Gönderen Konu: Görsel Sanatlar, Sanat Eserinin Fiyatı ve Harika-i Sanat Olan Nimetler  (Okunma sayısı 5035 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mesutak

  • Yeni Üye
  • İleti: 9
  • Karizma Puanı: 17

Görsel Sanatlar, Sanat Eserinin Fiyatı ve Harika-i Sanat Olan Nimetler

Bir manava, bir çiçekçiye, bir markete gittiğimizde oralardan aldığımız ürünlere bir ücret ödüyoruz. Ödediğimiz bu ücret aslına o ürünün gerçek değeri değildir. Biz sadece o ürünün oraya kadar getirilmesinde çalışan insanların emeklerine, hizmetlerine bir ücret ödemiş oluyoruz. Yoksa o ürünün kendisine bir ücret ödemiyoruz. Örnek verecek olursak; bir manavdan aldığımız muz veya bir çiçekçiden aldığımız bir gül için ne kadar ücret ödüyoruz. Bu belki ülkelere ve ekonomik duruma göre değişir. Ancak biz sadece o muz ve gülün üretiminde emeği geçen ve bunların bize satış hizmetini sunan insanlara bir ücret ödüyoruz. Muzun ve gülün kendisi için ayrıca bir ücret ödemiyoruz. Bu durumda muzun ve gülün gerçek sahibi bizden nasıl bir ücret istiyor acaba? Burada gerçek sahibinden kastettiğimiz muzu yetiştiren çiftçi ile gülü yetiştiren çiçekçi değil elbette. Aslında yetiştirme kelimesi de burada pek uygun düşmedi belki yetiştirilmesine nezaret eden, sadece ona nöbettarlık eden, yetiştirilmesi için gayret sarfeden, çalışan dememiz daha doğru olacak. Bu durumu diğer sebze, meyve ve çiçeklere hatta diğer varlıklara da genelleyebilirsiniz, hayvanlara hatta madenlere varıncaya kadar. Burada biz sadece bütün bu varlıkları görsel sanatlar açısından ve estetik yönden ele almaya çalışacağız.
 
























 
Bir sanat eserinin değerini belirlerken sanatçının hünerine, eserin güzelliğine, insanlar arasında aranan eser olmasına ve beğenilmesine ve bunun gibi çeşitli kıstaslara bakılmaktadır. Bir sergiden beğendiğimiz bir eseri alırken sadece o eserin oluşmasında kullanılan tuval, boya, bez, çerçeve vb. şeylere para vermiyoruz. Aslında o eserdeki sanata ve sanatçının maharetine ve ileride o pek hünerli sanatçıyı yad etme düşüncesiyle bir ücret ödüyoruz. Yoksa sadece eserin maddi kısmına para ödemek durumunda olsaydık değerinin çok altında bir fiyata satın almış olurduk. Buradan şu sonuç çıkmaktadır: Bir eserde eserin maddi olarak ortaya konulması ve onun sergilenme masraflarıyla birlikte asıl değerini kazandıran şey ondaki sanat ve onu yapan sanatçının mahareti ve sanatçının övgüyle yad edilmesi meselesidir. Örneğin Leonardo Da Vinci’nin Monalisa isimli tablosuna kıymet biçemeyiz. Bu tabloda sanatçı maharetini konuşturmuş ve çok değerli bir eser ortaya çıkarmıştır.
Ancak hem kendisi hem de eserindeki kadın modeli artık aramızda yoklar. Fakat biz halen bu eseri ve o pek hünerli sanatçısını anarak onun sanatının değeri hakkında ciltler dolusu yazılar yazıyor ve methiyeler diziyoruz ve bu eserine kıymet biçemiyoruz. Açık arttırmalara çıkarsak kim bilir kaç milyon dolarlar havada uçuşur. Halbuki o eseri yapan sanatçıyı ve eserindeki kadın modeli de birisi yapmamış mıdır? Şimdi hangisi daha kıymetlidir ve güzeldir? Bir sanatçıyı çok iyi tanırken, onu yerlere göklere sığdıramazken, diğer sanatçıyı unutmak, tanımamazlıktan gelmek ne derece doğrudur? Acaba asıl sanatçı nasıl davranmamızı istiyor? Bizden nasıl bir ücret istiyor?
Hem doğadaki muhteşem eserleri hem de sanatçıların doğayı taklit ederek ortaya koydukları muhteşem eserleri bir sanatsever ve izleyici olarak takdir etmemiz gerekmektedir.
Burada Nursi’den aldığımız bir alıntı ile konuyu bağlayalım:
“Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap: Evet, o Mün’im-i Hakiki, bizden o kıymettar ni’metlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
Başta "Bismillâh" zikirdir. Ahirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san’at olan ni’metler Ehad, Samed’in mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.” Sözler, Sayfa 13
 
