustafa b. Abdülbâkî (ö. 1170/1756); Mîr Mustafa Nâil b. Mehmed (ö. 1175/1761); Halil Paşa b. Yörük Hasan Paşa (ö. 1171/1758); Ali b. Mûsâ (ö. 1171/1757); Seyyid Mehmed Saîd b. Mûsâ (ö. 1172/1759); Ömer b. Ya'kûb (ö. 1172/1758); Mîr Abdülbâkî b. Mustafa (ö. 1173/1759); Ahmed b. Abdullah (ö. 1174/1761); Ahmed Paşa b. Osman Paşa "Râtib Ahmed Paşa" (ö. 1175/1761); Mehmed b. Hasan (ö. 1176/1763); Ahmed b. Mehmed (ö. 1177/1764); Seyyid Mehmed Hâşim (ö. 1177/1763); İbrâhim b. Osman (ö. 1177/1763); Şeyh Abdürrahman b. Abdullah (ö. 1178/1764); Ali Râkım b. Abdullah (ö. 1178/1764); Mustafa b. Ali (1179/1765); Ahmed Hâmid b. Mustafa b. İsmâil (ö. 1181/1768); Ahmed Hıfzî b. Mehmed (ö. 1181/1767); Şeyh Hasan b. Hasan (ö. 1181/1767); Mehmed Refîî b. Mustafa (ö. 1182/1768); Ahmed Münîr Bahâeddin b. Mehmed (ö. 1183/1769); Derviş İbrâhim b. Hasan (ö. 1184/1770); Şeyh Mehmed Emîn b. Ali (ö. 1184/1770); Halîl b. Mehmed (ö. 1186/1772); Mehmed b. Mustafa (ö. 1189/1775); Seyyid Mehmed Emîn b. İbrâhim (ö. 1189/1775); Mehmed b. Mustafa (ö. 1189/1775); Seyyid Mehmed Emin b. İbrâhim (ö. 1189/1775); İsmâil Enverî b. Mustafa (ö. 1189/1775); Mehmed b. Mustafa (ö. 1190/1776); Şuayb b. Mustafa b. Yûsuf (ö. 1192/1778); Abdülbâkî b. Ahmed (ö. 1193/1779); Seyid Osman b. Halîl (ö. 1193/1779); Mehmed Sâdık b. Ahmed (ö. 1194/1780); Seyyid Osmân b. Mehmed (ö. 1196/1782); Süleyman Fehîm b. Hasan (ö. 1199/1784); Abdülkâdir Hamdî Efendi (ö. 1210/1795); Mehmed Saîd b. Hüseyin (ö. 1216/1802); İbrâhim Tâhir, İbrâhim Ünfî.

Hoca Mehmed Râsim'in müze ve kütüphânelerde bulunan eserleri arasında: TİEM, 1449 numarada kayıtlı en'âm, TİEM, 2468, 2440; İÜK, A. 6512, 6922; İbnülemin Koleksiyonu 376, 3800; TSMK. H. 2183, 2195, 2196, 2200, 2210; Mısır Dârü'l-Kütübi'l-Mısriyye, F.c. 158, 161, T. 1; Michidan Üniversitesi Kütüphânesi 439, 441 numaralarda kayıtlı murakka' ve kıt'alar güzel örneklerdir.

Asrında Reîsü'l-Hattâtîn olan Râsim Efendi, 14 Şâban 1169 da vefât etti. Savaklarda Karaküçük Hâfız Efendi'nin yanına defnedildi. (1)



 
   
   
   
 1-Müstakimzâde, Tuhfe, s. 465-470; Suyolcuzâde, Devha, s. 52, 53; Habib, Hat ve Hattâtan, s. 145, 146; Mehmed Süreyya, Sicil, c. II, s. 349. 
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #7 : 04 Mayıs 2008, 16:00:25 »
Mustafa Râkım

