YERELLEŞME, YÖRESELLEŞME VE ÖZGÜNLEŞME ÇABALARINA DOĞRU
Cumhuriyetle birlikte başlayan batılılaşma hareketleri sanat alanında da etkisini göstermiştir. Cumhuriyet döneminde Batıyı model olarak alan devlet ideali siyasal, ekonomik ve kültürel alanda ciddi değişikliklere gitmek durumundaydı.
Geçen yüzyılın ikinci yarısından başlayarak batıda gerçekleşen teknolojik ve endüstriyel gelişmelere paralel olarak batı ülkeleri yeni toplumsal ve siyasal oluşumlara gitmiş, böylece ortaya çıkan yeni toplum modeli içinde bu topluma özgü yeni sanat ve kültür ortamları yaratılmıştır.
Cumhuriyet dönemine kadar Türkiye’nin bu teknolojik ve kültürel değişimlere uzak kalması dolayısıyla batı toplumlarıyla arasında ortaya çıkan zaman farkını kapatma yönünde asker ve sivil bürokratların desteğine ihtiyaç duyulmuştur. Özellikle sanatçıların bağımsızlaşmaya başlamasına karşın, sosyal ve ekonomik sorunlardan dolayı resmi kurumların desteklerine ihtiyaç duymuşlardır.
Nitekim bir devlet programı olarak uygulanan devlet sanatçıları için yurt gezilerinin düzenlenmesi henüz özel galerin bulunmadığı, bir dönemde sanatçılar için önemli bir destek olmuştur.
1937-1944 yılları arasında yurt gezileri yapılmış, Türkiye’nin 63 iline 58 ressam gönderilmiş ve sekiz yılda 675 tuvalden oluşan bir koleksiyon elde edilmiştir. Zaten zengin folklorik değerlere sahip Anadolu sanatçılarda derin izler bırakmış, üsluplarını belirlemiştir.
Devletin böyle bir desteğe girişmesi,Cumhuriyetin ilanından itibaren bir kentleşme süreci yaşayan Türkiye’nin 19. Yüzyıl sonunda sanayileşme çabasının batı tarafından engellenmeye çalışılmasının da etkisiyle tarım kesimine ağır basan ilişkileri geliştirmek zorunda olmasından kaynaklanıyordu. Böylece devlet sanatçılar yoluyla halkla ilişki kurabilecekti.
Bu dönemde kent ve köy arasındaki tezatların artması nedeniyle kentli ressamlar için köy ve kırsal kesim daha ilgi çekici ve farklı bir dünya olarak görülmüştür. Bu da Türk sanatçılarının yerel temalara yönelmesinin diğer bir sebebi olmuştur.
1940’ların kültür ortamında ,bir resmi yerel yada yöresel yapacak değerlerin hangi ölçütlerden kaynaklandığını bulmak oldukça zordur.
Örneğin ;yöresel yaşamımızı anlatan bir resim soyut bir resme göre oldukça ilgi görüyordu.
Öncelikle Batı’nın aşırı ve eksantrik sanat akımlarının etkisinden kurtulmak gerekiyordu.Önemli olan geniş kitle tarafından kolayca anlaşılacak bir sanat yapmaktı.Geniş kitlenin anlayacağı sanat ise ,genellikle kendi yaşamımızdan ,kendi kültür olanaklarımızın içinden üretilebilirdi.Ayrıca resim figür olgusunun kolay kavranabilir yapısından uzaklaştıkça anlamını yitiriyordu.Figür olgusunu resimlerine taşıyan sanatçımız Şeref Akdik’le başlayabiliriz.
ŞEREF AKDİK (1899-1972)
Yapıtlarında izlenimci akımın renk kaygılarıyla akademik anlayışın kural ve deneyimlerin birleştirmiş olan sanatçı 1915’de Sanayi-i Nefise mektebinde öğrenim gördü. Burada Hikmet Onut ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1925’de okulu bitirince devlet tarafından açılan Avrupa sınavını kazanarak Paris’e gitti ve Julian Akademisinde Paul Albert Laurens’le çalıştı, Avrupa’nın çeşitli ülkelerini gezerek müzedeki ünlü resimlerden kopyalar yaptı. 1928’de Türkiye’ye döndükten sonra Gazi Eğitim Enstitüsüne resim öğretmeni olarak atandı. Bu yıllardan başlayarak müstakil ressam ve heykeltıraşlar birliğinin hemen bütün sergilerine katıldı. CHP’nin yurt gezisi programı çerçevesinde 1940’ta İçel’e, 1943’te Erzincan’a gitti. 1930 kuşağının izlenimci eğilimli ressamları arasında yer alan Akdik, akademik bilgi ve deneyimlerini yöresel gözlemleriyle birleştirdi. Yağlıboya Figür ve portrelerinde klasik anlatıma bağlı kalırken, suluboya ve karakalem manzara ve desenlerinde klasik anlayışından ödün vermeden izlenimci anlayışa yaklaştı. Desen ve portrelerinde yerel giyim özellikleriyle birlikte yöre insanının iç yaşantısını da yansıtmaya çalıştı.
