Sanayileşme ve getirdiği kirlilik problemlerin insanoğlunun karşısına çok önemli bir tehdit olarak çıktığı son zamanlarda yaşamın temel kaynağı olan su kıtlığının baş göstermesi mücadele etmemiz gereken diğer bir ana problem olmuştur. Global ısınma senaryolarının yazıldığı bu günlerde su kaynaklarının kıtlığı yaşam filminin baş rol oyuncusudur. Bu kapsamda endüstrinin ileri gelen oyuncuları, üniversiteler ve çeşitli kuruluşlar alternatif su kaynakları üzerinde çalışmaktadırlar. Bu noktadan çıkış ile gelecekteki en önemli içme suyu kaynağının denizler olacağı öngörülmektedir.
Deniz suyunu tuzsuzlaştırma yöntemi ile kullanılabilir ya da içilebilir su haline getirmek mümkündür. Bu noktada bir kaç farklı metoddan bahsedilebilir. Ama bunların arasında en önemlisi ters ozmoz tekniğidir. Bilindiği üzere ozmoz işlemi doğada her türlü canlı da rastlanan bir sıvı transfer mekanizmasıdır. Örneğin hücre duvarları yarı geçirgen seçici zarlar ile kaplı olup bu zarlar sıvıdaki konsantrasyon farkına göre kütle transferine izin vermekte ya da vermemektedir. Benzer bir çalışma şekli böbreklerde de görülebilir. Böbrekler kanın içerisindeki ürik asiti seçip süzerken kanı ayırmaktadır. Temelde aynı prensibe dayanan ozmoz tekniği ile ilgili bitkilerden şöyle bir örnek verebiliriz. 30 metre yüksekliğinde bir ağacın en yüksek noktasındaki yaprağa topraktaki mineraller su ve yarı geçirgen zarlar yardımı ile taşınmaktadır. Suyun bu yüksekliğe ulaşabilmesi için kabaca bir hesap ile 3 barlık bir basınca ihtiyaç olup bu basınç yarı geçirgen zarlar yardımı ile sağlanmaktadır. Bahsi geçen bu doğal basınç ozmotik basınç olarak bilinmekte olup bu sayede yapraktaki mineral konsantrasyonu artmaktadır. Ters ozmoz tekniği ise bu işlemin tersidir. Kısaca ozmoz işlemi konsantrasyonu arttırmaya, ters ozmoz ise düşürmeye yönelik bir işlemdir. Bu sebeple çeşitli üreticiler deniz suyunun tuz konsantrasyonu içme ya da kullanma suyu konsantrasyonuna düşüren membran olarak bilinen yarı geçirgen seçici zarlar geliştirmişlerdir. Bu noktada diğer önemli bir konuda bu zarlardan suyunun geçebilmesi için ihtiyaç duyulan basınçtır. İhtiyaç duyulan yüksek basınç ters ozmoz sistemlerinin işletme maliyetlerinde en önemli parametre olup, pompa üreticilerinin yeni teknolojiler geliştirmesine sebep olmuştur. Birim maliyetteki en önemli parametre enerji maliyetidir ki bu değer toplam işletme maliyetinin yarısından fazladır. Günümüzden 40 yıl önce 1 m3 suyu tuzsuzlaştırma (desalinasyon) tekniği ile üretmek 10 USD civarında iken bugün gelişen teknoloji, bu değeri 0.47 USD mertebesine kadar düşürmüştür.
Bu kapsamda bu teknolojinin merkezine oturmuş olan yüksek basınç pompalarının verimliliği ve enerji geri kazanımı son derece önemlidir. Grundfos yüksek teknoloji ürünü BMEX sistemleri ile pazarda 2004 yılından sonra önemli bir oyuncu olmuştur. Bu gün Grundfos’un çözümleri ile 1 m3 su üretmek için yüksek basınç pompaları sadece 2,8 kWh enerji tüketmektedir. Bu değer pazardaki alternatif çözümler arasında en düşük değerdir.
Desalinasyon işinin gelecekte ne kadar önemli olacağı hakkında daha net bir fikir elde edebilmek için yapılan pazar araştırmalarına bakmak yeterli olacaktır. Desalinasyon pazarında kurulacak tesislerin 2006 yılında 39.9 milyon m3/gün, 2010 yılı itibariyle 64.3 milyon m3/gün, 2015 yılında ise 97.5 milyon m3/güne ulaştığı tahmin edilmektedir. Rakamlar önümüzdeki 5 yıl içerisinde pazarın %61 on yıl içerisinde ise %140 oranında büyüyeceğine işaret etmektedir. Diğer bir anlatım ile kurulu kapasitedeki artış yıllık bazda %9 olarak gerçekleşirken yeni yatırımlardaki artışında %13 seviyesinde olacağı tahmin edilmektedir.
Bahsi geçen yatırımların büyüklüğünü daha net analiz edebilmek için şu söylenebilir: 2010 yılı sonuna kadar pazarda yaklaşık olarak 25 milyar USD ve 2015 yılı sonuna kadar ise 56.4 milyar USD yatırım yapılacaktır. Araştırmalar bu yatırımın yarısından fazlasının özel sektör tarafından gerçekleştirileceğini göstermektedir. Diğer taraftan desalinasyon işlemi son derece yüksek teknoloji gerektirdiğinden yatırımların uluslararası çok ortaklı konsorsiyumlar tarafından yapılacağı tahmin edilmektedir.
Kapasite artışına paralel işletme masrafları da 2006 yılında 6.5 milyar USD, 2010 yılında 9.9 milyar USD ve 2015 yılında ise 14.8 milyar USD’na çıkacaktır.
Ülkemizde de su kıtlığının baş göstermeye başladığı şu günlerde bu teknolojiler ışığında çeşitli yatırımların gerek özel gerek devlet kanalı ile teşvik edilmesi geleceğe daha güvenli bakabilmek ve çocuklarımıza yaşamın kaynağı olan içilebilir su kaynakları temin etmek son derece önemlidir.