Türk resim sanatının önde gelen isimlerinden Mehmet Güleryüz
Sanata yönelmenizde ailenizin ne gibi etkileri oldu?
Doğduğunuz ortamın, seçeceğiniz meslek içinde en önemli etkiyi oluşturduğunu düşünüyorum. Genlerinde etkisi var şüphesiz. Sanat ailemin iki kanadının da hayatında önemli olmuştur. Büyükbabalarım hat sanatının sevdalıları ,hattatlardı. Amatörde olsalar hat öğrenimi görmüşlerdir. Halam Bedia Güleryüz öğrenimini 30’lu yıllarda İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi ve Berlin Güzel Sanatlar Akademisinde yapmış tanınan bir ressam. Dayım Violonselist ,keman yapımcısı ve heykeltraş.
Sanatın varlığını gündelik hayatın içinde bulmak, yaşamınızın en erken anlarından itibaren farklı sanatların en seçkin örnekleri ile karşılaşmak, doğuştan olan sanat duyarlılığınızı geliştiriyor,görgünüz ve estetik algılarınız yükseliyor. Doğru anlaşılmış sanat duygusunun varolduğu ortam aile ortamı ise sanat hayatınızın önemli desteğini oluşturuyor.
Ressamlığınızın yanı sıra aynı zamanda tiyatroya da gönül vermiş çok yönlü bir sanatçısınız. 1963 yılında Arena Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuk kariyerinize başladınız. Bize biraz o günlerden bahseder misiniz?
Resim nefes almak gibi doğal bir haldi, oyunculuk taklitle kendini gösterdi ,çevredeki karakterlerin
yürüşlerini ,konuşma biçimlerini ,seslerini taklit ederek gösterinin tadına vardım önceleri. Sonra okul oyunları, gençlik tiyatroları, oyunculuk seminerleri ve aktör stüdyo süreçleri. Oyunculukta resim kadar tutku ile bağlandığım bir sanattı. 1960’lı yıllar Türkiye de amatör tiyatroların, genç oyuncuların altın yılları idi. 1958-1963 arası Cep Tiyatrosu, Sahne Z, Akademi Tiyatrosu, TMTF Tiyatrosu, Beklan Algan Deneme Atölyesi gibi tiyatro gruplarında çalıştım. 1963 de Asaf Ciğiltepe’nin yönettiği Arena Tiyatrosunda profesyonel kariyere geçtim. Arena Tiyatrosu Türk Tiyatro tarihinin önemli bir köşetaşı. Politik Tiyatro’nun başlangıcı sayılabilir. “Übü” ile 1962 de başladığımız zaman 1960 sonrası ortamın açılımına rağmen tepkilere hazırdık. Açık sahne kullanımı, genç ve aydın kadrosu ,cesur oyun seçimi ,sistemin ‘kara mizahla’ silkelenmesi o güne dek Türkiye’de benzeri olmayan bir tiyatro örneği olduk.
Oyuncu seçimi ve oyunculuk anlayışı ile de farklı bir kuruluştu Arena. Herkes aynı maaşı alıyordu, star sistemi yoktu. Dinlencesiz oynuyorduk-Repertuar Tiyatrosu idik. (Bütün oyunlarımızı sürekli oynayabiliyorduk) Matine, suare oynuyorduk. Her oyuncu ayrıca ikinci bir işlede görevliydi.Ben aynı zamanda bütün oyunların kostüm tasarımlarınıda yapıyordum. Tiyatro inşa edilirken de Asaf , mekanların boyanmasından, koltukların montajına hatta koltuk numaralarının çakılmasına kadar oyuncuların katılımını şart koşmuştu..
Selahattin Hilav gelecek oyunun tercümelerini tiyatroda yapardı. Sürekli tartışılan ,fikir geliştirilen ve öğrenilen bir ortamdı.
Arena’nın Ankara’da Ankara Sanat Tiyatrosu olarak devamı işte bu ortam sonucudur.
Tiyatronun resimleriniz üzerindeki etkileri nelerdir?