Atatürk telgraf başında 135x175 cm. yağlıboya tuval, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi : Cumhuriyet dönemi resimlerinde sıkça rastlanan Atatürk’ün konu edildiği resimlerden biridir. Burada Atatürk’ün kurtuluş savaşı sırasındaki yaşamından bir kesit anlatılmıştır. Siyah ve kahverengi tonlarının hakim olduğu resimde yurt dışındaki müzelerde yapmış olduğu incelemeleri sırasında etkilenmiş olduğu anlaşılan ışık gölge oyunlarına girmiştir. Tavandaki asma lambadan yansıyan şiddetli ışık odanın içini ve en çok da Atatürk’ün yüzünü aydınlatıyor.
-------------------------------------------------------------------------------------------
HALİL DİKMEN
1924–27 yılları arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümünde İbrahim Çallı ve Hikmet Onat’ın öğrencisi oldu. 1927 yılında açılan Avrupa sınavını “Yangın” adlı yapıtıyla birincilikle kazandı ve bu yıl Fransa’ya gitti. Paris’te Julian Akademisinde Paul-Albert Laurent ile çalıştı, bir süre sonra Andre Lhote’un atölyesine geçti. Eğitimi sırasında Almanya, İtalya ve Avusturya’ya giderek müzelerde incelemelerde bulundu, ustalardan kopya ve çizimler yaptı. 1931’de Türkiye’ye döndü ve aynı yıl Kayseri Lisesi’ne resim öğretmeni olarak atandı. Son dönemi çalışmaları dışında figüratif ve geleneksel kültüre bağlı bir tavır sürdürdü. Bu dönemde sağlam bir desen, klasik bir kurgu ve dengeli ışık gölge kullanımıyla akademik bir anlayışta çalıştı. Anıtsal kompozisyon türünün Türkiye’deki ilk temsilcilerinden olan Halil Dikmen hacimsel estetiği büyük bir titizlikle yöresel konulara uyguladı.
1946’da D grubuna katılarak figüratif resimden tümüyle uzaklaşıp geometrik soyut anlayışa yönelmiş, 1960’larda ise kübist bir eğilime gitmiştir.
Yörükler 73x92 cm, Yağlıboya tuval, İzmir Resim ve Heykel Müzesi : Bu resminde sanatçı Türkiye’de göçebe olarak yaşayan hayvancılıkla uğraşan “yörük”leri konu almıştır. Asya gelenek ve inançlarını taşıyan yörüklerin tüm nitelikleri bu resimde işlenmeye çalışılmıştır. Hayvancılık yanında dokumacılık, ağaç işleri ve benzeri konularda sahip oldukları hünerleri sanatçı bütün dinamikliğiyle işlemiştir. Sağda bir kadın tereyağı yaparken, ortada bir başka kadın yün eğirmektedir. Arkadaki çadırlar ise Orta Asya’dan bu yana Türklerin değişmeyen geleneksel çadır işçiliğini göstermektedir. Resimde sağlam bir kompozisyon göze çarpmakta, yeşil tonların hakim olduğu kompozisyonda resmin ortasındaki çocuğun kırmızı gömleği ve sağda tereyağı yapan kadının pembe eteği bir denge unsuru olarak yer almaktadır.
Türk Resmindeki Çağdaş Anlamdaki Gerçekliğin ve yöreselciliğin ilk örnekleri
Kurtuluş savaşıyla bağımsızlığını elde etmiş olan bir ülkede ,yeni bir devlet kurmanın ve kalkınma savaşına girişmenin duyarlığı,heyecanı ,bu yıllarda resim sanatına da büyük ölçüde yansımaktaydı.Bu dönemde Mehmet Ruhi,İbrahim Çallı,Şeref Akdik,Zeki Faik İzer,Arif Kaptan,Turgut Zaim,Halil Dikmen konularını yurt gerçeklerinden almışlardır.
