Gönderen Konu: AHMET ARİF  (Okunma sayısı 1364 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı nes.rin

  • Onursal
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 731
  • Karizma Puanı: 380
AHMET ARİF
« : 13 Temmuz 2007, 21:32:26 »

ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ

 

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

 

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

 

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.


AKŞAM ERKEN İNER

 

Akşam erken iner mahpusaneye.

Ejderha olsan kar etmez.

Ne kavgada ustalığın,

Ne de çatal yürek civan oluşun.

Kar etmez, inceden içine dolan,

Alıp götüren hasrete.

 

Akşam erken iner mahpusaneye.

İner, yedi kol demiri,

Yedi kapıya.

Birden, ağlamaklı olur bahçe.

Karşıda, duvar dibinde,

Üç dal gece sefası,

Üç kök hercai menekşe...

 

Aynı korkunç sevdadadır

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar koymağa hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,

Bense volta'dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu...

 

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.

Hiçbiri olmaz halbuki,

Geçer süngüler namluya.

Başlar gece devriyesi jandarmaların...

 

Hırsla çakarım kibriti,

İlk nefeste yarılanır cıgaram,

Bir duman, kendimi öldüresiye.

Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,

Ama akşam erken iniyor mahpusaneye.

Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,

Çıldırasıya


ANADOLU

 

Beşikler vermişim Nuh'a

Salıncaklar, hamaklar,

Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,

Anadoluyum ben,

Tanıyor musun ?

 

Utanırım,

Utanırım fukaralıktan,

Ele, güne karşı çıplak...

Üşür fidelerim,

Harmanım kesat.

Kardeşliğin, çalışmanın,

Beraberliğin,

Atom güllerinin katmer açtığı,

Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,

Kalmışım bir başıma,

Bir başıma ve uzak.

Biliyor musun ?

 

Binlerce yıl sağılmışım,

Korkunç atlılarıyla parçalamışlar

Nazlı, seher-sabah uykularımı

Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,

Haraç salmışlar üstüme.

Ne Iskender takmışım,

Ne şah ne sultan

Göçüp gitmişler, gölgesiz!

Selam etmişim dostuma

Ve dayatmışım...

Görüyor musun ?

 

Nasıl severim bir bilsen.

Köroğlu'yu,

Karayılanı,

Meçhul Askeri...

Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.

Sonra kalem yazmaz,

Bir nice sevda...

Bir bilsen,

Onlar beni nasıl severdi.

Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı

Minareden, barikattan,

Selvi dalından,

Ölüme nasıl gülerdi.

Bilmeni mutlak isterim,

Duyuyor musun ?

 

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip...

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne - üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının...

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.

 

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,

Namuslu, genç ellerinle.

Kızlarım,

Oğullarım var gelecekte,

Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.

Kaç bin yıllık hasretimin koncası,

Gözlerinden,

Gözlerinden öperim,

Bir umudum sende,

Anlıyor musun ?


AY KARANLIK

 

Maviye/Maviye çalar gözlerin,

Yangın mavisine/Rüzgarda asi,

Körsem/Senden gayrısına yoksam

Bozuksam/Can benim, düş benim,

Ellere nesi?

Hadi gel,

Ay karanlık...

Itten aç/Yılandan çıplak,

Vurgun ve bela

Gelip durmuşsam kapına

Var mı ki doymazlığım?

İlle de ille/Sevmelerim,

Sevmelerim gibisi?

Oturmuş yazıcılar

Fermanım yazar

N'olur gel,

Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,

Dost yüzlü,

Dost gülücüklü

Cıgaramdan yanar.

Alnım öperler,

Suskun, hayın, çıyansı.

Dört yanım puşt zulası,

Dönerim dönerim çıkmaz.

En leylim gecede ölesim tutmuş

Etme gel,

Ay karanlık...


BİR AKŞAMÜSTÜDÜR

 

Bir akşamüstüdür şarabî

Bahçeler ve dağlar üzre hükümran;

Tam dünyayı dolaşmak saatindesin.

Ay ışığı su içer birazdan.

Kızarmış kalçalarını çanlar

Alabildiğine vurur.

