Doğanın bize sunduğu en verimli maddelerden biri toprak. Yediğimiz içtiğimiz en hayati şeylerin kaynağı o olduğuna göre toprak olmadan yaşayamayacağımız açık. Bunun üzerine tartışmak elbette gereksiz. İşte toprağın sebze yetiştirmekten başka bir kullanım alanı var ki hayati önemi tartışmaya açık olmakla birlikte çok amaçlı, çok kullanışlı, çok keyifli bir şey: Seramik.
Genel birkaç bilgi ve kısa tarihçe
Seramik, kökenini Yunanca’dan alıyor. Bu dilde “kil” anlamına gelen “keramikos” veya “boynuz” demek olan “keramos” sözcüklerinden türemiş olduğu söyleniyor. Boynuz şeklindeki bir tür çömlekten bu bilgi çıkarılmış. Tarihin en eski çağlarında keşfedildiği üzere, kil veya toprak ile su karıştırıldığında, şekil vermesi kolay bir çamura dönüşüyor. Bunu yüksek derecelerde pişirdiğimiz zaman ise ortaya sert bir madde çıkıyor.
Bunları şüphesiz biliyorsunuz ama bu harika sanat dalına uygun bir giriş yapmamız da gerekiyordu haliyle. Bu noktadan sonra bazılarınızın bilmediğini tahmin ettiğimiz şeylerden bahsedeceğiz. Mesela şunun gibi: Seramik, bir ya da daha fazla metalin, metal olmayan elementler ile birleşmesi ve pişirilmesi sonucu ortaya çıkan inorganik bir bileşiktir. Ana malzeme olarak kullanılan kil, biliyor olabileceğiniz gibi taş ve kayaların uzun yıllar içinde dış etkenler sonucu parçalanıp ufalanması sonucu meydana gelen kum benzeri bir maddedir. Elbette günümüz seramik sanatı uygulamalarında kulanılan kil, birtakım fabrikasyon süreçlerden geçer ve kullanıma hazır hale gelir. İçine katılan bazı ek maddeler ile farklı tiplerde seramik üretimi yapmak mümkün olabilir.
Seramiğin pişme derecesi gibi erime derecesi de neredeyse 2000 derece civarında seyreder. Yani kil ile suyu birleştirip mutfak fırınında çömlek yapma hayali kurulmasın boşuna diye söylüyoruz. Bunun için büyük, çok yüksek enerji üreten ve harcayan özel fırınlar vardır. Bu pişme ve erime sıcaklıklarını düşürmek ve üretimi kolaylaştırmak için seramik yapımında kullanılacak malzemenin içine bazı yabancı maddeler de eklenir. İşin sanatsal yönünden başka, ileri teknoloji seramikleri olarak adlandırılan ve çeşitli bileşimlerle oluşturulan sentetik seramikler, aşınmaya dayanıklı makinelerde, taşıtlarda, uzay araçlarında, bilgisayar ve makine üretiminde, tıpta, elektrikte kullanılıyor. Seramik kullanan kurşun geçirmez yelekler bile var.
Seramiğin keşfinin temeli, haliyle ateşin bulunmasına kadar uzanıyor. İlk çağ insanları, yediklerini, içtiklerini içine koymak için kaplara gereksinim duymuş oldukları için buna mecburi bir keşif de diyebiliriz. Gerçi bunun bir yangın sırasında tesadüfen olduğunu söyleyenler de var ama bunu kim kesin olarak kim bilebilir ki?
Anadolu’da, Yunanistan’da, Uzakdoğu’da seramik işlevsel kullanımının yanı sıra, dinsel anlamda da bir araç olmuş. Çok dinli dönem insanları, seramik heykellere tapınmıştır. Çatalhöyük’te bulunan seramik kaplar, seramik tarihinin MÖ 6000’lere kadar uzandığını gösterir. Zaman içinde seramik tuğlalardan evler, saraylar, yollar da yapılmaya başlamıştır. Elbette günümüze yaklaştıkça işin zanaat tarafı kadar sanatsal yönü de ağır basmaya başlamıştır.
Bugün seramik çanak çömlek üretimi daha çok fabrikasyona kaymış olsa da başta Avanos, Karasu, Kınık olmak üzere çömlekçiliğin faal olarak yaşatıldığı yerler de vardır. Seramik sanatında söz sahibi olan illerimizden İznik, Kütahya ve Çanakkale’yi de ismen anmadan geçmeyelim.
Temel seramik yapımı
Diyelim ki basit, standart şekilli bir çanak yapacaksınız. Bunun için, uygun olan çamuru alır ve dilerseniz elde oyarak, dilerseniz de torna dediğimiz hızlı devirde dönen yuvarlak tabaka üzerinde şekillendirme yapabilirsiniz. Tornayı tarif etmek için sinema tarihinin en bilinen sahnelerinden birini hatırlatacağız: “Hayalet” (Ghost) filminde bir seramik sanatçısını canlandıran Demi Moore’un üstü başı çamur olmuş halde gece gece çömlek yapmaya çalıştığı dönen bir alet vardır. Motorlu bir cihazdır, bir pedalı vardır ve üzerinde pedala basınca dönen, ağır, yuvarlak bir metal tabaka bulunur. Bacaklarınızı iki yana açıp torna taburesine oturursanız çalışmanız kolaylaşır.