---------------------------------------------------------------------------------------------
TURGUT ZAİM
1930’da Çallı atölyesinde öğrenimini tamamladı ve Paris’e gitti. Burada çağdaşlarının aksine çok kısa bir süre kalarak yurda dönmüş buradaki yöresel temalara ağırlık verdiği resimler yapmıştır. Paris’te çok kısa süren deneyimi sırasında bunun Türk sanatçısına fazla yarar sağlamayacağına inanmış ve çağdaşlarının aksine hemen yurda dönmüştür. Bundan sonra da Türk resmine yöreselliği getiren en önemli ressamlarımızdan biri olmuş, yöresel Türk resmini kurucusu olarak değerlendirilmiştir.
İslam sanatı yanında Japon ve Çin sanatıyla da ilgilenen Turgut Zaim Çin sanatının Modern Batı sanatı kadar güçlü olduğu fikrindeydi.
Türk minyatür resminin geometrik kompozisyon ve şematik figür esprisinden hareket etmiş, bu geleneksel biçimi çağdaş bir üslupta resmedebilmesinde gösterdiği ustalık ve özgünlükle kendisinden önceki ve sonraki sanatçılardan ayrılan bir kişiliğe sahiptir. Cahit Külebi Turgut Zaim’le ilgili bir yazısında şöyle der.
“Turgut Zaim’den bugüne değin, ona ister öykünsünler, ister öykünmesinler birçok ressamımız Anadolu konularını, örgelerini ele almış; yine de, Turgut Zaim’in ulaştığı sonuçları elde edememiştir.”
Batıda öykülenecek ustaların bulunmadığı fikriyle yeterince tanımadığımız düşündüğü doğa resmini inceleyerek kendi dünyasını kurmaya başlayan Zaim, resimlerini öyküsel olarak ele almamış bir fotoğraf makinesi gibi görüneni kendine has ele almıştır. Sanatçı bir el işçiliği olarak görmüş olması kendini çok temiz bir işçilikte gösterir.
Konuları;
şadırvanlar çevresinde uçuşan güvercinler,yaşmaklı,feraceli,süzgün gözlü kadınlar ,bayram yerleri,şekerciler ,muhallebiciler,tahtaları morarmış mahalle evlerinin kapı eşiklerinde oynaşan çıplak ayaklı çocuklar onun seçtiği başlıca konulardır.
Özellikle bizim toplumumuzun insanlarını ,tarihini ,yaşayışını ,çevre özelliklerini işleyen resimler ,genellikle edebiyat çevresinde yakın ilgi görüyordu.Hatta o yıllarda yayınlanan bir dergide Burhan Belge şöyle demekteydi:”Eğer herhangi bir plastik sanat eseri memleketin toprağını ,havasını ,renklerini ,yani maddesini ve duygularını ,adetlerini ve folklorunu,yani insanını verecek olursa ,böyle bir sanatın anlaşılmaması ve sevilmemesi için hiçbir sebep yoktur.”
Beşik, 58x100 cm. Yağlıboya tuval, Özel koleksiyon : Yöresel kıyafetleriyle Anadolu’dan bir insan görünümünün işlendiği resimde seyirci de oldukça sıcak duygular uyandırabilecek bir konu işlenmiş . sıcak ve canlı renklerle bir anne ve çocuklarını ele alan resim temiz bir el işçiliğine sahip. Dengeli bir kompozisyon kuruluşu göze çarpar. Beşiğin çapraz hareketi, bunun ters yönünde bir çapraz oluşturan annenin konumuyla dengelenir. Beşiğin koyu tonu annenin kuşağına, kızın saçına ve yer yer arkadaki evlerin arasında dağıtılmıştır. Anne ve kız bir fotoğraf makinesine poz verir gibidir. Herhangi bir konuya rastlanmamaktadır.
Türbeli Kompozisyon 40x55 cm. Takribi Yağlıboya tuval, Özel Koleksiyon : Beşik adlı resimdekine benzer olarak geleneksel kıyafetler içinde bir anne ve kızını konu almaktadır. Önde yer alan anne figürü beşik adlı resimdeki kadına da oldukça benzer, ancak kıyafetin rengi ve bazı aksesuarlarda değişiklikler yapılmıştır. Kadının oldukça parlak olan mavi kıyafeti resme hakim olmakla birlikte bunu dengelemek için fonda tümüyle sarı ve turuncu tonlar kullanılmıştır.