Sen çocuk tulumunda

Matbaa mürekkebi

Rüsva olmuş ellerinin emeği,

Manşetlerde kilometre kilometre yalan

Sallanır durur.

 

Bir akşamüstüdür katil, muhteşem

Alıp götürmüşler dost dediğini

Almış rüzgârlar içini,

Ümide benzer, sevdaya benzer...

Soğuk bir namludur kör ve pusuda

Ense kökünde zulüm,

Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur

Burnun dibine hürriyet.

Seviyorum mümkün değil;

Aranızda kurşun, yasak bölge var

Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel

Kanunu yapanlar ihtiyar.


BU ZİNDAN, BU KIRGIN, BU CAN PAZARI

 

Gördüler

Yedi cihan,

İn, cin Kaf dağının ardındakiler,

Kıtlık da kıran da olsa

Gördüler analar neler doğurur

Aman aman hey...

 

Dünyalar vardır elvan,

Bir su damlasında, bir kıl ucunda,

Meyvalar vardır, meyvalar,

Ağacı, omcası yok,

Sana vurgun, sana dost.

Beride Kabil'in murdar baltası

Ve kan değirmenleri,

Kader kahpesi.

Beride borazancıları o puşt ölümün,

Hazır ırzını vermeğe

Yiğitler vuruldukça.

Timsah kısmı çünkü yavrusunu yer

Akarsu duruldukça.

Cadı, yalan hamurunu dağ - dağ yoğurur

Aman aman hey

 

Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı,

Macera değil.

Yaşamak, sade "yaşamak"

Yosun, solucan harcıdır.

Öyle açar ki murat.

Susuz, güneşsiz de kalsa, koparılsa da

Şavkı, bulut güllerinden daha bir suna,

Daha bir burcu - burcudur.

 

Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı

Macera değil

Sardığım toprağımın altın sabrıdır.

O sert, erkek hüznüdür lahza başında

Cıgara değil.

Ve sevgilim uykusunda bağrır

Aman aman hey...

 

Meltemin bir tadı, ustura ağzı

Biri, kız memesi, tılsım,

Yağmurun bir damlası süzülmüş küfür,

Bir damlası, aşk.

Senin uykuların hayın,

Düşlerin kardeş.

Duyar mısın, anlayıp sızlar mısın ki?

Gece, samanyollarında rüzgar çıkıncaya dek,

Mısralarım kardeş - kardeş çağırır

Aman Aman hey...

 

Serabın bir sonu vardır,

Ufkun, sıradağın sonu.

Uçarın, kaçarın bir sonu vardır

Senin sonun yok.

Mandaların, kavakların pazarı olur,

Senin pazarın olamaz.

Sensiz nar çatlamaz, bebek gııı demez.

Beni böyle şair, divane etmez,

Kızımın çatal göğsü.

Senin yüzün suyu hürmetinedir

Buğdalara, cevizlere yürüyen

Kara toprağın ak südü...

 

Bir bilsen kimlere tasa, kedersin,

Anlar mısın, şaşırıp ağlar mısın ki?

Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar

Ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar.

Akşam - akşam, kara sevdam ağarır

Aman, aman hey...


DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR VE ADILOŞ BEBE

 

1.

 

Varamaz elim

Ayvasına, narına can dayanamazken,

Kırar boynumu yürürüm.

Kurdun, kuşun bileceği hal değil,

Sormayın hiç

Laaaaal...

Kara ferman çıkadursun yollara,

Yarin bahçesi tarumar,

Kan eder perçem

 

Olancası bir tutam can,

Kadasına, belasına sunduğum,

Ben öleydim loooy...

Elim boş,

Ayağım pusu.

Bir ben bileceğim oysa

Ne afat sevdim.

Bir de ağzı var dili yok

Diyarbekir Kalesi...

 

2.

 

Açar,

Kan kırmızı yediverenler

Ve kar yağar bir yandan,

Savrulur Karacadağ,

Savrulur zozan...

Bak, bıyığım buz tuttu,

Üşüyorum da

Zemheri de uzadıkça uzadı,

Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,

Seni, Diyarbekir gibi,

Nelere, nelere baskın gelmez ki

Seni düşünmenin tadı...