       Evet Gerçek Sanatçı bu sanat harikalarının fiyatı olarak üç şey istiyor:
  • Başta bu eserlerin ona ait olduğunu zikretmek,
  • Onun sanatı hakkında derin derin düşünmek ve anlamaya çalışmak,
  • En sonunda bu eserleri yapan sanatçıyı övmek, yüceltmek ve minnettar olmaktır.
   
      Umut ederim Gerçek Sanatçının istediği gibi bir sanatsever ve izleyici oluruz.
 
                                                                                       Mesut AK
                                                                                  Sanat Eğitimcisi
                                                                          [email protected]
 
« Son Düzenleme: 30 Mayıs 2012, 02:38:22 Gönderen: mesutak »

Çevrimdışı Esat AKBAL

  • Üye
  • *
  • İleti: 44
  • Karizma Puanı: 7
 
Konuyla ilgili Nursi'den bir bölüm paylaşmak istiyorum:
 
"Meselâ, insanların sanatları içinde, nasıl ki maddenin kıymeti ile sanatın kıymeti ayrı ayrıdır; bâzan müsâvi (eşit), bâzan madde daha kıymettar, bâzan oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir sanat bulunuyor.
 
 Belki bâzan, antika olan bir sanat, bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesi beş kuruşa da değmiyor.
 
 İşte öyle antika bir sanat, antikacıların çarşısına gidilse, hârikapîşe ve pek eski hünerver san’atkârına nisbet ederek, o sanatkârı yâd etmekle ve o sanatla teşhir edilse, bir milyon fiyatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir pahasına alınabilir.
 
 İşte insan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir sanatıdır ve en nâzik ve nâzenin bir mucize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinata bir misâl-i musağğar sûretinde yaratmıştır.
 
 Eğer, nur-u imân, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar o ışıkla okunur. O mümin, şuur ile okur ve o intisabla okutur.
 
 Yani, "Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım" gibi mânâlarla, insandaki sanat-ı Rabbâniye tezâhür eder.
 
 Demek, Sâniine intisabdan ibâret olan imân, insandaki bütün âsâr-ı sanatı izhâr eder. İnsanın kıymeti, o sanat-ı Rabbâniyeye göre olur ve âyine-i Samedâniye itibâriyledir.
 
 O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı İlâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur.
 
 Eğer kat-ı intisabdan ibâret olan küfür insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i İlâhiye karanlığa düşer; okunmaz.
 
 Zîrâ, Sâni unutulsa, Sânia müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz; âdetâ baş aşağı düşer.
 
 O mânidar âlî sanatların ve mânevî âlî nakışların çoğu gizlenir; bakî kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise, süflî esbâba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder.
 
 Her biri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gàyesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvanâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider.
 
 İşte küfür, böyle, mahiyet-i insaniyeyi yıkar; elmastan kömüre kalbeder."
 
 http://risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=281

Çevrimdışı dağlarkızı

  • Üye
  • *
  • İleti: 88
  • Karizma Puanı: 6
Esat kardeşim yazını çok beğendim.Bu arada aramıza hoş geldin(fakülteden arkadaşın Reyhan)
kişilikli olmak kimse görmediği zaman da doğru olanı yapmaktır..

Çevrimdışı Esat AKBAL

  • Üye
  • *
  • İleti: 44
  • Karizma Puanı: 7
Hoşbulduk,
Teşekkür ederim. Çalışmalarında başarılar dilerim Reyhan Hocam.

Çevrimdışı egitek

  • Yeni Üye
  • İleti: 1
  • Karizma Puanı: 0
 520a  sanat esrinin fiyatını belirleyen kriterlerin  ???   daha çok birilerin reklamı için mi..!