Hamur Açan Kadın , 71x90 cm. Yağlıboya Tuval Ankara Resim ve Heykel Müzesi, İş Bankası Koleksiyonu: Resim 365, 366’dan farklı olarak bu resimde figürler seyirciye bakmaz ve gündelik işiyle uğraşır halde resmedilmiştir. Hamur açan bir anne ve bunu büyük bir keyifle izleyen çocuklar konu edilmiş, insanı çocukluğuna götüren sıcak duygular uyandıran bir tavır ortaya konmuştur.
Erciyes’e tırmanış 30x40 cm (takribi) Guvaj Özel koleksiyon : Diğer birçok resminde figür ön plandayken burada manzara öne çıkmakta. Önde yer alan hayvan kafilesi manzaranın bir öğesi gibi görünmektedir. Sanatçı bir arada Anadolu halkının yaşam tarzını ele almak istemiş, bunu renkçi bir duyarlılıkla başarabilmiştir.
Turgut Zaim’in Türk Resmimizdeki Önemi
Bir yandan İslam minyatürleriyle ,öte yandan Uzakdoğu Sanatıyla ilgilidir.
Kimi yazarlarımıza göre resmimize Anadolu’yu getiren Turgut Zaim’dir.
Turgut Zaim modernizmi milli bir anlayışa götürmüştür.
Türk folkloruyla ilgili konuları işlediği için ulusal nitelikli bir sanatçıdır
---------------------------------------------------------------------------------------------
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
Paris’te Andre Lhote atölyesinde çalışmış fakat ilk dönemler daha çok Raoul Dufy’nin etkisinde kaldığı anlaşılan resimler yapmıştır. 1934’de D grubuna katılmıştır. Turgut Zaim’de yöresellik kendini Anadolu figüründe gösterirken Bedri Rahmi’de bu Anadolu insanının elinden çıkmış işlerde, çoraplarda, nakışlarda, yazmalarda, heybelerde kendini gösterir. Halk sanatını kendine sağlam bir kaynak olarak görmüş, Anadolu’daki Türk halı, kilim, çini, yazma, mozaik sanatını çağdaş resim ölçülerinde uygulamıştır.
Karabaş Kahvesi, 50x60 cm. (Takribi) Yağlıboya, Özel Koleksiyon : Bedri Rahmi bu resminde bir köy kahvesini konu almış bunu rahat fırça hareketleriyle ifade etmiştir. İnsanların gölgesine serildikleri soldaki büyük ağaç resmindeki en koyu lekeyi oluşturmakta ve resmin ağırlığını sola aktarmaktadır. Figürler üzerinde fazla titizlikle durulmadan bir fırça darbesiyle ifade edilmeye çalışılmıştır.
Anadoluhisarı 48x63 cm. Yağlıboya tuval. Ankara Resim ve Heykel Müzesi, İş Bankası Koleksiyonu : Bu tablo Bedri’nin oldukça dinamik resimlerinden biridir. Renkçi bir tavırla ele alınan resim rahat fırça hareketleriyle işlenmiştir. Sarı ve mavi tonlar resme hakimdir. Gökyüzünde çokça yer alan maviler aşağıda kayıklar aracılığıyla yer yer sarıların arasında dağıtılmış böylece renklerde denge sağlamaya çalışılmıştır.
Bedri Rahmi’ye göre sanatın özü nakıştı.Nakış malzeme ve tezgah demekti.Renk ve biçim dilinin sözcükleri olan her nakış ,başlı başına bir söz dizimi demekti.