Ünye'de dünyâya gelen Râkım Efendi, asırların nâdiren yetiştirdiği sîmâlardandır. Tuğrâ, sülüs ve celîsinde çığır açmış bir san'atkârdır. Gençliğinde babası Mehmed Kaptan ile İstanbul'a gelen Mustafa Râkım, ağabeyi İsmâil Zühdî (ö. 1221/1806) himâyesinde hıfzını ve medrese tahsîlini tamamladı. Bu arada ağabeyinden sülüs, nesih yazılarını meşk ederek on iki yaşında 1183/1769'da icâzet aldı. Ayrıca III. Derviş Ali'den hat san'atını öğrenerek mezun oldu ve Râkım mahlasını aldı. Ayrıca nesta'lîk hattını da güzel yazardı. Gayret ve kâbiliyeti sâyesinde kısa zamanda hiçbir hattatın erişemeyeceği dereceye ulaştı. Reîsülküttap Râtip Efendi ve Râşif Efendi ile kurduğu münasebet sâyesinde devrin ileri gelenlerini tanıdı ve çocuklarına yazı dersleri verdi. Yaptığı bir resmi çok beğenen III. Selim kendi resminin de yapılmasını emretti. Bu münâsebetle huzûra çıkan Râkım Efendi, resmi tamamladıktan sonra, padişâhın takdir ve ihsânına nâil oldu. Bu başarısından dolayı kendisine müderrislik pâyesi verildi. Daha sonra sikke-i hümâyûn ressamlığına (paraların üzerindeki yazı ve tuğraları çizme) ve tuğrakeşliğe tâyin edildi. II. Mahmud'a hat hocalığı yapan Râkım Efendi, çeşitli vazîfelerde bulunmuş, 1238/1823'de Anadolu Kazaskerliğine getirilmiştir.

Mustafa Râkım, pâdişah tuğralarını ıslah ederek son şeklini vermiş, sülüs, nesih ve bilhassa sülüs celîsinde estetik ölçüleri, nisbetleri en güzel şekilde sağlayarak yeni bir üslûbun sâhibi olmuştur. Meşhur hattât Sâmî Efendi'nin meclisinde bulunanlardan biri: "Efendim, Râkım Efendi'yi geçtiniz" deyince, Sâmî Efendi "Râkım geçilmez kim onu geçmek isterse, geri döner" diyerek onun hat san'atındaki güç ve kemâlini izhar etmiştir.

Ayasofya'da Sultan Mahmud imzâlı büyük levha, doğrudan doğruya Râkım'ın kaleminden çıkan bir hârikadır. Fâtih Nakşidil Sultan Türbesi'nin kuşak insan sûresi, kapı ve çeşme yazıları, ayrıca mektep kapısının üstündeki levha, Tophâne Nusretiye Câmii'nin içindeki Nebe' sûresi, Edirnekapısı'nda kardeşi İsmâil Zühdî'nin ve Eyyüb Câmii dışında Reşid Efendi'nin kabir kitâbeleri hat san'atımızın şâheserleri arasındadır. Celî kalıpları TİEM'de muhafa edilmektedir.

Yazı târihinde celî sülüs, Ali b. Yahyâ Sûfî ile büyük bir gelişme göstermişken Mustafa Râkım'a kadar durgun bir safhaya girmiş idi. Mustafa Râkım, Hâfız Osman'ın sülüs ve nesih yazılarını inceliyerek elde ettiği harflerin gövde ve duruş güzelliklerini celîye tatbîk etmiş, celî yazılarda gerçekleştirilmesi zor bir inkılâbı başarmıştır. Sâmî Efendi'nin: "Eğer Râkım'ın celîlerini küçültürsek, Hâfız Osman'ın sülüslerini elde ederiz" dediği rivâyet edilir. Harf ve kelimelerin kazandığı güzel nisbetle berâber, ressamlığının da tesîri ile Mustafa Râkım istif ve terkiplerde de birlik ve en güzel âhenge ulaşmıştır. Râkım üslûbu, muâsırları arasında yayılmasına devâm ederken, Mahmûd Celâleddin (ö. 1245/1829), Râkım üslûbu karşısında farklı bir çığır açtı. Ancak keskin, sert ve donuk duran yazı husûsiyetleriyle bu ekol, Tâhir (ö. 1262/1846) ve Esmâ İbret Hanım'la bir müddet daha devam etti. Fakat daha sonra bu yol terkedildi.

Mustafa Râkım'ın yetiştirdiği öğrenciler arasında pâdişah II. Mahmûd, Mehmed Hâşim Efendi (ö. 1262/1846) ve Mehmed Şâkir Recâî (ö. 1291/1874) önde gelen hattatlardandır.

