Abbas Kiarostami; “Kardaki Ağaçlar”
“Hayatın amacı bir yere ulaşmak değil, ulaşmaya çalışmak. Hayata anlamını veren bu çaba zaten.”(1)
1940, Tahran doğumlu Abbas Kiarostami, 25 yıldan daha fazladır fotoğrafla ilgileniyor olsa da aslında ününü senaristliğine, yönetmenliğine ve film yapıcılığına borçlu usta bir sinemacıdır. Kiarostami, 60’lı yıllarda İran sineması’nda Yeni Dalga hareketini başlatan, 70’li yıllarda da bu hareketi bir akım haline getiren kuşak içerisinde yer alır. Bu dönem yönetmenlerinin ortak özelliği politik ve felsefi meselelerin alegorik hikayelerle anlatmaları ve bunu yaparken şiirsel bir diyalogu kullanmalarıdır. Kiarostami 1979’daki İran Devriminden sonra ülkesinde kalan birkaç yönetmenden birisidir ve bunun kendi kariyeri adına yaptığı en önemli seçimlerden birisi olduğuna inanmaktadır ki onun 1980 sonrası İran Sineması’nın uluslararası alanda en çok tanınan ve en etkili yönetmeni olduğu rivayet edilir. Kendisinin kısa ve belgesel filmleri dahil olmak üzere 40’ın üzerinde eserde imzası bulunmaktadır. 1970’deki ilk kısa filmini gerçekleştirmeden önce, Tahran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olan Kiarostami, zamanın çoğunu resim, grafik ve kitap illüstrasyonları yaparak geçirmiştir(2).
“Gerçekliğe sanatsal bir noktadan, özellikle resmin görüş açısından bakmaya alıştım” der Abbas Kiarostami ve ekler; “Doğaya baktığımda bir resim çerçevesi görürüm. Takside camdan dışarı bakarken bile her şeyi bir çerçeve içine yerleştiririm. Resmi, fotoğrafı ve filmi, hepsini böyle birbiriyle ilişkili ve bağlantılı görürüm. Sinema endüstrisi gerçekliği kareler içine hapseder. Benim için özellikle resim bir değişiklik kaynağı ve gündelik hayattan kaçtığım bir sığınaktır. Yorulunca herkes bir şeye sığınır. Benim için resim o sığınaktır; gideceğim, kendi kendimi eğlendireceğim ve belki de gerçekliği estetik bir anlamda yeniden yaratacağım yerdir.”(3)
Objektifinin karşısında baş gösteren olayları, sabit bir pozisyonda kullandığı kamerasıyla hiç hareket etmeden göstermesi onun sinemasının en belirgin özelliklerinden birisidir. Tam da yukarıda dile getirdiği gibi tarzı onun fotoğraflarına da yansımış, sinemasıyla paralel “still photography”(*) üzerine çalışmalar yaparak, ilgi duyduğu iki disiplini de bir birbiriyle ilişkilendirmiştir.
Sanatçının “Kardaki Ağaçlar” (The Trees in Snow) serisi, kendi filmleri için yeni yerler bulmak amacıyla çıktığı uzun ve yalnız yürüyüşleri esnasında doğmuştur. Bu bölgeler ona spontane davranmasına olanak verirken, onun doğadaki bu özgün seçimleri, kardaki ağaçların tekrar eden motiflerini araştıran kendi konsantre bakışını ortaya çıkartmıştır. 1978-2003 gibi uzun bir dönemde negatife çekilmiş olan bu fotoğraflar, 2005’te baskı haline getirilmiştir(4). Kiarostami bu görüntülerdeki etkiyi elde edebilmek için ne olağanüstü aydınlatma yöntemleri ne de teferruatlı fotoğraf ekipmanlarına gereksinim duymuştur. Levent Çalıkoğlu’nun da dile getirdiği gibi Kiarostami, “hünerli ve abartılı bir müdahale yerine, olanın kendi aritmetiğine yer açıyor ve konsantre olunabilecek hayali bir gerçek olabileceğini aklımıza getiriyor”dur(5).
Seyircisini farklı düşünce ve duygulara hatta tinsel bir boyuta taşıyabilecek bu görüntüler, bütün durağanlıklarına rağmen sanki varlık ile yokluk arasında, sürekli bir hareket halindedirler. Görüntülerdeki gerçekliğin ise kurgusal bir boyut kazandığı aşikardır; kar yığınları ve gölgeler arasında perspektif ve ölçü duygusu kaybolmuş, dünya düz bir zemine dönüşmüştür. Bekli bazı kişilerce pozlandırma hatası olarak algılanabilecek olan kardaki aydınlık ise, aksine fotoğrafları etkili hale getiren boşluğu, daha fazla belirginleştiren sanatçının kişisel bir dışavurumudur. Böylelikle beyaz üzerinde siyah lekelere dönüşen ağaçlar, grafiksel ve resimsel görünümlerinin yanı sıra, gözümüzde yanılsamalara yol açan, yalnızlık ve sonsuzluk yüklü şiirsel bir atmosfer haline gelmiştir. Ali Akay’a göre ise, “fotoğraflarda karın beyazlığı, bize boşluk hissini vermekten çok, bir ışığın bizi çekip içine aldığı fenomonolojik bir algıyı ortaya koymaktadır(6).” Sonuç olarak Kiarostami’nin bu serisini haiku şiirlerine benzer bir yalınlık ve derinlik içerisinde minimal sanatın doruklarına yerleştirmek çokta yanlış olmayacaktır.
sanatçının fotoğraflarına burdan ulaşabilirsiniz tıklayın