 

3.

 

Hamravat suyu dondu,

Diclede dört parmak buz,

Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,

Çayı kardan demliyoruz.

Anam sır gibi saklar siyatiğini,

"Yel" der, "Baharın geçer".

Bacım, ikicanlı, ağır,

Güzel kızdır, bilirsin.

İlki bu, bir yandan saklı utanır

Ve bir yandan korkar

Ölürüm deyi.

Bir can daha çoğalacağız bu kış.

Bebeğim, neremde saklayım seni?

Hoş gelir,

Safa gelir,

Ahmet Arif'in yeğeni...

 

4.

 

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

 

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

 

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.


HABERİN VAR MI TAŞ DUVAR?

 

Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğrunda ölümlere gidip geldiğim

Zulamdaki mahzun resim.

Görüşmecim yeşil soğan göndermiş

Karanfil kokuyor cigaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin


HANİ KURŞUN SIKSAN GEÇMEZ GECEDEN

 

Yiğit harmanları, yığınaklar,

Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.

Dize getirilmiş haydutlar,

Hayınlar, amana gelmiş,

Yetim hakkı sorulmuş,

Hesap görülmüş.

Demdir bu...

 

Demdir,

Derya dibinde yangınlar,

Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs...

Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,

Çelik kadavrası korugan'ların.

Ölünmüş, canım,ölünmüş

Murad alınmış...

 

Gelgelelim,

Beter, bize kısmetmiş.

Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,

Susmak ve beklemek, müthiş

Genciz, namlu gibi,

Ve çatal yürek,

Barışa, bayrama hasret

Uykulara, derin, kaygısız, rahat,

Otuziki dişimizle gülmeğe,

Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...

Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,

Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret

Ve asıl biz biliriz kederi.

 

İçim, bir suskunsa tekin mi ola?

O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,

Ve genç bir mısradır

Filinta endam...

Neden, neden alnındaki yıkkınlık,

Bakışlarındaki öldüren buğu?

Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...

Nasıl da almış aklımı,

Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,

Dost, düşman söz eder kendi kavlince,

Kınanmak, yiğit başına.

Bu, ne ayıp, ne de yasak,

Öylece bir gerçek, kendi halinde,

Belki, yaşamama sebep...

 

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,

Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...

Ve zehir - zıkkım cıgaram.

Gene bir cehennem var yastığımda,

Gel artık...


HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

 

Seni anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu

Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana

Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara.

Akan yıldıza.

Bir kibrit çöpüne varana.

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni...

Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini...


İÇERDE

 

Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğruna ölümlere gidip geldiğim,

Zulamdaki mahzun resim,

Haberin var mı?

Görüşmecim yeşil soğan göndermiş,

Karanfil kokuyor cigaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...


KALBİM DİNAMİT KUYUSU

 

Beni, gözlerin götürür

Gözlerin

Aşkla, acıyla...

Kuşatmışlar

Sesimi, soluğumu

Kesilmiş

Tuz-ekmek payım

Vurgunum

Ve darda,

Gözaltındayım.

Dal, kor keser

Penceremde açarsa

Kuş, vurulur

Üzerimden uçarsa.

Ve hal böyle böyle,

Yol bu yöndeyken

Gelir,

Ki her gelişinde

Daha da içten

Gelir,

Soluk soluğa

Benim olursun.

Amansız sarmasında

Kollarımın

Esrik,

Çığlık çığlığa

Erir, kar gibi vücudun...

Nicedir,

Kahpe ağzında

Bir salgın,

Bir deprem gibi künyemiz.

Nicedir,

Başımıza zindan dünyamız.

Biz ki

Yarınıyız halkın,

Umudu, yüzakıyız,

Hıncı, namusu...

Şafakları,

Taa şafakları

Hey canım,

Kalbim

Dinamit kuyusu...
 
 
 KARA

 

Çarpmış,

Paramparça etmiş,

Kara sütü, kara sevdayla seni...

Ve kara memelerinde dişlerin asi,

Karadır, upuzun yattığın gece,

Felek, ah ettirir, boynun kıl-ince...

Cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde

Sızlar bir yerlerin

Adsız ve kayıp

Sızlar, usul-usul, dargın

Ve kan tadında bir konca,

Damıtır kendini mısralarınca...

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi kalemin yazısı,

Zorlu yazısı,

Belanda?

 

Anadan doğma nişan mı,

Sütlü barut damgası mı,

Bir gece parçası mı kaburgandaki?

Kız kakülü, ne hal eylermiş teni,

Ellerin, deli hoyrat,

Ellerin, susuz, yangın.

Ellerin ooooy alarga...

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi güzelin diş yeri,

Mavi diş yeri,

Sevdanda?

 

Vurmuş,

Demirlerin çapraz gölgesi,

Alnın galip ve serin.

Künyen çizileli kaç yıldız uçtu,

Kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti,

Gelmemiş, kimselerin...

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi zehirin meltemi,

Saran meltemi,

Hülyanda?

 

Hakikatlı dostun muydu,

Can koyduğun ustan mıydı,

Bir uyumaz hasmın mıydı,

"Ooooof" de bunlar olsun muydu?

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi kahpenin hançeri,

Saklı hançeri,

Yaranda?
 
 
 
 
 
 
[/URL]
[

Çevrimdışı nes.rin

  • Onursal
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 731
  • Karizma Puanı: 380
Ynt: AHMET ARİF
« Yanıtla #1 : 13 Temmuz 2007, 21:42:50 »
KARANFİL SOKAĞI

 

Tekmil ufuklar kışladı

Dört yön, onaltı rüzgar

Ve yedi iklim beş kıta

Kar altındadır.

 

Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar

Ray, asfalt, şose, makadam

Benim sarp yolum, patikam

Toros, Anti-toros ve asi Fırat

Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler

Vatanım boylu boyunca

Kar altındadır.

 

Döğüşenler de var bu havalarda

El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem

Ümit, öfkeli ve mahzun

Ümit, sapına kadar namuslu

Dağlara çekilmiş

Kar altındadır.

 

Şarkılar bilirim çiğ tutmuş

Resimler, heykeller, destanlar

Usta ellerin yapısı

Kolsuz, yarı çıplak Venüs

Trans-nonain sokağı

Garcia Lorca'nın mezarı,

Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin

Kar altındadır.

 

Duvarları katı sabır taşından

Kar altındadır varoşlar,

Hasretim nazlıdır Ankara.

Dumanlı havayı kurt sevsin

Asfalttan yürüsün Aralık,

Sevmem, netameli aydır.

Bir başka ama bilemem

Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat

Kalbim, bu zulümlü sevda,

Kar altındadır.

 

Gecekondularda hava bulanık puslu

Altındağ gökleri kümülüslü

Ekmeğe, aşka ve ömre

Küfeleriyle hükmeden

Ciğerleri küçük, elleri büyük

Nefesleri yetmez avuçlarına

-İlkokul çağında hepsi-

Kenar çocukları

Kar altındadır.

 

Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman

Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de

Karanfil Sokağında gün açmış

Hikmetinden sual olunmaz değil

"mucip sebebin" bilirim

Ve "kafi delil" ortada...

 

Karanfil sokağında bir camlı bahçe

Camlı bahçe içre bir çini saksı

Bir dal süzülür mavide

Al - al bir yangın şarkısı,

Bakmayın saksıda boy verdiğine

Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.
 

LEYLİM LEYLİM

 

Leylim - leylim dünyamızın yarısı

Al - yeşil bahar,

Yarısı kar olanda

Gene kavim - kardaş, can - cana düşman,

Gene yediboğum akrep,

Sarı engerek,

Alnımızın aklığında puşt işi zulüm

Ve canım yarı geceler

Çift kanat kapılarına karşı darağaçları,

Mahpusanede çeşme

Yandan akar olanda,

Gelmiş yoklamış ecel

Kaburgam arasından.

Yoklasın hele...

 

Çağıdır, can dayanmaz,

Çağıdır, en çatal, en ası,

Cehennem koncası memelerinin.

Çağıdır, kırk gün - kırk gece

Kolların boynuma kement,

Ha canım kötüye inat...

