Yönetmen Christopher Nolan
Oyuncular Christian Bale
Maggie Gyllenhaal
Heath Ledger
Gary Oldman
Süre 152'
Yapım Yılı 2008
Dil İngilizce
Türü Aksiyon
Kahramanımız Batman, serinin bu filminde suçlulara karşı savaşını daha da ileriye götüyor. Batman, Teğmen Jim Gordon ve Bölge Savcısı Harvey Dent’in de yardımlarını alarak, şehir sokaklarında kol gezen suç örgütlerinden geriye kalanların da kökünü kazımaya girişmiştir. Bu ortaklığın suçluların korkulu rüyasına dönüşmesi uzun sürmeyecektir. Daha önce de Gotham’ı dehşete boğan suç dehası Joker, yine ortaya çıkar ve şehri yine karmaşaya sürükler. Batman, Teğmen Gordon ve Savcı Dent, şimdi Joker’e karşı bir kez daha güçlerini birleştirirler...
'Batman Begins'in devamı olan "The Dark Knight" yönetmen Christopher Nolan ile Batman/Bruce Wayne rolünü bir kez daha üstlenen yıldız oyuncu Christian Bale’i tekrar bir araya getiriyor. Filmin baş kötü adamı Joker’ı canlandıran genç aktör Heath Ledger filmin çekimlerinden kısa bir süre sonra evinde ölü olarak bulunmuştu.
eleştiri-
Çektiği her filmle çıtayı biraz daha yukarı çekerek, kendi jenerasyonu içerisinde en yetenekli yönetmenlerden biri olduğunu ispat eden Christopher Nolan yönetmenliğe başladığında Joel Schumacher’in son rezilliği "Batman & Robin" yerden yere vurulmakta, seyirci neredeyse bir daha bir Batman filmi izlemek istememekteydi. Fakat yıllar sonra Nolan, "Batman Begins" ile seriye bir iade-i itibarda bulunmuş, beyazperdede o güne dek yüzeysel bir kahraman kalmış olan Batman’i tüm geçmişiyle birlikte peliküle aktarmıştı.
Nolan, “Batman Begins”te kahramanımızın kimliğini filmin bir parçası haline getirse de, bu kez filmi Batman serisinin en önemli unsurlarından olan kötü adamlar açısından zayıf bularak eleştirmiştik. Her geçen gün yönetmenlik işinde daha da ustalaşan Christopher Nolan, “The Dark Knight”ta bu kez filmine sinema tarihinin en etkileyici kötü adam portlerinden birini ekleyerek çıktı karşımıza. Dolayısıyla, adeta sinema dünyasına bir meydan okuma mahiyetinde olan yeni filme, kusur bulmak bu kez o kadar da kolay değil.
“The Prestige” ile ayrı öyküleri, bir entrika eksenine paralel olarak kurgulamak konusundaki yeteneklerini ispatlayan Jonathan / Christopher Nolan kardeşler, bu kez Batman’in ve Joker’in zıt karakterlerini ustalıkla karşı karşıya getiriyor ve tez antitez karşıtlığıyla inandırıcı bir sentez oluşturuyor. Kaosun ve düzenin iki temsilcisinin oluşturduğu karşıtların birliği, Gotham’ın beyaz şövalyesi Harvey Dent’in karakteri üzerinde sosyolojik bir deneye dönüşüyor ve Nolan kardeşler filmlerini bir karakter laboratuarı haline getirerek diyalektik bir dil tutturuyor. Film boyunca sahnedeki yıldızlar Batman ve Joker ikilisi olsa da, aslında “The Dark Knight”ı Harvey Dent’in Two Face’e dönüşümünün öyküsü olarak yorumlamak da yanlış olmaz bu açıdan.
Daha önce ilk “Batman” filminde Jack Nicholson’ın komik bir palyaço olarak yorumladığı Joker, “The Dark Knight”ta merhametsiz bir anarşist olarak karşımıza çıkıyor. Heath Ledger’in ölümüyle varlığı daha bir trajik hale gelen Joker bir yandan amaçsız kötülüğü ve kaosu temsil ederken, diğer yandan da Batman’in uzun süredir taşıdığı “sıradan insanlara güvensizlik” ikilemiyle yüzleşmesini de sağlıyor. İnsanların freak (ucube) olanı dışlaması ama ihtiyaç duydukları ilk anda yeniden kollarını açması çelişkisi üzerinden yapılan bu vurgu, bu filmde görece yüzeysel kalan Batman karakterinin de iç dünyasındaki çatışmaların dışavurumu oluyor. Böylece Joker karakteri herhalükarda Batman’in tamamlayıcısı oluyor.
Öte yandan karakterlerin zıtlıkları üzerinden ilerleyen hikaye, Teğmen Gordon’un adalet çabaları ve Harvey Dent’in Rachel’e olan aşkı ile çok katmanlı bir yapıya bürünüyor. Böylece film salt, Batman ve Joker’in - doyum olmaz da olsa- çatışması üzerinden ilerlemiyor ve bir zenginlik kazanıyor. Nolan kardeşlerin nitelikli senaryosu, filmdeki -biri hariç- neredeyse her nesne ve özneye bir anlam yüklemeyi beceriyor. Ancak bu “bir” hafife alınamayacak kadar önemli bir unsur, ki filmin hanesine yazılabilecek en büyük eksi puan: Gotham City.
Hemen her Batman filminde neredeyse karakterler kadar filmin bir parçası olmasına alıştığımız şehir, kimliğini bu filmde bir parça kaybediyor. Dış mekan çekimlerinin büyük kısmı, dar ve karanlık tünellerde geçiyor. Kısacası Batman’in büyük gökdelenler arasında kötüleri kovalamasına alıştığımız Gotham gecelerini bu filmde bulamıyoruz. Tüm bu soruşturma hengâmesi içinde Batman de neredeyse bir “yuvarlak masa şövalyesi” halini alıyor.
Ayrıca filmin meramını en iyi açıklayacak sahnelerden biri olan, Joker’in bomba dolu iki feribotu tehdit ettiği bölümün kesinlikle daha uzun tutulması gerekirdi. Nolan kardeşler kafalarındaki bütün fikirleri kullanabilmek adına öyküde pek çok sahneyi oldubittiye getirerek, bambaşka bir fikrin peşin düşüyor. Bu da filmin çok katmanlı bir yapıya sahip olmasının getirdiği başka bir handikap oluyor. Fakat tüm bu eleştirilere rağmen, Ledger’ın ürkütücü Joker oyunu ile şimdiden zihinlerimize kazınan “The Dark Knight” için, bugüne kadar yapılmış en iyi Batman filmi demek hiç de abartılı olmayacaktır.
http://www.cinefan.net/?p=kritik_ayrinti&id=148