Ayrıca her resmin bir tasarımla başladığını ve bu aşamanın büyük önem taşıdığından bahsetmiştir.(Cumhuriyet’in 75. yılında Türk Resmi-İş Bnk. Yayınları)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
HALE ASAF
Bursa’dan manzara, 63x46 cm. Yağlıboya Tuval, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi : Sanatçı sade bir ifade tarzıyla bir görünüş tuvaline başarıyla aktarmıştır. Işık gölge oyunlarına girmeden sanki geometrik bir düzenleme hissi uyandıran bir kompozisyona sahip olan resimde en çok dağda, pencerelerde ve sol ön taraftaki evde kullanılan siyah tonlar ile, minarede ve evde kullanılan beyaz tonlar dikkati çekmekte beyaz evin sağ alt köşesinde kullanılan sarıyla dengeli bir renklilik sağlanmıştır. Dağın yatay hareketi minarenin dikey hareketiyle dengelenmiştir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
MAHMUT CUDA
1940’lı yıllarda dünyanın yaşamakta olduğu sanatı Türkiye’ye yansıyan grup D grubu olmuştur. Fakat bu yıllarda savaş uluslar arası iletişimi alt düzeye indirmiş, Türkiye’nin de dış ülkelerle iletişimi kopmuştur. Batı sanatının tek temsilcisi olarak o sıra görevli olarak Türkiye’ye gelmiş Leopold Levy Türk sanatçılarının etkilendiği bir kaynak olmuştur. Bu yılları izleyen ilk on yılda Türk sanatçılarının bütünüyle Levy’nin egemenliği altına girdiği görülür. Ancak Cuda’nın dayanıklı ve özgün kişiliği Levy’nin egemenliğine girmesini engellemiştir. O dönemde sanatçılar modern sanatın tekniklerinden faydalanırken Cuda ne modern olma hevesinde ne de geri kalma kaygısında olmuştur. Cuda için doğa hareket noktasıdır. Son yıllarında gittikçe artan bir ışık tutkusuna sahip sanatçının resimlerinde yücelik duygusu ve saygınlık sezinlenir. Türk primitiflerinde gördüğümüz bir ağırbaşlılık yanında perspektife dönük olmayan bir teknik görülmekte, ön, arka, uzak, yakın için özel bir işlem uygulamamaktadır.
Kanite Trabzon 50x65 cm. Yağlıboya tuval, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi : Cuda’nın alışık olduğumuz resimlerinden farklı bir çalışması olan bu resim Cuda’nın ender rastlanabilecek manzara çalışmalarından biridir. Çoğunlukla natürmort resimlerindeki titiz el işçiliğini burada da görmek mümkün. Şemacı bir anlayışta ele alınmış gibi olsa da Cuda’nın tutkusu olan ışık yine de kendini gösteriyor bu resimde.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
FAHRETTİN ARKUNLAR
1940 yılında Anadolu gezilerine katılarak yöresel izlenimlerini pekiştirmiş klasik ve ölçülü bir tavır içinde köy ve köylü konularını theatral olarak resmetmiştir.
Samatya’dan 33x41 cm. Yağlıboya tuval, Özel Koleksiyon : Güneşli bir İstanbul manzarasının resmedildiği resimde, Türk mimarisi tarzındaki evleri ve oradaki insanların gündelik yaşantısını kendince yansıtmaya çalışmıştır. Sağlam bir perspektifle işlenmiş resimde ışık önemli bir unsur olarak ele alınmıştır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
MALİK AKSEL
1930’lu yıllardan itibaren ulusal ve yerel bir sanat anlayışının yerleşmesine öncülük eden resimleriyle olduğu kadar Anadolu halk resimleriyle geleneklerini ve folklorunu ayrıntılarıyla inceleyip belgeleyen araştırmaları, yazıları, kitapları ile sanat yaşamımızda önemli bir kişiliktir.
1928’de açılan bir yarışma sınavını kazanarak resim pedagojisi öğrenimi için Almanya’ya gönderilmiş, burada klasik Alman ressamlarını incelemiş, halk yaşamından sahneler, portreler ve peyzajlar yapan Liberman’ın tekniğinden esinlenmiş, resimlerinde “kendimizi resim diliyle anlatmak” ilkesinden ayrılmamıştır. Resimlerinde içten, dürüst bir gerçekçilik görülür. Batı kültürünün etkisi karşısında yitirdiğimiz yaşam biçimleri ve sanat değerlerini ayrıntılarıyla incelemiş, yazılarıyla da toplumumuza kültürel kimliğini tanıtmayı amaçlamıştır.
Bakkal Dükkanı, 25x31cm. sulu boya, Özel Koleksiyon : Sanatçı insanın gündelik yaşantısından bir kesiti tüm içtenliğiyle ele almıştır. Rahat, hiçbir zorlamaya izin vermediği bir anlayışta bakkaldan elinde sepetiyle alış-veriş yapan bir kadın ve dükkan sahibinin yaşam kesitini bize sergilemiştir. Figürler bakkaldaki eşyalar arasında kaybolmuş gibidir. Çarşaflı müşteri kadın ise sırtı dönük halde tümüyle siyah bir leke gibi resmedilmiş eşyalar arasında yer yer kullanılan siyah lekelerle koyuluk dengeli bir biçimde dağıtılmak istenmiştir.