Vah ki ne desem,

Kurşunları namlulara sürülü,

İki elleri kan,

Baskıncılar uykumuzu yıkar olanda,

Alır yüreğim:

 

Yankın yasak, aynalara.

İnemem bahçende talan,

Tam, boş yanı bu, derim namussuzun,

Tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,

Aklıma düşüyorsun

Ellerim arık...

 

Bilmiş

Bütün zulalar

Eğri hançer, kara mavzer, kan pusu.

Ve insan düşüncesinin o en ****,

O en ayıp, frengili yemişi,

Çıldırtılmış uranyum

Bilmiş,

Bilsinler!

Sana nasıl yandığımı

Uuuuy gelin...

 

İşte kan tutmuş korsanlar,

Haramla beslenmiş azgın,

Düzmece peygamberler

Ve cüceleri

Ve iğdiş ve aptal kölelerine karşı,

İşte bir kez daha

Bu can bendeyken,

Delin, divanenim işte

Uuuuy gelin...

 

Bu yasaklar,

Firavun kalıntısı.

Yoksun,

Akdan - karadan.

Gizline, canevine kurulu faklar.

Gün ola, umut kesip korkunç yetinden,

Murdar tutkusuna dünyasızlığın,

Gün ola, düşesin bekler.

Düşme!

Ölürüm...

Gözlerinden, gözlerinden olurum.

 

Leylim - leylim

Ayvalar nar olanda

Sen bana yar olanda.

Belalı başımıza

Dünyalar dar olanda.
 

MERHABA

 

Gün açar,

Karın verir yağmurlu toprak.

İncesu Deresi, merhaba.

Saçakta serçeler daha çılgındır,

Bulutlarda kartal,

Daha çalımlı.

Koparır göğsünden bir düğme daha,

Tezkere bekliyen biri.

İncesu Deresi, merhaba.

 

Genç bayraklar vardır,

Barış düşünür,

Kuyularda işçi mavilikleri.

Ben hepsini düşünürüm,

Yirmidört saat

Ve seni düşünürüm,

Karanlık, hırslı...

Seni, cihanların aziz meyvası

İlan-ı aşk makamından bir mısra,

Yeşerip, kımıldar içimde,

Düşer aklıma gözlerin...

 

Oysa murad alamam.

Oysa akdan-karadan

Bilirim, payım bu kadar...

Unutmuş gülmeyi gözbebeklerim.

Unutmuş dudaklarım öpmeyi.

İncesu Deresi, merhaba...


 NUR DA AĞLAR

 

Gözlerinin pınarında

Bir bulut,

Boşandı boşanacak

Nerdeyse.

Aklımdan geçenleri

Okuyorsun su gibi.

Dünya gördü

Bizi boğazladılar...

 

Tutma gözyaşlarını

Onur da ağlar...

Bırak yıkansın gökyüzü,

Lacivert, yeşil, altın

Işıkları günbatımın.

İşte şafaktayız gene

Çırılçıplak

Ve mavi.

İşte sanki dağ yeli

Ve işte sanki meltem...

 

Kimse toz konduramaz

Kesip attığımız tırnağa bile.

Sen en güzel kızısın

Bütün galaksilerin

Bense tözüyüm artık

Akkor tözüyüm

Prometheus'u yakan

Kara sevdanın...

 

Ne alnımızda bir ayıp

Ne koltuk altında

Saklı haçımız

Biz bu halkı sevdik

Ve bu ülkeyi.

İşte bağışlanmaz

Korkunç suçumuz..


OTUZÜÇ KURŞUN

 

1.

 

Bu dağ Mengene dağıdır

Tanyeri atanda Van'da

Bu dağ Nemrut yavrusudur

Tanyeri atanda Nemruda karşı

Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur

Bir yanın seccade Acem mülküdür

Doruklarda buzulların salkımı

Firari güvercinler su başlarında

Ve karaca sürüsü,

Keklik takımı...

 

Yiğitlik inkar gelinmez

Tek'e - tek doğüşte yenilmediler

Bin yıllardan bu yana, bura uşağı

Gel haberi nerden verek

Turna sürüsü değil bu

Gökte yıldız burcu değil

Otuzüç kurşunlu yürek

Otuzüç kan pınarı

Akmaz,

Göl olmuş bu dağda...