15 Şâban 1241 (25 Mart 1826) târihinde vefât eden Râkım Efendi Karagümrükte, eşi Emîne Hanım tarafından yaptırılan türbeye defnedildi. (1)



 
   
   
   
 1-İbnülemin, Son Hattatlar, s. 273-289; Habib, Hat ve Hattâtân, s. 165, 166; A. süheyl Ünver, Hattat Mustafa Râkım Efendi, İstanbul 1953. 
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #8 : 04 Mayıs 2008, 16:00:53 »
Keçecizâde Mehmet Vasfî Efendi

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babası Keçeci Süleyman Efendi'dir. Ebû Bekir Râşid Efendi'den (ö. 1197/1783) sülüs, nesih yazılarını meşk ederek 1181/1767'de icâzet aldı. Hat san'atı sâhasında gösterdiği başarı sebebiyle Galatarasarayı ikinci hat hocalığına tâyin edildi. Şehzâdeliğinde II. Mahmud'a hocalık yaptı ve kendisine icâzet verdi. İcâzet cümlesini Türkçe yazan hattatımızdır. Muharrem 1247/ Haziran 1831'de vefat eden Kebecizâde Karacaahmed Kabristanı'na defnedildi.

Hat San'atımız bakımından önemli olan, kendi terkibi "silsile-i hattâtîn" adlı eserinde yirmi Kur'an-ı Kerîm, üç Şifâ, 150 kadar delâilü'l-hayrat ve en'am, 1150 kadar duânâme, 250 kadar Hafız Osman'ı taklîden hilye-i şerife, 3000 de kıt'a yazdığını kaydediyor.

TİEM, 20, İÜK, A. 6650 numaralarda kayıtlı yazıldığı Mushaf-ı Şerifler, Kubbealtı Akademisi Kültür ve San'at vakfı hat koleksiyonunda bulunan cüz, meşk murakkaı mevcûd eserleri arasında zikredilebilir.

Mustafa Vasıf (çömez) (ö. 1269/1852), Hâfız Mehmed Râşid yetiştirdiği önde gelen hattatlar arasındadır. Ayrıca Mir'at-ı Hattatîn'de: Mehmed Şakir Efendi: Seyyid Kasım İzzet Efendi; Hacı Mehmed Emin Niyâzî; Seyyid Mehmed; Râsim b. İsmâil Efendi'nin de Kebevizâde'den mezun oldukları yazılıdır. (Fehmi İsfendiyaroğlu, Galatasaray Târihi, s. 478; Sicill-i Osmânî, c. IV, s.607)
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HATTATLAR
« Yanıtla #9 : 04 Mayıs 2008, 16:01:27 »
Kazasker Mustafa İzzet Efendi

Türk mûsikîsi ile hat san'atlarında altın çağın idrâk edildiği XIX. Asırda bestekâr, neyzen, hânende, devlet adamı ve hattat olarak büyük bir şöhrete sâhip olan Mustafa İzzet Efendi, Tosya'da dünyâya geldi. Babası Destan (Destbân veya Bostan) Ağazâde Mustafa Ağa'dır. Anne tarafından soyu Tophâne Kâdîrîhâne dergâhı mezarlığında medfun peygamberimiz neslinden İsmâîl-i Rûmî'ye ulaşır. Babasının ölümü üzerine annesi, Mustafa İzzet Efendi'yi tahsil için İstanbul'a gönderdi. Fâtih Başkurşunlu Medresesinde Arapça ve dînî ilimleri öğrenmeye başlayan İzzet Efendi, sesinin güzelliği ve mûsikîye olan merâk ve kâbiliyeti sebebiyle, Kömürcüzâde Hâfız Şeydâ'dan mûsikî meşketti. Bir Cuma günü Hidâyet Câmii'nde müessir, dâvûdî bir ses ve güzel bir edâ ile okuduğu Na't-ı Şerîf'i çok beğenen pâdişah II. Mahmud, Silâhtar Gazî Ahmed Paşazâde Ali Paşa'ya onun san'at öğrenimi ve terbiyesiyle alâkalanmasını emretti. Sultânın bu irâdesi üzerine Ali Paşa, bir müddet İzzet Efendi'yi kendi dâiresine alarak saray için yetiştirdi. Ali Paşa'nın yanında gördüğü bu tahsil ve terbiyeden sonra, Galatasaray'ına alınan İzzet Efeni üç yıl Galatasaray'ında ilim ve mârifetini daha da geliştirdi. Bu esnâda kudretli bir hattat, iyi bir hânende ve usta bir neyzen olarak kendini gösterdi. Bu hünerleri sâyesinde şöhreti saraya kadar aksedince Enderûn-ı Hümâyun'a alındı. Sarayda pâdişâhın ihsâna gark ettiği Şâkir Ağa, Dellâlzâde İsmâil Ağa, Suyolcu Sâlih Efendi, Kömürcüzâde Hâfız Efendi, Basmacı Abdi Efendi gibi kudretli bir san'atkâr kadrosu içinde mûsikî bilgisini ve hünerini geliştirme imkânı buldu. Pâdişâhın huzûrunda yapılan fasıllara hânende ve neyzen olarak iştirâk etti. Sarayda san'at hayâtının en olgun çağını idrâk eden İzzet Efendi, Türk mûsikîsine olan vukuf ve yüksek san'at anlayışı sebebiyle bütün san'atkârların hürmet ve takdirlerini kazandı.