1958 den beri Akademi Resim Bölümün de ve amatör tiyatro gruplarında ikili bir öğrenim görüyordum ama Akademi’de resimdeki örnekler ve eğitim temposu beni düşkırıklığına uğratmıştı. Ne istediğimi tam bilememekle birlikte bir nedenleri belirsiz yarım yamalak kuramların ürünü resim örnekleri resme uzak durmamı adeta resimden soğumamı sağladı. Resim bu ruhsuz klişeler olamaz diye düşünüyordum.Ama tam da nasıl bir resim istediğimi bilmiyordum. Tam böyle bir sıkışmışlığın içinde Arena’da profesyonel oyunculuk teklifi geldi. Düşünmeden Akademi’yi bıraktım. Arena’daki oyunlar üzerine düşünme ve oluşturma süreçleri –kostüm tasarımlarım- metin ve oyun geliştirme süreçleri, her hali resimle karşılaştırma ki bunu ister istemez yapıyordum. Farketmeden resim kurguları oluşturmama yaradı. 1964 te Ankara’ya taşınan Arena yeni adı ile Ankara Sanat’a katılmayarak,Akademi’ye, resme ,nasıl bir resim yapmak istediğimi bilerek, kararla döndüm.Akademi kurallarının dışında kendimce anlatımcı, durum resmi, yapmaya başladım.
Eskiz defterlerinizin sizin için oldukça önemli olduğunu biliyorum. Ne tip defterleri tercih ediyorsunuz? Defterinizi başkasına gösterir misiniz?
Çizmek nefes almakla eş anlamlı benim için. Defterlere çizmeye 1965’te başladım.Defterler, gelişen düşünceyi, çizgi denemelerimi takip fırsatını sağlama açısından yardımcı oldu. Her sayfayı tarihlerim (Saint Joseph deki disiplinin faydası bu ),herşey tarihlenmeli. Defter her yere taşınabilir, boya tual masraflarını karşılayamadığımız zamanlar defter kurtarıcıdır. O yüzden askerlikte, Paris’te, New York’ta ve her zaman birsürü defterim oldu. Altmışı aşkın ortalama 100 sayfalık defter, benim anılarım ve günlüklerim sayılabilir.
Kağıdı, her tür defteri severim.İtalyan el yapımı defterler, ünlü malzeme markalarının her ebad defteri, özel ciltlenmiş defterler ve akordiyon gibi açılan Çin defterleri. Defterler ard arda seyredilebilir ve bir akarsu sürekliliği ile biçim düşüncelerinizi, çizimde dil ve ifade farklılaşmalarının nedenlerini açıklar.
Defterlerimi yakın çevreme göstermekten hoşlanırım. Şimdiye dek dört adet defterim basıldı, ikisi tıpkı basım. 2006 sonunda, 162 sayfalık “İtalyan Defter”imin tıpkı basımı Mas Matbaası tarafından basıldı. Bir baskı şaheseri olan bu defteri 160 adetle sınırladık. Baskı sayısının sınırlı olmasının nedeni tıpkı basım olduğu için baskı kalitesinin yüksek olması.Bu defterin toplu satışı söz konusu.
Her sanatçının hayatında bir dönüm noktası vardır. Örneğin Jackson Pollock için bu dönüm noktası John Graham tarafından 1937 yılında kaleme alınmış ‘Primitif Sanatlar ve Picasso’ adlı makaleyi okuması olmuştur. Pollock okuduğu bu makalenin etkisiyle bilinçaltındaki gizli duyguları ve imajları resmine aktarmaya başlamıştır. Sizin için dönüm noktası olarak adlandırabileceğiniz ,sizi içsel olarak daha özgürleştirmiş bir olay var mı ?
1964 teki resimlerimin dayanağı, tiyatrodaki anlatım rahatlığı ifade gereksinimlerine çıkış oluşturdu. Brech’in “Kafkas Tebeşir Dairesi” oyunu imge yönünden beni kışkırttı.Oyunun anlatımına uymadan dışında davrandım, tekste bağlı olmayan ama sadece atmosferik etkinin resimselliği beni uzun süre içinde kalacağım renk birliğine itti. Çizgimin karakterini de farklılaştırdı bu etki.
Naif ressamlar hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Sizce ressam olabilmek için akademik eğitimden geçmek şart mıdır?
Naif resmin her hali ilgimi çeker. Günümüzde de gerçek naifle hala karşılaşabilmek imkanı var inanıyorum. Yeteneksiz ressam bazen naif taklidi yaparak su yüzünde kalmaya çalışır.
Resim eğitiminin gerekli olduğuna inananlardanım. Sadece Akademi eğitimi ressam olma yolunu açmaz .Geniş bir kültürel vizyon gereksinimi var.Resmin alanının bütün sanatlarla iç içe olduğu düşüncesine dayalı eğitim ortamı gerek.