 

2.

 

Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı

Sırtı alacakır

Karnı sütbeyaz

Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı

Yüreği ağzında öyle zavallı

Tövbeye getirir insanı

Tenhaydı, tenhaydı vakitler

Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

 

Baktı otuzüçten biri

Karnında açlığın ağır boşluğu

Saç, sakal bir karış

Yakasında bit,

Baktı kolları vurulu,

Cehennem yürekli bir yiğit,

Bir garip tavşana,

Bir gerilere.

 

Düştü nazlı filintası aklına,

Yastığı altında küsmüş,

Düştü, Harran ovasından getirdiği tay

Perçemi mavi boncuklu,

Alnında akıtma

Üç topuğu ak,

Eşkini hovarda, kıvrak,

Doru, seglavi kısrağı.

Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

 

Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,

Böyle arkasında bir soğuk namlu

Bulunmayaydı,

Sığınabilirdi yüceltilere...

Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,

Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,

Yanan cıgaranın külünü,

Güneşlerde çatal kıvılcımlanan

Engereğin dilini,

Ilk atımda uçuran

Usta elleri...

 

Bu gözler, bir kere bile faka basmadı

Çığ bekleyen boğazların kıyametini

Karlı, yumuşacık hıyanetini

Uçurumların,

Önceden bilen gözleri...

Çaresiz

Vurulacaktı,

Buyruk kesindi,

Gayrı gözlerini kör sürüngenler

Yüreğini leş kuşları yesindi...

 

3.

 

Vurulmuşum

Dağların kuytuluk bir boğazında

Vakitlerden bir sabah namazında

Yatarım

Kanlı, upuzun...

 

Vurulmuşum

Düşüm, gecelerden kara

Bir hayra yoranım çıkmaz

Canım alırlar ecelsiz

Sığdıramam kitaplara

Şifre buyurmuş bir paşa

Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

 

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Gül memeler değil

Domdom kurşunu

Paramparça ağzımdaki...

 

 

4.

 

Ölüm buyruğunu uyguladılar,

Mavi dağ dumanını

ve uyur-uyanık seher yelini

Kanlara buladılar.

Sonra oracıkta tüfek çattılar

Koynumuzu usul-usul yoklayıp

Aradılar.

Didik-didik ettiler

Kirmanşah dokuması al kuşağımı

Tespihimi, tabakamı alıp gittiler

Hepsi de armağandı Acemelinden...

 

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız

Karşıyaka köyleri, obalarıyla

Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,

Komşuyuz yaka yakaya

Birbirine karışır tavuklarımız

Bilmezlikten değil,

Fıkaralıktan

Pasaporta ısınmamış içimiz

Budur katlimize sebep suçumuz,

Gayrı eşkiyaya çıkar adımız

Kaçakçıya

Soyguncuya

Hayına...

 

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Gül memeler değil

Domdom kurşunu

Paramparça ağzımdaki...

 

5.

 

Vurun ulan,

Vurun,

Ben kolay ölmem.

Ocakta küllenmiş közüm,

Karnımda sözüm var

Haldan bilene.

Babam gözlerini verdi Urfa önünde

Üç de kardaşını

Üç nazlı selvi,

Ömrüne doymamış üç dağ parçası.

Burçlardan, tepelerden, minarelerden

Kirve, hısım, dağların çocukları

Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

 

Bıyıkları yeni terlemiş daha

Benim küçük dayım Nazif

Yakışıklı,

Hafif,

İyi süvari

Vurun kardaş demiş

Namus günüdür

Ve şaha kaldırmış atını.

 

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Gül memeler değil

Domdom kurşunu

Paramparça ağzımdaki...


ÖYLE YIKMA

 

öyle yıkma kendini

öyle mahsun, öyle garip...

nerede olursan ol

içerde, dışarda, derste, sırada,

yürü üstüne üstüne

tükür yüzüne celladın

fırsatçının, fesatçının, hayının...

dayan kitap ile

dayan iş ile

tırnak ile, diş ile

umut ile, sevda ile, düş ile

dayan rüsva etme beni!