---------------------------------------------------------------------------------------------
EŞREF ÜREN
Geçmişin bütün birikimlerini bir kenara iterek içinden geldiği gibi kuralcılığa karşı bir tavırla, saf bir sanatçı duyarlılığıyla resimlerine doğayı, yaşadığı çevreyi aktaran bir sanatçımızdır. Paletten sanki hiç özen gösterilmemiş tuvale öylece konuvermiş renkler kullanır. Uzun boylu hesaplanmamış bir kompozisyon anlayışıyla rahat, tavırlı çizgisel desen ve figürcülük izlenimi görülür. Andre Lhote’un öğrencisi olmasına rağmen onun etkisinde kalmamış, yaşamını sürdürdüğü iklimin yakın çevresinin saf bir yorumcusu olmuştur.İzlenimciliğe yönelen bir sanat anlayışı vardır. Ankara parklarını ,bahçelerini,sokaklarını,insanlarını,yörenin doğasını resmetmiştir.(2003 müzayede-artı mezat yayınları)
Manzara 45x54 cm. Yağlıboya İstanbul ve Heykel Müzesi : Sanatçının içinden geldiği gibi samimi bir tavırla yaptığı bu resmine kompozisyon kaygısının çok fazla duyumsamadığı görülür. Lekeler eşit olarak yerleştirilmiştir. Titreşimli, renkçi bir tavır görülmektedir. Doğa hayranı olduğu bu resimlerde kendini göstermektedir.
----------------------------------------------------------------------------------------------
NURULLAH BERK
Sanayı-i Nefiseyi birtirdikten sonra Paris’te Lhote ve Leger yanında eğitim gördü. İlk dönemde bu sanatçıların etkisisyle kubist anlayışta resimler yaptı.1940’dan sonra ise “ulusal” nitelikli resme yöneldi. Doğunun arabesk çizgileriyle batının soyut ve şemacı duyarlılığı birleştirildi ve bunların iki boyutlu, süslemeci soyut arabesklerin etkisinde kaldı. Böylece doğuya has, düz, gölgesiz yada az gölgeli renkleri kaynaştırdı.
Padişah, 80x80 cm. Yağlıboya tuval, özel koleksiyon: bu resmi Nurullah Berk’in kübist bir tavırla başlayıp bu tavrını doğu arabesk çizgileriyle buluşturduğu resimlerinden biridir. Kübist resimlerinde kullandığı kalın kontürler bu resimde de görülmektedir. Kontürler renkleri net bir şekilde birbirinden ayırmaktadır. Yerel motiflerden esinlendiği anlaşılan motifleri temiz ve pürüzsüz renklerin içine serpişmiştir.
Padişah 28,5x40 cm. Guvaj, Özel koleksiyon : Bu resim yalnız konusu değil biçimi itibariyle de geleneksel Türk minyatürlerinden etkilenilerek yapılmıştır. Türk minyatürlerinde çokça rastlanan padişah konulu resimlere yakınlık gösterir. Birçok minyatürde olduğu gibi padişah merkezde yer almaktadır. Özellikle padişah üzerine oturduğu tahtan da anlaşılacağı üzere perspektif bilinçli bir şekilde bozulmuş, bu özelliği ile de minyatürlere yaklaşmıştır. Yine minyatürlerde gördüğümüz dekoratif süslemeler görülmektedir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
ABİDİN ELDEROĞLU
Elderoğlu, kişilik sorununu kesin ve yalın bir biçimde ortaya koymuş, her sanatçıyı ayrı bir karakterde bir heyecan ve güç olarak görmüştür. Sanatçıyı evrensel boyuta taşıyan en önemli etkeni sanatçıdaki yaratıcılık ve özgürlük olarak görmüş, yeniliğin sanatın özsorunu olduğunu düşünmüştür. Böylece batı akımlarının bir süre için Türk sanatında yenilik olarak sayıldığı bir anlayıştan uzaklaşmış, kendi özgün kimliğini bulmsa çabalarına girmiştir. 1940 ve 40’lı yıllardaki figüratif resim anlayışından uzaklaşmış 1950 ve 60’lı yıllarda ise soyut dekoratif anlayışa yönelmiştir. Türk kaligrofisinden etkilendiği söylenen Elderoğlu tersine üslubunun biçimlenişi yoluyla kaligrafiyle bulunmuştur.