Torna tabakasının üzerine, tam ortasına önce fındık kadar bir çamur parçasını yapıştırmak gerekir. Sonra, yapacağınız şeyin büyüklüğüne göre bir miktar çamur alıp yuvarlamalısınız. Bunu, o minik çamur parçasının üzerine denk gelecek şekilde hızla tornanın üzerine bırakırsınız ve tabakaya sabitlersiniz. Üzerini biraz ıslatıp elinizle bu çamur topunu kavramak ve her yerinin ıslanmasını sağlamak, elden geldiğince de yamru yumru kısımları düzeltmek gerekir. Bundan sonrası çok zevklidir; pedala basıp tabakayı döndürmeye başladığınızda, avuçlarınızı açıp hamuru kavrayarak ona şekil vermeye başlarsınız. Baş parmaklarınızı ortaya batırdığınızda bir çukur açılır. Bundan sonra dikkatlice çeperleri inceltmelisiniz. Artık çanak mı, çömlek mi, vazo mu ne isterseniz şekil verebilirsiniz. Çok dikkat isteyen bir iştir bu; bir kere dengesi bozuldu mu hop diye kayar, her şeye yeniden başlamak zorunda kalırsınız.
Sadece çanak değil, heykel çalışmaları da yapabilirsiniz. Bunun için tornaya ihtiyacınız yok. İrice heykeller için şamotlu çamur dediğimiz daha iri taneli ve pütürlü, açık renkli çamur tercih edilir. Çalışmaya ara verdiğiniz zaman, eserinizin her tarafını hava geçirmeyecek şekilde naylon poşetle kaplamalısınız. İki gün sonra devam etmeye kalktığınızda kurumuş bir yarım heykelle karşılaşabilirsiniz ki bu pek keyifli bir durum değildir.Diyelim ki çok beğendiğiniz bir vazo var ve siz onun birkaç tane seramik versiyonunu yapmak istiyorsunuz. Yapmanız gereken işlem kabaca şu: Tercihen fayans bir zemin üzerinde, vazonuzu içine alacak şekilde tahtadan, üzeri açık bir kutu yapıyorsunuz. Çit gibi düşünün, etrafını çevreliyorsunuz yani. Vazonun üzerine özel bir kayganlaştırıcı madde sürülüyor, kayganlaştırıcı yoksa bolca vazelin de olur. Kutunun içi ise bildiğimiz beyaz alçı ile dolduruluyor. Ertesi gün alçı kurumuş oluyor ve tahtaları ayırıyorsunuz. Alçının içinden vazoyu nasıl çıkaracağınızı düşünebilirsiniz bu aşamada; işte orada size bu işi öğreten kişi işin püf noktasını anlatacak. Vazonun yapısına göre alçıyı iki parçalı kalıplamayı öğreneceksiniz ve bu parçalar lego gibi birbirine geçmeli olacak. Bunların içine sıvı çamur döküp pişirdiğiniz ve sonra kalıpları ayırdığınız zaman elinizde beğendiğiniz vazonun tıpkısı olacak.
Sıra geldi boyamaya... Temelde iki tip boya kullanılır; tekrar fırınlama isteyen ve istemeyen. Diyelim ki tornada yaptığınız çanağı pişirdiniz, onu fırçayla renklendirmek istiyorsunuz. Pişirme istemeyen boyayla bunu yapabilirsiniz ama onu bir mutfak eşyası olarak kullanmayı düşünemezsiniz; çünkü yıkadığınız zaman boya akar. Şimdi de diyelim ki vazonuzu fırınlama isteyen boyayla boyayacaksınız. Bunun için bir püskürtme aletine ve maskeye ihtiyacınız olacak. Bu tip boyayı, pişmiş vazonuzun üzerine sıkarak uygulayabilir, onu tekrar fırına verebilir ve sonuçta parlak, kaygan, yıkanabilir bir renkli yüzey elde edebilirsiniz.
Seramik sanatıyla uğraşmak, insanı oldukça rahatlatır. Avuçlarınızın içindeki toprağın vücudunuzdaki negatif elektriği aldığını hissedersiniz. Ama ağır işçilik istediğini de unutmayın; kilo kilo çamur yığınlarını taşımanız, yoğurmanız, sabırlı ve dikkatli olmanız, üstünüzün başınızın devamlı kirli olacağını kabul etmeniz gerekir. Üzerinde uzun uzun uğraştığınız eser fırında kırılabilir, çatlayıp patlayabilir. Bu tip durumlara hazır olmalısınız. Evde kolay kolay yapılacak iş değildir. Mutlaka bir seramik atölyesinde çalışmayı gerektirir.
Alıntı: istegenc