RUSTEMO

 

Modan yaylasına eşkin almadan

Maktela üzerinde sağımız

Karbeyaz Çermik Dağları

Solumuz kan kırmızısı Fırat'tır

Dört mevsim yeşildir orman

Ve toprak çetin

Baharları aşiretler iner Dersim üstünden

Sürü otlatır.

Odunda

Kömürde

Pamukta

Gönlü bir akarsu gibi alıp götüren

Irzdan ve ekmekten yana

Bir kara sevdadır

Yeşil murattır

Ve bundan ötürü tutmuş dağları

Ve almış yürümüş sulardan öte

Kıl çadırlarda maceramız

Yasak bundan böyle zulüm;

Ve öşür

Ve haraç

Ve angarya

Ve katil

Ve şirkat

Ve talan

Ve küfür kıza kısrağa

Yasaktır, emreder Dağlar Paşası

Elinde, affetmez Fransız üçlüsü...

 

Gayrı malumunuz olsun halım

Hayrola encam

Malum ola

Ayan beyan

Dosta ve düşmana serencam

 

Önce şeyhülislam fetva buyurur

Katlim dört mezhepte vacip görülür

Sonra saray ferman eyler

Ve kaltak vurulur ordugahlarda

Dar vakit yetiştin tatar ağası

Bir elimde kana batmış hamaylim

Bir elim derman eyler

Dostooo

Buncasına kavga demezem

Kızanlar idman eyler

Hele sarılmasın dört bir yanımız

Tamam cümle dağlar mevzi almıştır

Ve yatmış pusuya patikalar

 

Salavat getirir dağ dağ taburlar

Narlı bahçe üzre kanlı bir akşam

Gelen elçi değil

Azrail olsun

Anam avradım olsun kaçarsam.


SEVDAN BENİ

 

Terketmedi sevdan beni,

Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,

Can garip, can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim, kelepçede,

Tütünsüz, uykusuz kaldım,

Terketmedi sevdan beni...


SUSKUN
 

Rüya, bütün çektiğimiz

Rüya kahrım, rüya zindan.

Nasıl da yılları buldu,

Bir mısra boyu maceram.

Sus, kimseler duymasın.

Duymasın ölürüm ha.

Aymışım yarı gecede

Seni bulmuşam sonra

Yağar bir yağmur sonra...

Yağıyor yeşil yeşil.

 

Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,

Bilmezler nasıl sevdik birbirimizi,

İki yitik hasret,

İki parça can.

Sus, kimseler duymasın

Duymasın ölürem ha

Aymışım yarı gecede

Seni bulmuşam sonra

Yağar bir yağmur sonra...

Yağıyor yeşil yeşil.


ŞİİR -1

 

Ve güneş yasak

Duvarlar vardır

Ve korkunçtur yalnızlığı ranzaların

Sen yatağında yanüstü düşmüşsün

Dudaklarında dost cıgaran

Kaysılar belki bu gece çiçek açacaktır

Çalmış kışlaların yat boruları

Kalmışsın en güzel kavgaların haricinde

Kalbin, Zonguldak'ta çökmüş bir kuyu

Kafan, sokak çarpışmasıdır Çin'de..


 

ŞİİR-2

 

Bir mavi gül bahçesi yorganım

Uyku saçlarımın meçhul şarkısı

Sonra yastığımda ilk gölgen kızlık

Ve ilk unutuluş hürriyet raksı

 

Yumuşaklığında köpükten öpüşlerin

Mukaddes günahlar cenneti oda

Dikişsiz beyazlığında tüllerin

Bir ay süzülecek buluta

 

Ve bir mavi şarap gözlerindeki

Musiki gölgelerinde yorgun

Sen hep öylesine güzel sevdalım

Ben sana Alahsızcasına vurgun


UNUTAMADIĞIM

 

Açardın,

Yalnızlığımda

Mavi ve yeşil,

Açardın,

Tavşan kanı, kınalı-berrak.

Yenerdim acıları, kahpelikleri...

 

Gitmek,

Gözlerinde gitmek sürgüne.

Yatmak,

Gözlerinde yatmak zindanı.

Gözlerin hani?