Kız kaçırana Efeler 33x41 cm. Yağlı boya, Özel koleksiyon, Sanatçının figuratif bir anlayışta işlediğini resimlerden biridir. Siyah ve Beyazın kontrastlığına yer verilmiş resimde yer yer bu kontrastlığı bozmayacak beyaz etkisinde açık mavi ve sarılar kullanılmıştır. Figürler ya beyaz fon üzerindeki siyah lekeler yada siyah üzerindeki beyaz çizgilerle ortaya çıkarılmıştır. Şemacı bir üslubu yaklaştırmıştır.
Tütün işçileri 81x100 cm. Yağlı boya, Özel koleksiyon, bu resimde sanatçının soyut dekoratif döneminden önce yaptığı figüratif resimlerin tekrar tekrar ele alındığı tütün işlerini ve yaşam tarzını ifade etmeye çalışmıştır. Kahve ve siyah tonları arasında beyaz lekeler dikkati çekmekte, bir önceki resmin tersine rahat fırça hareketleri görünmektedir.
Soyut kompozisyon 60x92 cm. Yağlı boya, Özel koleksiyon, bu resimde sanatçının soyut dekoratif döneminde yaptığı resimlerden biridir. Herhangi bir dışsal forma dayanmayan soyut düzenlemeden meydana gelmiştir. Mor fon üzerinde sol üst köşeden sağ alt köşeye elips çizerek uzanan mavi lekeler üzerinde kaligrafiyi hatırlayabilecek bir takım biçimler yer almakta, üstte bulunan bir Sarı leke soğuk renkler olsun mor ve maviyle denge sağlanmıştır.
Soyut kompozisyon 116x180 cm. Yağlı boya, Özel koleksiyon, beyaz fon üzerine renkli geometrik düzenlemeler ve çizgilerden meydana gelen soyut resimlerden biridir. Düzenleme de soldan sağa doğru bir hareket görülmekte bir ucuyla da sol üst köşeye bağlanmaktadır. Sağ zıt köşede resmin geneline tümüyle aykırı duran el izi sanatçının imzası gibi görünmektedir.
Doğu kökenli süslemenin arebesk düzeninden ,eski hat sanatımızın çizgilerinden iki boyutlu minyatürlerin tasvir kalıplarından yola çıkarak çağdaş süslemenin görsel şemalarına yönelen sanatçılarımız arasında Elif Naci’yi ve Abidin Elderoğlu’nu sayabiliriz.
Diğer önemli bir nokta ise Nurullah Berk’te Doğunun arebesk çizgileri ,Batının soyut ve şemacı duyarlığı birleşmiştir.Onda resimsel anlamda bir doğu-batı sentezi ağır basar.
Bu çalışmada isimleri geçen birçok sanatçımız “müstakiller grubu” içerisinde yer almaktadır.Bu isimler arasında Hale Asaf’ı,Ali Avni Çelebi’yi,Zeki Kocamemi’yi,Refik Epikman’ı,İlhami Demirci’yi,Cevat Dereli’yi,Malik Aksel’i,Mahmut Cüda’yı ve Eşref Üren’i sayabiliriz.
KAYNAKLAR
l Çağdaş Türk Sanatı, Sezer Tansuğ, Remzi kitabevi. İstanbul, 1986
l Çağdaş Türk Sanatına Temel Yaklaşımlar, Sezer Tansuğ, Bilgi yayınevi, Ankara,1997
l Türk Sanatı Tarihi, Celal Esad Arsever, Milli Eğitim basimevi, İstanbul
Dünya Sanat Tarihi, Adnan Turani, Remzi Kitabevi
l Hikmet Onat, Yapı Kredi yayınları. İstanbul,1995
Osmanlıdan Günümüze Türk Resim Sanatı
l Cumhuriyet’in,75. yılında Türk Resmi ,Kaya Özsezgin,İş bnk.y.
l Müzayede 2003,Artı mezat yayınları
l Türk Resminde Yeni Dönem ,İsmail Tunalı,Remzi kitabevi
l
http://www.arelsanat.com l Eczacıbaşı Sanal Müzesi
l
http://www.sanalmuze.com