Mûsikîde olduğu gibi Hat San'at târihinde en önemli bir mevki işgal eden İzzet Efendi, sülüs ve nesih yazılarını Çömez Mustafa Vâsıf Efendi (ö. 1269/1853)'den, nesta'lîk yazısını da Yesârîzâde (ö. 1265/1849)'den öğrenerek me'zun oldu.

İlim ve san'atı, kâmil bir insan olma yolunda vâsıta kılmış olan İzzet Efendi, etrâfının iltifat, îtibar ve alkışlarını kendisine sağlanan ikbal ve yüksek mevkileri, tasavvuf terbiyesinden aldığı prensiplerle arka plana atmayı bilmiş bahtiyarlardandı. Fakat zamanla saray hayâtından iyice sıkılan İzzet Efendi, hacca gitmek için izin istedi. 1246/1830'da müntesibi olduğu Nakşî şeyhlerinden Ali Efendi ile berâber hacca gitti. Mekke'de bir müddet Şeyh Mehmed Can Efendi'nin hizmetinde bulundu ve onun yanından seyr ü sülûkünü tamamladı. Dönüşte ilim muhitlerinden istifâde maksadıyla yedi ay Mısır'da kaldı. İstanbul'a döndükten sonra Mahmud Paşa Hamamı yakınlarında bir ev satın olarak yerleşti ve özlemini çektiği, saraydan uzak, dervişâne bir hayâta başladı.

Bir Ramazan günü Bâyezid Câmii'nde kâmetini dinleyen pâdişah II. Mahmud: "Kâmet alan kimdir?" diye sordu. Bunun üzerine: "Bir Özbek dervişidir" diye arzettiler. Pâdişah: "Mustafa Efendi'nin sesini ben tanımaz mıyım, beni mi aldatıyorsunuz?" dedi. Kendisini terkederek, derviş kıyâfetinde dolaşmasına son derece müteessir olan pâdişah onun cezâlandırılmasını istedi ise de sonra affetti. Tekrar saraya alınan İzzet Efendi, huzur fasıllarına bâzen ney üfleyerek bâzen de sesiyle katıldı. II. Mahmud'un ölümünden sonra, Eyyüb Sultan Câmii hatipliğine tâyin edildi. 1261/1845'de de I. Sultan Abdülmecid'e ikinci imam oldu. Sırasıyla Selânik, Mekke, İstanbul ve Anadolu Kazaskerliği pâyesi verildi. Daha sonra şehzâdelere yazı ve bedi Besmele hocalığı, Nakîbü'l-Eşraf ve fiilen Rumeli Kazaskerliği yaptı. Halim velîm, vakur, zarif, nüktedan ve âbir bir zat olan İzzet Efendi'nin şiirleri de vardır.

27 Şevval 1293/1876'da vefât eden İzzet Efendi, Tophâne'de Kâdirîhâne hazîresine defnedildi. Mezar kitâbesi talebesi Muhsinzâde Abdullah Bey tarafından yazılmıştır.