Günün hangi saatlerinde resim yapmayı tercih edersiniz?
Yaşadığım bütün ortamlarda resim yapabilmek için düzen kurdum. Her saatte resim yapabiliyorum. Deseni günün her saati ,resim ve heykelleri ise öğleden sonra zaman daha az kesintili ve uzatılabilirliği nedeni ile yapmayı tercih ediyorum. Gecenin bir saati bittiğine inandığınız resim sizi dürtüp birde son gözle görmeye kışkırtabilir. Görmek, dayanamayıp dokunmak yeni bir seansı başlatabilir.
Türk resim sanatının şu anki konumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk resminde çoğalan bir görgü sonuçlarını vermeye başladı bence. Daha şıklaştı resim.
Son dönemlerde başarılı bulduğunuz ressamlar var mı ?
Genç ressamlarda işaretler var ama isimlendirilecekler için biraz zamana gerek var.
Gençlerin sanata daha çok ilgi göstermeleri için neler yapılabilir?
Toplumun sanata gereksinim duymasını sağlamak.
Bir dönem içinde bulunduğunuz Paris ekolünden sonra New York’a taşınmanıza ne yol açtı?
Paris sonrası, İstanbul Görsel Sanatlar Akademisi’nde eğitmek için fırsat tanımamaları beş yıl sonra istifa etmeme neden oldu. Paris’i tanıyordum o yüzden oraya dönmedim.Yeni bir nefes gereksinimi ile New York’a gittim, zor zamanlardı 1980’de, Türkiye’de hala bir piyasa olmamasının da etkileri bağımsız yaşamımı olumsuz etkiliyordu. Avrupa’da ki koleksiyoncularımın destekleri, alışları yeterli değildi.
Pre-Giuliani döneminde New York’ta yaşadınız. Dolayısıyla New York’un havasını şehir bugünkü steril haline dönüştürülmeden soludunuz. O dönemler sizin için nasıl geçti?
New York size yabancılaştığınızı hissettirmeyen ender yerlerden biriydi. Yaşam gücünüz New York’a yetiyorsa o kadarı kafiydi. Başlı başına bir sınavdı. Bir gökdelenin çatısına asılı gibi yaşadım. Butikte kadın elbisesi satmak, sandviçcide tezgahtarlık, kan kanserlilerine kanımı satmak, Atlantic Av. de benzin istasyonunda pompalı tüfek eşliğinde gece menager’ lığı vs...anlıyacağınız nefes nefese gergin bir yaşamdı.
Sizce New York’un farklı bir enerjiye sahip olmasının sebebi nedir?
En, en, enlerin bir araya gelebilirliği.
İstanbul’da ve New York’ta bulunmaktan hoşlandığınız mekanlar ve semtler arasında hangileri var?
Her yeri.
Tipik bir gününüz nasıl geçer?
Hızlı.
Yakın zamanda gerçekleştireceğiniz projelere dair bilgi verebilir misiniz?
20 Şubatta , oynadığım “Sis ve Gece” filminin galası var.
Sanat düşüncelerimi “Göz Göre,Göre...” başlıklı bir kitapta topladık. Kitabın son aşamasındayız ,bir deneme kitabı.Bilgi Üniversitesi yayınlarından çıkacak.
3 sergim olacak, biri Mayıs ayında İstanbul’da Tevfik İhtiyar Sanat Galerisinde
( Contemporary Art Fair daki serginin devamı ), biri Ekim ayında İzmir’de diğeri de Kasım ayında İstanbul Yapı Kredi –Kazım Taşkent Galerisi’nde büyük bir sergi.
NYC 2 IST okuyucularına internet sayesinde ulaşan bir dergi.Sizin teknolojiyle aranız nasıl?Vazgeçmem dediğiniz teknolojik ürünler var mı ?
Teknoloji ile aram yoktur.
Sırada Marcel Proust’un anketinden yola çıkarak hazırladığımız sorular var.
Sık sık kullandığınız bir sözcük var mı?-
Kullandığım bir sözcük aklıma gelmedi.
En büyük lüksünüz nedir?
- Purolarım
Şu anki ruh haliniz nasıl?-
Oldukça sakin
Karakterinizin en büyük özelliği nedir?
- Tepki veren
En sevdiğiniz yazarlar kim ?
- Marcel Proust, Michel Tournier, Truman Capote, Enrique Villa Matas, Thomas Hardy
alıntıdır..
.
[eklenti yönetici tarafından silindi]