 

"To be or not to be" değil.

"Cogito ergo sum" hiç değil...

Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,

Durdurulmaz çığı

Sonsuz akımı.

 

İçmek,

Gözlerinde içmek ayışığını.

Varmak,

Gözlerinde varmak can tılsımına.

Gözlerin hani?

 

Canımın gizlisinde bir can idin ki

Kan değil,sevdamız akardı geceye,

Sıktıkça cellad,

Kemendi...

 

Duymak,

Gözlerinde duymak üç-ağaçları

Susmak,

Gözlerinde susmak,

Ustura gibi...

Gözlerin hani?
 
 
YALNIZ DEĞİLİZ

 

Bir ufka vardık ki artık

Yalnız değiliz sevgilim.

Gerçi gece uzun,

Gece karanlık

Ama bütün korkulardan uzak.

Bir sevdadır böylesine yaşamak,

Tek başına

Ölüme bir soluk kala,

Tek başına

Zindanda yatarken bile,

Asla yalnız kalmamak.

 

Şafakları ben balığa çıkarım

Akan akmayan sularda

Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden

Bir bahar akşamı dünyada.

Ben dört duvar arasında değilim

Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,

Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.

 

Zehirli kör yılanları

Ve sıtmasıyla

Gün yirmidört saat insan avında

Karacadağda çeltikler.

Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi

- Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,

Sol omzunda nazarlık,

Dağ başında unutulmuş üşümüş,

Minicik bir aşiret kızının -

Damla-damla, berrak olur pirinci.

Kamyonlarla, katır kervanlarıyla

Beyler sofrasına gider...

 

Çukurovam,

Kundağımız, kefen bezimiz

Kanı esmer, yüzü ak.

Sıcağında sabır taşları çatlar,

Çatlamaz ırgadın yüreği.

Dilerse buluttan ak,

Köpükten yumuşak verir pamuğu.

Külhan, kavgacıdır delikanlısı,

Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun

En çok Çukurovalılar mahpustur,

Dostuna yarasını gösterir gibi,

Bir salkım söğüde su verir gibi,

Öyle içten

Öyle derin,

Türkü söylemek, küfretmek,

Çukurova yiğidine mahsustur...

 

Tütünü bilir misin?

"Kız saçı" demiş zeybekler,

Su içmez her damardan,

Yerini kolay beğenmez,

Üşür

Naz eder,

Darılır

Iki parmak arasında kıyılmış,

Bir parçası var kalbimin

İncecik, ak kağıtlara sarılır,

Dar vakit yanar da verir kendini.

Dostun susan dudağına...

 

Sokaklardan,

Kıyılardan,

Gök mavisinden,

Ekmeğinden,

Canevinden ayrı düşmeye

Yani bütün hasretlerin kahrına

Ve zehrine çaresiz kalmaların,

İlk nefesi Hızır gibi yetişir

Cibalide sarılan cıgaranın...

 

Tütün işçileri yoksul,

Tütün işçileri yorgun,

Ama yiğit

Pırıl - pırıl namuslu.

Namı gitmiş deryaların ardına

Vatanımın bir umudu..


YURDUM BENİM ŞAHDAMARIM

 

Engereğin dişlerine işledim,

Ağu dişlerine

Oluklu, çentik...

Ve vurgun,

Gözleri bir çift cehennem

Burnuna kan tütmüş

Pars bıyığına...

Dağın pulat yüreğine işledim,

Şimşeğin masmavi usturasına

Sevdanı usul-usul

Sevdanı mısra-mısra

Lo ben seni hapislerde sevmişim,

Ben seni sürgünlerde.

Yurdum benim şahdamarım...

 

Yücende buzul

Ve kar,

Maviş dağ tavşanları

Gün vuranda alaran

Zemheri yılanları

Ve yahut bir hışımla

Öyle çakılan

Sonsuzluğun yakışığı kartallar.

...........

Başım gözüm üstünesin

Suskum, avazım üstüne...

Adından başka silah

Yazgından başka günah

Daha yazmamış

Hiçbir gizli dosyada

Hiçbir açık kitapta.

 
 
 
 
 

 
 
 
   
[/URL]
[