Dînî ve lâdîni mûsikî formlarından yirmi üç eseri zamânımıza kadar gelmiş olan İzzet Efendi, sülüs ve nesih yazılarında zamânının şeyhi ve Hâfız Osman'ı kabul edilir. Celîde zaman zaman Mustafa Râkım yolunda da eser vermekle berâber, kendine mahsus bir üslûba sâhiptir.

İzzet Efendi'nin on bir Kur'ân-ı Kerim, iki yüzden fazla büyük ve küçük boy hilye (TİEM, 408 numarada kayıtlı Kur'an-ı Kerîm, TSMK. GY. Biri 379 numarada kayıtlı 1287 târihli yazdığı büyük boy hilye ile 1243 numarada kayıtlı 1293 târihli büyük boy hilye bu sâhadaki eserlerine örnek olarak gösterilebilir), on beş kadar Delâilü'l-hayrat otuzdan fazla enâm, sayısız murakkaâr ve kıt'ata, Ayasofya Câmii'nin 7.5 m çapında büyük, dâirevî, celî sülüs çehâr-ı yâr levhaları, Bursa Ulu Câmii'nde iki büyük levha, İstanbul'da Hırka-ı Şerif Câmii, Dolmabahçe Sarayı, Ali Paşa Mescidi, Harbiye Nezâreti (İstanbul Üniversitesi) tak kapısının iç tarafındaki celî nesta'lık kitâbe yazıları, Ayasofya Hünkâr Mahfili, Bâbıâli Nallı Mescid, Mısır'da Mehmed Ali Paşa Türbesi kitâbeleri, Washington'da 1269'da Sultan Abdülmecid tarafından hediye edilmiş Râkım imzalı tuğra altında iki satır celî nesta'lik, zafer âbidesi kitâbe yazısı, Ayasofya, Hırka-i Şerif, Büyük Kasım paşa, Küçük Mecidiye, Sinan Paşa, Yahyâ Efendi câmileri celî sülüs, nur âyeti kubbe yazıları san'at dünyâmıza bıraktığı eserleri arasında zikredilebilir. Harf inkılâbından önce matbaalarda kullanılan hurufat Kazasker'in eseridir. Ayrıca Keşfü'l-İrâb ve Avâmil Muribî adlı iki telifi vardır. Mûsikide Tarz-ı Cedîd makâmı onun terkîbidir.

Hat san'atı sâhasında yetiştirdiği talebelerinden Mehmed Şevket Vahdetî (ö. 1288/1871); Şefik Bey (ö.1297/1880); Muhsinzâde Abdullah Bey (Reîsü'l-hattatîn) (ö. 1317/1899); Abdullah Zühdî Bey (ö. 1296/1879); Hasan Rızâ Efendi (ö. 1338/1920); Kayışzâde Burdurlu Hâfız Osman (ö. 1311/1894); Mehmed İlmî Efendi (ö. 1342/1923); Mehmed Hilmi Efendi (ö. 1318/1900); Hafız Hasan Sırrî (ö. 1325/1907); Hafız Hasan Tahsin (1331/1916) Siyâhî Selim efendiler önde gelen hattatlardandır. (1)
 
   
   
   
 1-İbnülEmin, Son Hattatlar, s. 158-166; A. Süheyl Ünver, Hattat Mustafa İzzet ve Eserleri, İstanbul 1953; Tayyarzâde Ahmed Ataullah, Atâ Târîhi, İstanbul 1291, c. III, s. 16; Uğur Derman, Türk San'atının Şâheserleri, s. 28; İbnülemin, Hoş Sadâ, İstanbul 1958, s. 225; Yılmaz Öztuna Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi, c. II, s. 48, 49; Abdurrahman Şeref, Târih Musâhebeleri, s. 314-318; Letâif-i Enderun, s. 189, 278, 465; Mehmed Süreyyâ, Sicil, s. 462, 463; Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. II, s. 329, 330; Habib, Hat ve Hattâtân, s. 155-176; Fâik Reşad, "Kazasker Mustafa İzzet Efendi" Hazine-i Fünûn, İstanbul 1313, sy. 11, s.93. 
çok çalışmak zamanı